Kur'an'ın lk emri "İkra", yani "oku" demek. Bu emir, ilk etapta literal bir anlama ve anlatıma sahip gibi görünse de, aynı zamanda, kişinin kendisinden başlamak üzere yakın çevresini, toplum ve giderek içerisinde yaşadığı âlemi ve en nihayetinde kâinatı okumak, anlamak, yorumlamak ve oradan hareketle de bir düşünce ve bilinç sahibi olmak anlamına gelir.
Yukarıda birkaç okuma biçiminden bahis açmıştık. Bu okuma biçimleri aynı zamanda kişinin, konu ile ilgili eylemi olarak da değerlendirilebilir.
Bunlarla birlikte, bir de okumadan okumaya fark vardır. "Niçin okunur, neden okunur, nasıl okunur" vs…
Ya da okuma eylemi sonrasında, şu sorularda kendiliğinden gündeme gelir; niçin okundu, neden okundu, nasıl okundu" vs…
Bunların hülasası olarak; o okuma eyleminden kişi neyi nasıl elde etti; okuduğunu nereye oturttu, onu nasıl ve nerede kimlere sunacak ve ondan ne elde edebilecektir?
Sorular, sorular, sorular…
Kitabın içeriğine ve türüne bakmadan söylersek, kişi için okuma tabiî bir ihtiyaç olarak kendini önemsetiyorsa, o kişinin nasıl bir kitap okuduğu sorusu önemsizleşir. Zira bilgilenmenin bir tek yolu, yöntemi olmadığı savından hareket edildiğinde, kişinin her kitaptan yararlanma düşüncesi takdire şayandır.
Çoğu zaman, eğer kişinin "anlık olarak" zihni dolmuşsa, ama buna rağmen illa da bir şeyler, kırıntı kabilinden de olsa, bilgiye ihtiyaç hissediyorsa, okuduğu materyal, bir takvim sayfası dahi olabilir. Zira maksadın, yani bilgilenmenin hasıl edilmesi amaçlanmış demektir.
Metne bağlı kalarak okuma…
Yukarıda saydığımız ve her biri kendi içinde anlam bütünlüğüne sahip olan okuma biçimlerinden ziyade, metinsel okuma, diğerleri ile kıyaslandığında, somut ve verili bir biçim olarak kendine özgü bir mevzi elde etmiş olur. Ki, böyle olmasaydı, insanın yazıyı bulması ve en önemlisi de kutsal metinlerin literal yolla elde kalması pek mümkün olmazdı.
Gerçi, bu tür eserler iletimden (vahiy) söze; kulağa, dile ve orandan da kaleme, kâğıda dökülebildiği için; soyut ve somut olarak kendini var kılmıştır.
Sair okuma biçimleri zaman içerinde, birçok cebrî (zorlayıcı) sebep içre deformasyona, değişime, başkalaşıma uğramış olup, tarihi süreçte bize intikal edene kadar çok evreler geçirip farklı bir hal almıştır.
Bu durum, aslında metin içeren eserlerde de vaki olmuştur, ama sözel olarak gelen bilgi kadar bir değişime uğramamıştır denilebilir. Onda da, ona daha sonra düşülen şerhler ve haşiyeler sonucunda bir değişim, hatta başkalaşım söz konusu olmuştur.
Her şey bir kadere tabi olduğundan maada, buna, bir açıdan metinsel eserlerin kaderi denilebilir.
Gelelim, okunan bir kitabın nasıl değerlendirilebileceği sorusuna; "iki kapak arası" bir nesne olan kitabı okumaya başladığımızda, en başta onu kendimiz için anlama faaliyetinin önemine inanmamız ve onu anlamlı kılmamız gerekir.
Bu gerçekleştikten sonra (gerçekleşip gerçekleşmediği zamanla ortaya çıkardı) onu daha da anlamak için, teknik bir konu olacak, ama önemli bulunan satırların altının çizilmesi, anlamayı daha da kolaylaştıracaktır.
Ki, bundan emin olmak gerekir.
Aynı zamanda, "paylaşmak güzeldir" fehvası gereği, okunan metnin, işe meraklı, düşünen, anlamaya çalışan, ondan yararlanacak olan ve bir de "el, elden üstündür" kabilinden okunan metnin başkalarıyla mütalaa edilmesi de, konunun kavranması için önem arz etmiş olur.
Önce, kitabın okunmaya başlandığında anlama ve "anlaşılanın" ilgili kişilerle paylaşılması eylemi sonrasında, bu kez devreye olayı, olan biteni kavrama olgusu çıkmış olur.
Kavramak, bir eylem olarak, metin üzerinde gezinme suretiyle kavram olgusunu; işi kavramsallaştırma olgusunu ortaya koymuş olur.
Bu durum aynı zamanda, literatür ve kavram olarak tesmiye edilir.
Kitabı, okumaya girişmekle birlikte anlama ve kavrama sonucunda, okunan metnin kaleme alınıp yayınlanmasının akabinde okuyucusuna takdim edilmesi evresi başlamış olur.
Okunan metnin yazım aşamasında, yukarıda da belirttiğimiz üzere, okunan metni anlama ve kavrama sonrasında, "yapılması gerekenler dikkate alınarak" okuyan kişi tarafından yazıya dökülme durumu söz konusu olur.
Metnin hangi bölümünün yazıya geçirileceği önemli bir durumdur. Burada bir sıralama devreye girer; "giriş, gelişme ve sonuç"…
Bu sıralamaya azami oranda dikkat edildiğinde, metnin parçalanmadan, onun ne dediği ıskalanmadan, bir yol ve yöntem takip edilmiş olur.
Bu yol ve yönteme riayet edilmesi önemli ve gerekli olmakla birlikte, farklı bir tarz olan takdim – tehir; sunma ve erteleme yöntemi, işin mantığı es geçilmeden sonra, okuma eylemini ve ondan bekleneni vermesi için gereklidir.
Dipnot konusuna gelince; eğer metin bir bütün olarak okunmuş ve okuyucusu/onu kaleme alıcısı tarafından tam olarak kavranmışsa, dipnot düşülmeden de metin, yazı üzerinde kendine yer bulabilir.
Bu durum, istisnai bir durum olmakla birlikte, giriş, gelişme ve sonuç açısından, metinde, baştan sona kadar ilerleme suretiyle akılda kalacak bir cümlenin, paragrafın, pasajın dipnotlarla belirtilmesi söz konusu olur.
Kısacası; kitabı okumak, anlamak, konuyu kavramak, metinden anlaşılan/lar üzerinden okuyucuya neyin, hangi mesajın "nasıl bir şekilde" verilmesi düşüncesi sonrasında maksat hasıl olur, vesselam…
Fotoğraf: Mona Termos: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/sari-kokulu-mum-3074209/
Kaynak: Kitap haber