Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır. (Maide 5/119)
Ayette geçen sadıkine ve sıdkuhum kelimesi, lügatte kizbin (yalan) zıddı olan (s-d-k) sıdk (doğruluk) kökünden türetilmiştir. Bununla birlikte, “sadaka” kelimesinin etimolojik kökenini teşkil eden sıdk ve onun muhtelif türevlerine, Mükemmellik, söz ve davranış gibi hususlarda sağlam ve güçlü olmak” gibi anlamlar da yüklenmiştir.
Arap dilinde doğruluk ve dürüstlük anlamındaki “sıdk” kökünden türetilen “sadaka” kelimesi, Kur’an’ın kavramlaştırdığı kelimelerden biridir. Dil bilimciler Arap dili sözlüklerinde, sadaka kelimesinin İslâm öncesi dönemde dinî bir anlam içermediğini belirtirler. “Sadaka” kelimesi Kur’an’da beş ayette tekil, sekiz ayette de çoğul formunda geçmektedir. Bu ayetlerin tümü ise, Medine’de inmiştir. Kur’an’da, zorunlu veya gönüllü olarak yapılan her türlü maddî harcamayı ifade eden “sadaka”, bazı ayetlerde yalnızca zekat, gönüllü bağış veya kamu harcamaları ya da fakirler için oluşturulan fonda toplanan bir tür vergi anlamında kullanılmıştır.
Hadislerde çok daha geniş bir anlamda kullanılan kelime, nedense anlam daralmasına uğramış ve bu yüzden sadece “gönüllü bağış” şeklinde cepteki bozuk paradan kurtulma olarak anlaşılmıştır.
Doğruluk Müslümanın sıfatıdır bu sebeple doğruluk hayatının bütün evrelerinde kendisini göstermek zorundadır. Çünkü doğruluk, özü sözü bir olmak demektir. Müslüman dürüst bir insan olarak, doğruluğu; eşine, işine, ticaretine, insanlar arası ekonomik ilişkilerine yansıtmalıdır. Doğruluğun zıddı, Yalan, dolan, dalaveredir. Müslüman bir tüccar, müşteriyi kandırmak adına, yalan dolan ve malın kusurlarını örtmeye asla tevessül etmemeli, malın fiyatını artırarak fırsatçılık yapmamalıdır. Zira dürüstlükten ayrılan kimse güven kaybettiği gibi şahsiyetini ve itibarını da kaybeder. İnsanın itibarını kazanması maddi kazançtan daha büyük bir değerdir.Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi ticari hayatta da ahlaki ilkelere uymak müminin özelliklerindendir.
Gerçekten Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra da, dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de melekler onlara şöyle derler: “Korkmayın ve üzülmeyin. İşte buyurun! Size vaad edilmiş olan cennetle müjdelenin ve sevinin. Fussilet.41/30
Şunu bilmemiz gerekiyor doğru bir yerde doğru bir istikamet üzerinde bulunmak insanlık yürüyüşümüzün beklide en önemli kısmıdır. Bu yürüyüş bize insani ve ahlaki sorumluluk yüklüyor. Bizler bu sorumluluklardan kaçarak, duymadan, işitmeden, insanca var olamayız.
Doğruluk ve istikamet üzere olmak basit ve dar anlamının sınırlarını aşmaktır. Zira bu davranış dinin bütün yönlerini içine alır. Doğru olan kimse tam anlamıyla Allah’a, kendine ve topluma karşı görevlerini yerine getirmekle kendini yükümlü kılmış olur.
Ortaya koyduğun iş insanları yalanın ve yanlışın içine düşmekten korusun eğilip bükülmeden istikamet üzere yol alsın.
Düşüncesi doğru olmayan insanların sözlerinde ve davranışlarında doğru olmaları oldukça zordur çünkü doğruluk, sadakat bir bellek eylemidir. Gerçek anlamda doğru olabilmek için, öncelikle düşüncelerin doğru olması gerekir. Çünkü insanın niyetleri, konuşmaları, davranışları düşüncelerine dayanır. Düşüncede doğruluk sözde doğruluktan daha önemlidir. Doğruluğu şiar edinen kimse, doğruyu konuşur ve doğru yaşar.
Muhakkak ki Biz insanı, (varlığın mükemmel modeli olarak) en güzel şekil ve en mükemmel kıvamda yarattık. Tin.95/4Doğruluk ahlâkın temelini teşkil eder. Birçok ahlâkî erdem doğruluk sonucu ortaya çıkmaktadır.Eğer bir insan doğruluğu kendisi için ahlâkî bir değer olarak kabul eder, içselleştirirse, bu durum onu doğru, dürüst ve iyi bir insan olmaya zorlar. Doğruluk, söz, tutum ve davranışlarda doğru olma kararlılığına götürür. Doğruluk ve dürüstlük ahlâklı olmanın bir sonucu olarak kazanılan kişilik özelliğidir.Ölümsüz gelecek yaşamlarına (ahirete) iman etmeyenlere gelince onlara yapıp ettiklerini güzel göstermişizdir. Bu yüzden, manevi körlük ve zihinsel karışıklık içerisinde bocalayıp durmaktadırlar. Neml.27/ 4
Ayette emehe fiilinden türeyen ye'mehûne kelimesi kullanılmıştır. Bu fiil bu dünyada bir o yana bir bu yana giden, doğru istikamete bir türlü ulaşamayan insanları net bir şekilde ifade etmek için biçilmiş kaftandır. Manevi körlük, zihni karışık kafası hangi yola gireceği konusunda tamamıyla karışmış olarak sonu belirsiz yollara düşme eğiliminde olma hali.
Ahirette iman eden insan ise kuvvetli ve sağlam bir vicdan sahibi olarak istikamet üzere yol alır. Vicdanlı insan, kendi kişilik yapısında davranışlarını kontrol edip yönlendiren bir mekanizma kurar. Bu mekanizma sistemli olarak işlediği müddetçe davranışlarda tutarlılık meydana gelir. Çünkü vicdan pusula gibidir pusula nasıl sürekli kuzeyi gösteriyorsa vicdan da sürekli doğruyu gösterir. İnsan hata ve kusur işlediğinde vicdan sızlar sahibine uyarı gönderir. Bu uyarıyı dikkate alan Kişi inandığı, bağlandığı ahlâk ilkelerini her zaman ve her yerde uygular ve manevi körlük ve zihinsel karışıklık içerisinde bocalayıp durmadan vicdan sahibi doğru bir insan olarak doğruluk ve istikamet üzere yol alır.