Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ramazan Keskin


Hakan Ertürk / Dost Mektupları

BAŞKA GÖZLERLE RAMAZAN KESKİN HOCA -1


Merhum Ramazan Keskin Hocamızın Hatırasına;

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

18.11.2022

BAŞKA GÖZLERLE RAMAZAN KESKİN HOCA -1

Kıymetli Dost

Ramazan Hoca’yla geçen on iki senemden birkaç hatıramı ve bu hatıralar üzerinden Hoca’mı sana anlatmaya çalıştım.

Hatıralar seninle paylaşıldığı gibi önemine binaen gazetede de parça parça yayımlandı. Yayımlandıkları sırada bazı telefonlar aldım. Telefon edenlerin de Hoca’yla hatıraları varmış ve bunları mümkünse paylaşmamı istediler. Ben de kendilerini kırmamış olayım ve Hoca’yla olan hatıralarımı hem seninle hem de gazetenin okurlarıyla paylaşayım.

Nevzat Övüt aramış, şöyle bir hatıra paylaşmıştı:

“Bir dönem maddî olarak ciddi sorunlar yaşadım. Epey de borçlandım. Ben bunalımlı bir ruh hâliyle ayakta kalma mücadelesi verirken bir gün Ramazan Hoca bana dedi ki: “Bu kadar kendini yıpratmaya değmez. Bizim eve git, yengenden arabamın anahtarını iste. Arabayı götür, sat. Borcunu öde.” Tabii ki ben söyleneni yapmadım ama Hoca’nın o desteğini de hiç unutmadım. En yakınımdakiler, en zor zamanımda beni görmezden gelirken Ramazan Hoca bana el uzattı. Hem de çok samimi ve ciddiydi. Allah kendisine rahmet eylesin.”

Evet, bu bana anlatılan hatıralardan ilkiydi. İkincisi de yine Malatya’da ikamet eden bir Müslüman tarafından aktarıldı. Bu kardeşimiz şu hatırasını paylaştı:

“Bir gün namazdan çıkıp Hoca’nın ofisine geçtik. Hoca’yla muhabbete başladık ki biri geldi ve Hoca’ya: “Hoca’m, bana bir inek lazım.” dedi. Önce bir şaşkınlık, sonra bir gülüşme oldu. Hoca ve inek ne alâka, diye düşündüm. Hoca, kendisinin bu işlerden anlamadığını ama biraz beklerse birazdan birinin geleceğini ve o kişinin bu konuda kendisine yardımcı olabileceğini söyledi. Velhasıl adam gittikten sonra Hoca bize hitaben dedi ki: “Hoca, vatandaşın ineğiyle bile ilgilenmelidir.” Hoca’nın bu tavrı beni hem şaşırtmış hem de etkilemişti.”

Bir başka Müslüman da demişti ki:

“Bir gün Hoca’nın yanında birilerinden bahsedildi. Bu kişiler hoş olmayan şeyler izlemişler. Hoca dedi ki: “Bu insanlar, o şeyleri izledikten sonra evlenmeye ihtiyaç duyarlar mı? Müslümanlar, böyle çirkin işlerden vazgeçmeliler.” Bu da Hoca’nın günahlara karşı tavrını gösteriyor.”

Hoca ile birçok hatıraları olduğunu ve bunlardan bir kısmını paylaşmak istediğini söyleyen bir diğer kişi de Mehmet Balkı abimizdi. Namı diğer Cinoğlu Hazretleri. Hoca’m, kendisine hep böyle hitap ederdi. Paylaşılmasını istediği hatıraları şunlardır:

“Ramazan Keskin Hoca hem cesur hem cömert hem de merhametliydi. Birçok İslamî özellikleri kendi bünyesinde toplanmıştı. Ben buna şahidim. 2000 yılında zindanda çıktığımda adımız “Hizbullah” idi. Ben bu davadan zindana girmiştim. Çıkınca herkes korkudan bize kapılarını kapattı. Maddî ve manevî ilişkilerini kesti. Ramazan Keskin Hoca’m ise meşrebimiz farklı da olsa mağduriyetimden ve mazlumiyetimden dolayı 22 yıl boyunca maddî ve manevî olarak beni kolladı. Her fırsatta “Çayımız hazır, müsaitsen buyur gel. Babamın evinin önündeyim.” derdi. Gittiğimde günübirlik kültürel dersler yapar, kendisinden istifade ederdik.

Bazen cenazelere kendisiyle birlikte götürürdü. İşimden dolayı her zaman olmasa da zaman zaman birlikte giderdik. Bana özel bir ilgi ve alâka gösterir “Sen bedel ödemiş bir adamsın. Senin herkesin cenazesine gitmen gerekir.” derdi.

Bir gün bana “Yola çık, seni alacağım.” demişti. Ben arabaya binerken rahmetli yenge hanım da arka koltukta oturuyormuş. Bana dedi ki “Cinoğlu, yengen arkada oturuyor.” Söylemek istediğim odur ki eşiyle birlikte gittiğinde bile beni ihmal etmezdi. Birçok insan “Ramazan Hoca sana niye bu kadar değer veriyor?” diye sorardı. Mescitte olsun başka yerlerde olsun, karşılıklı konuşmalarımızda genelde beni takdir eder ve hak verirdi. Bazı arkadaşlar “Cinoğlu’nu neden bu kadar seviyorsun? Niçin bu kadar değer veriyorsun?” dediklerinde o, “Cinoğlu bedel ödemiş biridir.” derdi. Kendisi bu hususta çok hassastı. Hangi mezhepten, hangi meşrepten olursa olsun bedel ödeyen tüm Müslümanlara değer verirdi. Onlara ayrı hürmet ederdi.

Mehmet Cinoğlu/ Malatya: Başka Gözlerle Ramazan Keskin Hoca -2

Hakan Ertürk

25.11.2022

Mehmet abi, namı diğer Cinoğlu Hazretleri, hatıralarına şöyle devam ediyor:

Cenazesinde ben kime “O benim kesemden gitti.” desem, onlar da “Hepimizin kesesinden gitti.” dediler. Maalesef Müslümanlar diri iken birbirlerine değer vermez, kıymetini bilmezler. Öldükten sonra sahip çıkarlar. Oysa Ramazan Hoca’mı çok ama çok yalnız bırakmışlardı. Arkadaşlarımın, dava adamlarının ve ailemin beni yalnız bıraktıkları zamanların birinde bir Müslüman bana davetiye gönderdi. Ben o düğüne yalnız nasıl gideceğim diye kara kara düşünürken Hoca’ma rastladım. “Cinoğlu” dedi. “Sen üzülme. Seni yalnız bırakmayacağım. Seni Mercedes'in ön tarafına oturtup götüreceğim. Konuşmacı da benim. Orada da yanıma oturtacağım. Sen yalnız kalmayacaksın çünkü başkası seni anlamaz. Ancak ben seni anlarım.” dedi. Mehmet Karaman “Neden biz anlamayız?” diye tepki gösterince Hoca’m “Damdan düşenin hâlinden ancak damdan düşen anlar. Beni de yalnız bıraktılar. Benim arkadaşlarım beni terk etti, yalnız bıraktı. Cinoğlu’nun arkadaşları da Cinoğlu’nu yalnız bıraktılar.” diye cevap verdi. O fedakâr, cömert, kahraman biriydi.

Bir gün mescidin altına gittim. Hoca’nın yanındakiler beni görünce “Ehlibeyt geldi.” dediler. Ben de onlara dedim ki “Ehlibeyt, 12 imam bahsi açıldığında insan üzülür, hatta ağlar. İçinizden 12 imamın  isimlerini sayabilecek biri var mı?”  Bir tanesi sinirlendi, ayağa kalktı. “Ahirette bunu mu soracaklar bize?” dedi. Hoca’m Ramazan Keskin devreye girdi. “Cinoğlu doğru söylüyor.” dedi ve ekledi: “Cinoğlu gel 12 imamın ismini bize say.” Ben de “Hoca’m siz Sünnilerin en büyük hocası değil misiniz? Buyrun siz sayın ama sayamazsınız çünkü Sünni’siniz.” dedim. Hoca’m tesbihi eline aldı, 8 imama kadar saydı. Ben “Ne acı ve ne hazindir ki Sünnilerin en büyük hocası, evlatlarımızın ismini sayamıyor.” dedim. Oradaki konuşmalar uzadı gitti. Sonra bir gün yanında bir arkadaşla dükkâna geldi ve benden kalem ve kâğıt istedi, verdim. Bir baktım ki 12 imamın ismini yazmış. Sırasına göre okudu ve “Cinoğlu doğru mu?” dedi. Meğerse Hoca’m o gün orada anlatılanları ciddiye almış ve sonrasında bir ders yapmışlar. Arkadaşlara demiş ki “12 imamın ismini mutlaka ezberlemeniz lazım. Onları tanımanız lazım. Bu imamlar, Peygamber’imizin soyundan ve çok büyük âlimlerdir.” Bazıları itiraz etmişler bazıları da Hoca’mın dediğini yapmışlar.

Bir gün bir yerde beraberdik. Bir konuda boş bulundum. Hoca’m bana döndü ve “O sana yakışır mı? O gün mescidin altında konuştuklarınla bugün konuştukların birbirine uymuyor. Oysaki o gün senin orada yaptığın konuşmadan dolayı ben bir hafta yatamadım.” dedi. Kusuruma bakmayın. Boş bulundum, dedim. Meseleleri ciddiye alan, dert edinen, araştırıp öğrenen bir insandı.

        Bir gün bir yerde bana yine aynı şekilde hitap ettiler. Ben de orada yine konuyu açtım ve Hz. Hüseyin'in atının, cesedine ağladığını söyledim. Hoca’m bunun Alevilerin uydurması olduğunu söyledi. Hazreti Zeynep'in çarşafının ve üstündeki ziynetinin söküldüğünü söyledim. Buna da Alevilerin uydurması demişti. Bir gün yalvardım. “Hoca’m ne olursun yarın ahirette Allah'a hesap vereceğiz. Bunun Sünni’si, Şii’si yoktur. Şiilerin kitaplarını okumuyorsunuz. Allah için gelin  kitaplarda bunu öğrenin, demiştim. Daha sonra şahit oldum ki bir yerde konuşma yaparken Hazreti Hüseyin'in atının, cesedine ağladığını ve Hz Zeynep'in üstünün söküldüğünü millete anlatıyor. Bunun gibi birçok şeyine şahit oldum. Bir gün mescitte ikindi namazında İbni Kesir’in Kerbela vakasını anlattığı kitaptan aktarımlar yapıyor. Akşam namazına kadar bu kitabı özetledi. Kitabı özetlerken Ehlibeyt’e sevgi besleyen insanların göz bebekleri pırıl pırıl olmuştu. Bazı insanlar maalesef rahatsız oldu. Akşam namazını kılıp merdivenden inerken birkaç kişi üstüme yürüdü. “Sen Hoca’ya takılalı Hoca’yı Şii yapmışsın.” dediler.

Bu örneklerle anlatmak istediğim şey; Ramazan Hoca’mız mezhebe de muhatap olduğu kişinin seviyesine de bakmazdı. O sadece hakikatin izini sürerdi. Bir şey duyduğunda araştırır ve onun aslını öğrenirdi. Sonra da onu yaşamaya, anlatmaya çalışırdı.

        Bir gün de 4-5 arkadaşla birlikte bizi bir iftara götürdü. İftarımızı açıp dönerken yolun kenarında sert bir fren yapıp durdu. İki kişiyi arabadan indirdi. “Buradan sonra Malatya'ya kadar yürüyerek  geleceksiniz.” dedi. Bana ve diğer arkadaşa da “Size daha önce söylemediğim için bu sefer sizi ikaz edeceğim ama bir daha siz de aynısını yaparsanız sizi de yolda bırakacağım.” demişti. Ben sebebini sorduğumda dedi ki “Size verilen yemeğin dışında bir yemek daha istediniz. İkinci yemeği istemeyeceksiniz, yemeyeceksiniz. Eğer karnınız doymuyorsa çarşıya götürür lokantada karnınızı doyururum.” demişti. İftar veren kişinin hayır yaptığını, bu sebeple fazla yemek yemenin ne gibi bir sakıncası olacağını sorduğumda ise şöyle cevap vermişti: “Hocaların adını çıkarmışlar. Hocalar yemeden başka bir şey yapmaz diyorlar. Halk arasında hocaların yemek düşkünü olduğuna dair yanlış düşünceyi kırmak için böyle davranmak gerek.”

Mehmet Cinoğlu/ Malatya: Başka Gözlerle Ramazan Keskin Hoca -3

Hakan Ertürk

02.12.2022

  Cinoğlu Hazretlerinin hatıraları şöyle devam edip son buluyor:

  Hoca’nın hanımı vefat ettikten sonra her hafta pazar günleri “Aile Toplantısı” adı altında çocuklarıyla birlikte haftalık kültürel ve siyasî değerlendirmeler yapılırdı. Bir nevi ders gibi haftalarca beni pazar günkü aile toplantılarına çağırdı. Bir ara her hafta bir çocuğunun evinde kahvaltı vermeyi istedi ve her çocuğunun evine beni de çağırdı. “Cinoğlu bizim ailedendir.” derdi. Çocuklar da sağ olsun bana “amca” diye hitap eder, “Sen Hoca’nın kardeşisin.” derler.

 Bir gün Yezid'in zulmü konuşulduğunda dedi ki: “Eğer gerçekten bu konu konuşulacaksa Yezid değil Muaviye konuşulmalı çünkü İslam'ın temeline dinamiti koyan Muaviye’dir. Peygamber’in çocuğu da olsanız, torunu Hz. Hüseyin de olsanız gözünüzün yaşına bakmadan makam için sizi öldürürler.” 

  Başka bir özelliği de yanında bir şahsın kötülenmesine asla izin vermezdi. Bu tür şeylerin konuşulmasına kızar ve rahatsız olurdu.

  Elbiseleri eskiydi. Hatta evde giydiği elbisesinde yırtıklar vardı. Evin dışında giydiği elbise de eskiydi ama yırtık değildi. Bir gün kapının önünde oturmuştuk. Ayakkabısını ters çevirdi, ayakkabısının dibi delikti. “Hoca’m” dedim “Yeni bir ayakkabı alacak kadar paranız yoksa, bir ayakkabı ben size alabilirim.” dedim, kabul etmedi. O ayakkabıyla yıllar geçirdi. Gösterişi, israfı sevmezdi ama çok cömertti. Yedirirdi, içirirdi, ihtiyaç sahibine verirdi, vermeye aracı olurdu. Çocuklarına, torunlarına bir arkadaş gibiydi. Yeri geldiğinde disiplinli bir komutan gibi,  yeri geldiğinde de çok mülayimdi. Çocukları ve bazı torunları evlilik meselelerini çok rahat paylaşabilirlerdi. Buna ilk şahit olduğumuzda şaşırmıştık. Bir başka özelliği herhangi birisi kendisiyle küs de olsa sorunları da olsa bir meselede başvurduğunda onun meselesini hemen çözmeye çalışırdı. Birileri “Hoca’m bu adamın işini ya da bu adamın söylediklerini boş ver.” dediklerinde “Bana kim dilekçe verirse versin geri çevirmem.” derdi. Bir gün bir arkadaşı kendisine büyük bir yanlış yaptı. İlk etapta çok tepki gösterdi, daha sonra beni çağırdı ve beraberce o kızdığı adamı ziyarete gittik. Hediyelerini de almıştı. O kişiyi affetti ve helalleşti. Bunu neden yaptığını soranlara “Çünkü ben kitap okuyorum. Kitaplar benim böyle yapmamı istiyor.” Yani o, İslam'ın emirleri için nefsine, boyun eğdirirdi.

  28 Şubat başörtü olaylarında çekilmiş videosu dikkatle incelenirse üslubu ve cümlelerini seçerek konuşması dikkat çekicidir. Dönemin emniyet müdürüne en ufak bir hakarette bulunmadan başörtü davasını haykırıp savundu. Medya onun için “provokatör” demişti. Çok çeşitli iftiralara uğradı ama daha sonra savcılık o videoları incelediğinde baktı ki tam tersine uzlaşmacı bir tarzı var. Millet ve devletin karşı karşıya gelmemesi için son derece erdemli bir şekilde olaya müdahale ettiğini gördüler. Kendisine atılan bir iftira da Hoca’ya İran'dan ve başka ülkelerden para geldiği iftirasıydı. Avukat Bedri Timur böyle bir şeyin olmadığını bizzat bana söyledi.

  Bir başka özelliği mezhepler, meşrepler ve partiler üstü ümmetçi düşünen bir halk önderiydi. İlim adamıydı. Bu tür insanlar çok ender bulunurlar. Ne yazık ki sağlığında sahip çıkmadılar, yalnız bıraktılar. Ne zaman yalnızlığımdan bahsetsem “Ben senin derdinden iyi anlarım çünkü benim de arkadaşlarım beni yalnız bıraktı. Ben yaşadığım müddetçe seni yalnız bırakmayacağım.” derdi ve bırakmadı da… Mekânı cennet olsun.

  Ben zindandan çıktıktan sonra canımı sıkan bir şey de şuydu: Bazı Müslümanlar, Türkiye dışındaki Müslümanların ölülerine Yeni Camii'de cenaze namazı kılarlardı. Bu benim çok zoruma giderdi. Yanı başındaki Müslüman mazlumların, yalnızların yanında olmayanların ta sınırlar ötesinde hiç görmedikleri insanların cenaze namazlarını kılmaları zoruma giderdi. Hemen yakınlarındaki biz Müslümanlara bir selamı çok görenlerin, uzak diyarlardaki Müslümanlar için gıyabi cenaze namazları kılmalarının ne derece doğru olduğunu Hoca’ma sorduğumda o da bana hak vermişti.

  Hoca’nın çocukları Hoca’ya çok itaatkâr davranan, babalarını gerçekten sayan, seven, hürmet eden, ne derse itiraz etmeyen, canı gönülden Hoca’nın hizmetinde hareket eden kimselerdi. Çok nadir bir aileydi. 6 erkek çocuğunun altısı da gelen misafirlere hizmet ettiklerinde çoğu zaman Hoca “Sıralamayı bozmayın.” derdi. Hiçbir zaman onların Hoca’ya itiraz ettiklerine şahit olmadım. Bazen erkek çocuklarımla birlikte giderdim ki onlar da Hoca’nın çocuklarını örnek alsınlar. Bir gün büyük oğlu Ahmet’e sordum. “Ahmet” dedim. “Babanıza olan hürmetiniz, saygınız son derece güzel ve örnek bir ailesiniz. Bir şeyi merak ediyorum. Babanıza olan saygınız, annenizin size verdiği öğütten mi ileri geliyor?” Ahmet “Evet, abi. Annem bize derdi ki “Babanız ne derse desin en ufak bir itirazınız olursa size hakkımı helal etmem.” Allah hem annelerine rahmet etsin -ki biz bugüne kadar yengemizin emsaline rastlamadık- hem de Ramazan Hoca’mıza rahmet etsin.”

  Kıymetli Dost,

  Benimle iletişime geçip hatıralarını paylaşmamı rica eden Müslümanların ricalarını yerine getirmiş bulunmaktayım. Bu yükü de üzerimden alan Rabb’e hamdolsun.

  Vesselam…

Hazırlayan; Davut Güler

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR