Evin duvarları kendilerini sağa sola atıp duruyordu, temeli kayıyordu adeta ve iki çocukla binadan çıkıp çıkamayacakları endişesi de kendilerini duvardan duvara vuruyordu. Binanın son katında olmaları sarsıntıyı daha bir şiddetle hissettiriyordu. Bitmek bilmeyen sarsıntı, duvarların, kapıların, pencerelerin tüm gelgitlerine rağmen durmuş ve Allah kendilerine yeni bir hayat imkânı sunmuştu.
Çocuklar için o yorganı nasıl aldıklarını, aşağı nasıl indiklerini anlayamamışlardı.
Dışarısı dondurucu soğuk ve yağan kar ile karşıladı kendilerini.
Önce yakındaki, sağlam kalmış camiye sığındılar. Soğuktu. Sonra yakınlardaki sosyal tesisin açık olduğunu söyleyenler oldu.
Kapıdan içeri girdiklerinde sıcaklığı hissettiler. Tesis içindeki kafe de açıktı. Ve her masada bir aile endişeyle karışık bir umudu yaşamaya çalışıyordu. Her masada “evimiz bizi dışarı attı, hiç değilse canımız sağ, Allah’a hamd olsun bize bir fırsat daha sundu, inşallah doğru değerlendiririz” tarzı konuşmalar vardı. Çocukları ağlıyordu, anneler ve babalar umut dolu durmaya çabalıyordu.
Bebeğe mama, her iki çocuğa bez ve hijyen ihtiyacı için çabalarken yer yeniden homurdanmaya başlamıştı. Kopan feryadı izaha kelimeler yetmiyordu. Orta yaşlı bir kadın çaresiz bir bağırışla “annem içerde kaldı” derken, delikanlı içerdeki anne ve babasının dışarı çıkamayacağı düşüncesiyle hüngür hüngür ağlıyordu. Dışarı çıkmışlardı ama altlarındaki zemin dalgalanıyor, öğlen saatlerinin bütün aydınlığı sağda solda sarsılan, yıkılan binaları gösteriyordu kendilerine. Biraz önce oturdukları yerde farklı şeyle konuşmaya çalışan ailenin “evimiz çökmüş” feryadı kalabalığın ve karmaşanın içine yeni bir ok gibi saplanmaktaydı.
Çocuk kalabalığa bakıp cümle kurmaya başlamıştı.
“Evimiz kırıldı, tamir edecekler, gideceğiz”
Yeni dillenmiş çocuğun bu sözlerini duyan insanlar daha farklı bir hüzünle dolmuştu. Çocuk evlerinin kırıldığının farkındaydı ama tamir edileceğine dair umudu da öğretmişlerdi.
Dayısına dönüp masumca konuştu tekrar:
“Leplem oldu evimiz kırıldı…”
Kısa bir suskunluktan sonra…
“Leplem bize ne yapıyo?”
Dayısı biraz önceki hüznünü, endişelerini unutarak cevap verdi.
“Bizi sallıyo!”
Çocuk bu cevaptan neşe kapmıştı, gülmeye başladı: “Leplem bizi sallıyo, uy!”
Kar sulu sepkene dönüşmüştü. Büyükler kendilerini unutmuştu, küçükler titriyordu, onları düşünüyorlardı. Araçlarına bindiler. Motoru çalıştırıp içerinin ısınmasını sağlamaya çalıştılar.
“Hadi bahçeye gidiyoruz dedi babaları, kar sulu yağmaya başladı, erime olmuş ve yollar açılmıştır. İnşallah sular da donmamışsa ve elektrikler de varsa gece başımızı sokacak bir yerimiz var. Sobayı da kurup yakarız, malzeme bulursak çorbamızı ve çayımızı da yaparız. Çocukların yiyebilecekleri bir şeyler hazırlarız.”
Yola çıktılar. Biraz önce sağlam gördükleri binalardan yerle bir olup toprak yığınına dönenleri gördükçe konuşacak kelimeler saklanıp durdu. Hayat sitesinde tek blok çökmüştü ilk sarsıntıda, ikinci sarsıntı hepsini moloz yığınına çevirmişti. Konuşulanlar hüzünlerini arttırdı. Hayat Sitesinde hayat sönmüştü. Ve daha nice hayat söndüren bina, oteller. Şehrin simgesi Teze Cami…
“Ekmek, çorba için malzeme, süt, içimizi ısıtacak çay” dedi babaları, cümleler kesik kesikti, “inşallah buluruz.”
Bahçeye giden güzergâhta bulunan yerleşim yerlerinden geçerlerse bakkal veya küçük market bulabileceklerini düşündüler.
Mahalle aralarında geçerken açık bir mahalle marketine rastlamışlardı.
Market sahibi ve o gün aynı zamanda kasiyeri kendilerini karşıladı. İçerde başkaları da vardı. Market alışveriş arabasını alıp, ihtiyaçlarını giderecek ne bulabildilerse aldılar. En azından bir hafta idare edebilecekleri malzeme vardı. Ekmek sorundu. Onu da çözeriz inşallah dediler.
Malzemeler kasadan geçirildi.
“Dokuz yüz kırk beş lira” dedi market sahibi.
Kartı uzattılar.
“Sistem yok, kartı okutamayız.”
Ceplerini yokladılar. Hiçbirinde nakit yoktu.
Market sahibine ve aldıkları malzemeye baktılar.
“Ne yapacağız şimdi?”
“Aldıklarınızı aracınıza yükleyip gideceksiniz” dedi market sahibi.
“Ya ödemesi?”
“O kolay, fırsat ve imkân bulduğunuzda gelip ödersiniz. Şimdi bunları düşünmeyin. Bugün para için değil yaraya merhem olmak için açtım marketi. Buralarda ihtiyacınızı karşılayacak başka yer bulamazsınız. Hadi geçmiş olsun hepimize. Allah’a emanet olun.”
Bir çırpıda söylemişti bunları market sahibi.
Rakamı bir kâğıda yazdırıp aldılar.
“Sonra ödersiniz, önemli değil” diyen market sahibine teşekkür ederek ayrıldılar. Yalnız kendilerine değil o gün nakitleri olmayan herkese aynı şeyleri söylemişti market sahibi.
“İnsan her zaman kasasına nakit alarak kazanmaz” demişti.
Dua ederek çıktılar yola.
Babaları kendilerinden önce bahçeye varmış, sobayı kurmuş, içeriyi ısıtmıştı.
O gün ve sonraki günler otuz metrekare evde dokuz kişi yeni bir başlangıç yapmanın, umudu diri tutmanın çabasını verecekti. Aslında umutlanmak için sebepleri yok değildi.
“Sonra ödersiniz” diyen market sahibi umudu diriltmişti.
İnsanlık ölmemişti.
Allah kendilerine yeni bir yaşama fırsatı vermişti.
Kaynak: Farklı Bakış