İnkâr meşrepli şüphenin tüm dünyada kök salıp kol gezdiği bir çağda, bir namus yoksunu, onur yoksunu insanlar güruhunun sözlerindeki saçmanın, anlamsızlığın anlamına erişmenin artık mümkün olmadığı bir çağda, anlamlının ve anlamsızın birer düşünsel kategori olarak ayrıştırılmadığı o sisli ufuklara ulaşmak, nufüz etmek hayli zor olacaktır.”*
İnsani Değerlerde İflas
İnsanlığın bugün geldiği noktada birçok anlamsızlık, çok anlamlıymış gibi bir yaşam tarzı haline getirilmiştir. İnsanlığı hergün biraz daha, başına gelmiş olduğu derin uçuruma sürükleyen bu anlamsızlık, geri plandaki ekonomik, siyasi ve askeri çıkarların hesabıyla görmemezlikten gelinmektedir. Hâlbuki bu gidişin faturası insanlığın komple kaybıdır.
Sistemler bu gidişi görmemekte midirler? Yoksa görmek istememekte midirler? Gördükleri olasılığı fazla ama sahip oldukları inanç ve anlayışlarla bir çözüm getirmeleri olası değil.
İnsanlığın elbette hayatını onunla düzenleyecekleri sosyal yasa disiplinlerine ihtiyacı var. Ama insanlık tecrübeleri, beşeri düzenlemelerin tarih boyunca insanlığın ihtiyacı olan bu sosyal yasa düzenlemelerini istenen mükemmellikte (yeterlilikte) gerçekleştiremediklerini göstermekte. Bugün bu alandaki arayışlar geçmişe kıyasla çok daha fazla hacimli ve detaylı sürdürülmekte. Bu arayışların görünen boyutunda umut vadedici ve çözümleyici bir belirleme ön plana çıkmış değil. Belki çok daha karmaşık hatta mevcut (yanlış) gidişi daha fazla hızlandıracak düşünsel gelişmeler var. Artık insanlar için her alanda sınırlar kalkıyor ve hiçbir şeyin bir anlamı da kalmıyor. Belki de yakın gelecekte en genelde düşünce eyleminin hayat ve hayata dair şeylere yönlendirilmesi saçma bir işlem olarak algılanacak ve insanlar tamamiyle tüketici (garip) bir yaratık huviyetini kazanacaklar. Bu gidişe, giderek insanın hayvanlaşması (beşerden insana olan sürecin-insandan beşere gidişi) da denebilir.[1]
Elbette, hayatı sorgulamayan, kendisi ve hayat hakkında (mutlak) doğru bilgilere gitmeyen insanın, çok temel farklar taşımasına karşın ve hayvan olmamasına karşın hayvandan daha aşağı bir derekeye düşmesi[2] kaçınılmazdır.
Hâlbuki insan yeryüzünün halifesi olmak üzere yaratılmıştır:
“Hani Rabbin Meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde bir halife (sorumlu) var edeceğim’ demişti...”[3]
Halifelik; insanın var edildiği yeryüzünde, genel düzeni yararlı ve ıslaha dayalı olarak düzenleme sorumluluğudur. Ancak bu düzenlemenin gerçekten istenen yararı getirebilmesi, düzenleme kurallarının da bu sorumluluğu tayin etmiş olan yaratıcıdan alınmasını gerektirmekte; “...ne zaman size benden bir hidayet gelir de, kim benim hidayetime uyarsa, onlar için ne bir korku vardır, ne de mahzun olacaklardır.”[4] Aksi taktirde, insanlık tarihinin bütün tecrübeleri göstermiştir ki, insanlık beşeri düzenlemelerle bu kaostan kurtulamayacaktır.
Batılılar[5] bu noktada başı çekmektedir. İnsani değerlerin giderek hızla kaybolduğu, erdemliliğin tamamiyle ortadan kaktığı ve daha çok canlı makina robotlar haline dönüşmüş insanlar buralardakiler. Korkunç derecedeki tüketim[6] mantığı insanları salt tüketen bir yaratığa dönüştürmüştür. Bu tüketimi zorunlu kılan arkadaki güçlü mekanizmaları ise işlerinden memnun![7]
Evet, anlamın kaybolduğu yerde anlamsızlıklar hâkim olur. Anlamsızlara bir tepki veya eleştiri ise anlamsız kalır. İnsanın en önemli vasfı düşünmekken, düşünme fiili asli içeriğinden uzaklaştırılarak, bu işlemi yapan beyne salt üretim ve tüketim üzerinde işlev verilir. Artık bu insanların hayat felsefesi ve yaşamları tamamiyle bu alanla sınırlanmıştır: Üretim ve tüketim.
Hayvanlar varlıklarıyla hayata bir zarar vermez, aksine zenginlik ve doğanın işleyişine katkıda bulunurlar. Bunların bütün türleri ve alanları enteresanlıklar, ilginçlikler taşımakta, ayrıca insanlara ölçülemeyecek çok yönlü yararları olmaktadır. Ama ya insan! O yeryüzünün halifesi olarak yaratılmışken, yeryüzünü korkunç denecek düzeyde tahrip ediyor ve zarar veriyor. Yani; kategorik olarak hayvanlar derecesine düşse bile, hayvanların, hayatın düzeni açısından bir zararı olmazken, insan zarar verebilmekte, vermekte. Zararlı bir yaratık olmaktadır. Modern insan diye tanımlanan tüketici toplumların yeni karakteri böyledir.
İnsan, kendisini yaratana dönmek ve O’nun hayat için koyduğu esaslara uyarak yaratılış sorumluluğunu yerine getirmelidir. Bu aynı zamanda insanın yeryüzünde gerçek adalet ve mutluluğu bulması demektir. Ve insan ancak Rabbinin emirlerine bağlı hareket etmekle fıtri özelliklerini kuşanarak düştüğü bu zararlı yaratık pozisyonundan kurtulabilecektir.
Bugün gerçekten insanlık için anlamlılık ve anlamsızlık kategorileri belirsiz hale gelmiştir. Bu uç noktada insanlığı çok büyük yıkımlar ve felaketler beklemektedir, anlamına geliyor. İnsanlık bir şekilde bu gidişe son verecek çözümü hayata geçirmezse, hiçbir felaket sürpriz olarak görülmemelidir. Yeni nesillerin giderek tamamiyle bir hayvan gibi harekete geçmesi halinde toplumsal faciaların insanlığı tehdit etmesi işten bile olmayacaktır.
Ne yazık ki, insanlığın gelişen bu trajedisinde islam bir model ve örneklik olarak sunulamamıştır. İslam üzerinden geçirilen uzun kirli tarih, İslam'ın insanlığa verebileceği doğru değerleri ve hidayet[8] olma imkânını ortadan kaldırmıştır. Çözüm: Bunun farkında olan Müslüman insanların, örnek İslami modeli hayata geçirerek kendi aralarında-bölgelerinde fesadın yaygınlaşmasını sekteye uğratmalarıdır. Bu çabaların genişlemesi ve artması halinde ise insanlığa bir reçete sunabilme imkânı demek olacaktır.
Anlamsızlığa karşı ancak anlamlı bir direnişle karşı koyulabilinir. Anlamlı direniş ise kendini ifade edip gösterebilirse bu mümkündür.
Mehmet Ali Bilici
* Siyah Deri Beyaz Maske. Franz Fanon. Seçkin yay. 1988/İst. s. 10
[1] Batılılar için elbette bu yeni ve garip bir şey değil. Çünkü onlar zaten Darvin teorisi gereği insanın hayvandan tekâmülle geldiğine inanmaktadırlar. Bu durumda aslına dönmek olur onlar için.
[2] Kuran, Araf, 7/179, Furkan, 25/44
[3] Hani Rabbin, Meleklere: «Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim» demişti. Onlar da: «Biz seni övüp-yüceltir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?» dediler. (Allah:) «Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim.» dedi.2/30
[4] Dedik ki: «Oradan tümünüz inin. Artık, ne zaman size benden bir hidayet gelir de, kim benim hidayetime uyarsa, onlar için ne bir korku vardır, ne de mahzun olacaklardır.»2/38
[5] Batılılar ifadesi daha çok bu inançla hareket eden toplumları kapsar ki; bunun içine (sadece Batı’daki Batı ülkeleri değil) ABD, İngiltere ve Japonya da girer.
[6] Ki bu tüketimin ihtiyaç olanla ilgisi kalmamış, tamamiyle tüketim için tüketim mantığı oluşmuş. İnsanlar tüketimi geçim standartlarını esas alarak yapmaktalar, ihtiyaçlarına göre değil.
[7] Sistemleri arka plandaki bu güçlü mekanizmaları dikkate almadan değerlendirmek doğru olmayacaktır. Ve tabii her şeye rağmen sistemin halka rağmen olamayacağı gerçeğinide.
[8] Hidayet (gerçeklik-hakikat): Kurani doğruların gereği gibi kavranıp onunla hayatı algılayış, onunla aydınlanmadır.