"Oruç sizden öncekiler gibi size de yazıldı, umulur ki takvaya kavuşursunuz, yani sorumluluk bilincine erersiniz." (Bakara, 183)
Oruç, insanın varoluşundan beri evvel ve ahir, önceki ve sonraki biz insanlar için yazılmış yani farz kılınmıştır.
Niçin yazılmış? Takvaya erişmek için.
Takva, sorumluluk bilincine varma, insanın insan olduğunu anlaması. Yani oruç, insana insanlığını hatırlatması eylemidir.
İnsan nedir?
O meşhur hikâye var ya, babasını makamına çağıran oğul "baba sen bana 'adam ol, adam ol!' derdin. Bak vali oldum" deyince, babası: "oğlum vali olmuşsun ama adam olamamışsın" der. işte bu hikâyedeki adamlık, yani insanlık.
Bizler hep 'nasıl' üzerinde kafa yorarız da niçin'i hiç aklımıza getirmeyiz. Namazda olduğu gibi. Namazı nasıl kılacağız konusunda, kitaplar, sayfalar dolusu bilgi verirken, niçin namaz kılarız? diye bir satırlık açıklama yapmaz.
Oruç da öyle. Yıllarca siyah iplik, beyaz iplik için sayfalarca tefsir okuduk. Oruca başlama ve bitiş saatlerini saniye saniye hesap ettik. Hatta bunun için kavgalar bile çıkardık.
Yıllardır 'ay göründü, görünmedi' tartışmalarını sürdürdük.
Burnumuza su kaçarsa ne olur? Denizde yıkanmak caiz mi?
İğne vurulursa oruç bozulur mu?
61 gün oruç tutma cezası var mı, yok mu?
Sorular, sorular ve bunlara cevap verip para kazananlar.
Ayet, orucun amacını açıklamış, insanın takvaya erişmesi yani insanlığını hatırlaması.
Peki nedir insan?
Konuşan, yürüyen her kalıp, her cisim insan mıdır?
Hayır, insan olmanın özellikleri vardır:
Kendini bilmek.
Yaratanını bilmek.
Doğruyu bilmek.
Güzelliği, sevgiyi,
hakikati, adaleti, acımayı, merhameti bilmek.
Anneye babaya saygıyı bilmek.
Zayıfı korumayı, mazlumun yanında olmayı, zalime karşı durmayı bilmek.
Haksızlık karşısında susmamayı,
köprüyü geçinceye kadar ayıya 'dayı' dememeyi;
'Komşusu açken tok yatmamayı' sözde değil özde uygulamayı;
'Aman bana ne' dememeyi;
'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar' sözüne aldırmamayı, her zaman bir onuncu köyün olduğunu bilmeyi;
'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır' sözündeki şeytan konumuna düşmemeyi;
Yolda kalmışa, yakın - uzak akrabaya, borçluya, zor durumda olana gücünün yettiğince yardımcı olmayı bilmek.
İnsan, savurgan da olmayacak, cimri de.
Saçıp savurmayacak, israf etmeyecek, hiç ölmeyecek gibi biriktirmeyecek de.
İnsan, gülümseyecek somurtmayacak. Selamı kimseden esirgemeyecek. Dağ başında yaşayan insan, kurtlarla kuşlarla dostluk kurarken, kapı komşusunu, uzak komşusunu, alt kat, üst kat, tüm katlardaki komşularını, eskiden olduğu gibi tüm mahallesindeki komşularını tanıyacak.
Komşusu Türk'müş, Kürt'müş, Laz'mış, Çerkez'miş, Arnavut'muş, aleviymiş, sünniymiş, Hristiyanmış. Yahudiymiş diye bakmayacak, 'komşum' gözüyle bakacak. Komşuluk hukukunu, güzelliklerini tarihten günümüze taşıyacak.
İnsan, Allah'tan korkar, kuldan utanır.
İnsan, hamdeder, şükreder, sabreder.
Allah ve ahiret inancı, şeksiz şüphesizdir.
Duası hem bu dünya hem de ebedi dünya saadeti içindir.
Haddini de bilir, sınırını da.
Hoşgörülü ve alçak gönüllüdür.
Onurlu ve vicdanlıdır.
Akleder, fikreder, zikreder.
Sözüne sadık, dostuna vefalıdır.
Velhasıl insan, Allah'ın yarattığı en şerefli varlıktır.
Oruç da, bu şerefli varlığın ortaya çıkış eylemidir.
Mustafa Gül
Kaynak: Hikmet Akademisi