Yemin ederim bu beldeye! (Mekke)(Beled-1)
Yazımızın başlığı Yahudi asıllı Avusturyalı mühtedi; yazar, müfessir, düşünür, reformist, gazeteci, din bilimci ve siyasetçi Muhammed ESED (Leopold Weiss) tarafından 20. Yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan eserin adıdır. Esed, eserinde Batı Medeniyeti ve İslam’ı karşılaştırarak Avrupalı çağdaşlarına İslam’ın hayat veren mesajını anlatmak ve kendi deyimiyle halen Haçlı zihniyetine sahip arkadaşlarının ön yargılarını kırmak için bu eseri yazmıştır. Esed, Avrupa/Batı medeniyetinin bu durumunu psikanaliz yöntemini kişiden medeniyete yönelterek o medeniyetin doğuş yıllarında sahip olduğu Haçlı zihniyetine bağlar. Onların İslam’a ve Müslümanlara karşı çarpık bakış açısını eleştirir; onları İslam’ın barış, emniyet ve rahmet eksenli İslam’a tarafsız bakma konusunda ikna etmeye çalışır. Esed belki arkadaşlarını/Avrupalıları ikna edememiştir; fakat kendisi buna ikna olmuş ve eşi Elsa ile birlikte hidayete giden yolu seçmiştir: Mekke’ye Giden Yol’u… ‘’Benim hikayem, sadece bir Avrupalının İslam’ı keşfetmesinin ve Müslüman ümmetle birleşmesinin hikayesidir.’’
Mekke’ye Giden Yol; isim bilinçli seçilmiştir. Çünkü Esed biliyordu ki Mekke’ye Giden Yol, İslam’a giden yoldur, hidayetin yoludur. Kendisi bu hidayeti bulduğu için insanlığın da hidayeti bulmasını arzu etmiştir. Yolunu kaybetmiş insanlığın kurtuluş rotası Mekke olmalıdır. Çünkü Mekke ilk insan, ilk peygamber Adem (aleyhisselam)’ın ilk ayak bastığı yerdir. Hz. Adem insanlığın gideceği rota olarak Mekke’yi belirlemiştir.
Toprağında herhangi bir bitki yetişmeyen Mekke toprakları İnsanlığa kaybettiği hidayet yolunu onlara tekrar gösterecek olan iki fidan yetiştirecektir: İsmail ve Muhammed (aleyhisselam).
İnsanlığın liderliği Mekke’den sonra artık İsrailoğulları’nda değil İsmailoğulları’nda olacaktır.
Bu nedenle Mekke’ye Giden Yol İslam’ın yoludur; huzur ve emniyetin yoludur. İbrahim, İsmail ve Muhammed (aleyhisselam)’ın yoludur; kurtuluşun yoludur.
Yeryüzünde insanlar için yapılan ilk mâbed, bütün insanlık için bir bereket kaynağı, bir hidâyet rehberi ve bir yönelme merkezi olan Mekke’deki Kâbe’dir. (Al-i İmran/96)
İnsanlığın ilk nüveleri burada neşv ü nema bulmuştur. Adem (aleyhisselam)’dan sonra Mekke ufuklarında İbrahim (aleyhisselam) görünür. Eşi Hacer ve oğlu İsmail (aleyhisselam)’i çölün ortasında Mekke’de kuş uçmaz, kervan geçmez bir vadide bırakır. Mekke şehrinin temellerini atar; Mekke tekrar dünyanın merkezi olacaktır. Yeni bir aile, yeni bir toplum, yeni bir şehir, yeni bir medeniyet inşa eder. Kabe’nin duvarlarını yeniden yükselterek inananları buraya davet eder. Bu davet evrensel ve çağlar üstüdür. Davet tüm milletlere ve çağlaradır. Tevhid dininin yegane somut yapısı bu taştan yapılmış sade mabettir. Bu mabet yüzyıllardır müminlerin rabbiyle ahidlerini tazeledikleri mekandır. Bu mabed Allah’ın son kez insanla irtibata geçip onları şereflendirmesine şahit olan mekandır. Bu mabet son nebi Muhammed (aleyhisselam)’ ın etrafında tavafı yapıp taşını öptüğü mekandır. O günden bugüne 1400 yıldır dünyanın dört bir yanından Müslümanın etrafında pervane olduğu mabettir. Bu mabet milyonlarca Müslümanın günde beş kez yöneldiği mekandır. Bu mabet Mekke’dedir; Mekke Aziz ve Hakim olan rabbimizin bizimle son kez irtibata geçtiği dünyanın kalbidir. Hidayete giden bütün yollar buraya çıkar. Hidayet ve rahmet Mekke’dedir; ‘’Mekke’ye Giden Yol’’dadır…
Biz Kâbe’yi, insanlar için toplanıp sevap kazanma yeri ve emniyetli bir mekân kıldık. Öyleyse siz de İbrâhim’in makâmını namazgâh edinin. Zâten İbrâhim’le İsmâil’e de: “Tavaf edenler, ibâdet kastıyla orada kalanlar, rükû ve secde edenler için evimi tertemiz tutun!” diye emretmiştik. (Bakara / 125)
Esed, Tevhidi din mensuplarının atası İbrahim (aleyhisselam)’ın simasını Batılı Yahudi ve Hristiyan toplumlarda arayıp bulamamış; Onu Doğu’da Müslümanların arasında bulmuştur. Ancak yine de Esed, uzun süre Müslümanların arasında yaşadığı için Müslüman olmamış; İslam’ı benimseyip Müslüman olduktan sonra onların arasında yaşamayı tercih ettiğini söyler. (2) Zaten vicdan sahibi Batılı pek çok insan Avrupa’da aradıkları huzuru bulamadığından İslam’ı ve Kur’an’ı araştırmış; Müslüman olmuşlardır. İzzet, onur, şeref ve huzuru İslam’da bulmuşlardır. Samimi bir şekilde Müslüman olup İslam alemine ( o günkü Müslüman topluluk ve liderlere) önemli hizmetlerde bulunan Muhammed Esed, bu samimiyetine binaen rabbimiz bir çok nimet bahşetmiştir. Sevgili peygamberimizin ismini almış; onun yaşadığı topraklarda yaşamıştır. Yine Rasulullah gibi 25 yaşını doldurduğunda kendisinden 15 yaş büyük dul bir kadınla evlenmiştir. Onun eşi de kendisinden önce Mekke’de vefat etmiştir. Ona hizmet eden yardımcısı ve sırdaşının adı da Zeyd’tir. Bunlar güzel tevafuklardır.
Çevrelerindeki insanlar yakalanıp götürülürken ve malları yağma edilirken, yaşadıkları Mekke’yi can ve mal emniyeti bakımından güvenilir ve mukaddes bir Harem bölgesi kıldığımızı görmezler mi? Buna rağmen onlar hâlâ saçma ve asılsız inançlar peşinde koşarak, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlüğe devam mı edecekler? (Ankebut/67)
Mekke’ye Giden Yol, imanın emanın, emniyetin, güvenin yoludur:
Cahiliyye döneminde her türlü vahşetin kol gezdiği, güçlü olanın zayıfı ezdiği çöl ortamında eşkiyaların bile Kureyş’in kervanlarına saldırmaması bu ilahi bağışın/güvenin sonucudur.
Günümüzde ABD’nin bir eyaleti konumundaki Suudi Arabistan devletinin sağımlık inek muamelesi yaptığı bu kutsal şehir kendisini kurtarıp İbrahimî atmosfere döndürecek yiğitleri beklemektedir. Son 300 yıldır bir karabasan gibi Müslümanların üzerine çöken Modern Batı tüm ülke ve şehirlerimiz gibi bu mübarek şehrimizi de her yönden istila etmiş durumda maalesef. Belki de yolunu ve yönünü kaybetmiş dünya/insanlık Mekke’den başlayarak diriliş meşalesini tutuşturacaktır. Yaklaşık 100 yıl önce yolu bu kutsal beldeden geçen Muhammed Esed bu ışığı görmüş ve bizlere de muştulamıştır.