Düşünmek insanın en önemli değeridir. İlkeli düşünmek ve duruş ise insan olmanın ta kendisidir. İnsanların, toplumların, oluşumların ilkeli bir duruşa ve düşünceye ihtiyacı vardır. İnsan olmanın en önemli belirtisi ve insanı insan yapan özellik; düşüncedir, fikirdir, akletmektir. Düşünmek ve bilgi güçtür. İnsanı nesneleştirmekten kurtarır. Nesneleşen insan kökü kesilmiş bir çınar ağacına benzer. İnsanın yüce yaratıcı (Allah) tarafında muhatap alınmasının en temel sebebi düşünmesidir, inşa etmesidir. Bu değerli ve paha biçilmez muhatabiyetin temel sebebi insanın düşünmesidir. İnsan, kâinatın öznesi durumundadır. Her şey insanla anlam kazanır. İnsanı insan yapan sır ise onun düşünmesidir.
Çağ itibariyle iktidarlar, güç sahipleri, siyasi partiler, cemaatler, oluşumlar hak, hakikat doğrultusunda hareket etmeleri gerekirken, ideolojik bir düşünce yapısıyla kendi tebaalarını yönlendirirler, kendi doğruları dışında bütün doğruları yok sayıp toptancı bir duruş sergileyip, kendilerinden olmayan her şeye insanlık dışı muamele edip onu gayr-ı ahlaki olarak değerlendirir. Muktedirler ve iktidar sahipleri düşünen bir toplum istemezler çünkü düşüncenin olduğu yerde karanlık dağılır muktedirlik sona erer hak galip gelir.
İlkeli düşüncenin ve duruşun olduğu yerde; Hak, adalet, özgürlük, insan onuru gibi olgular değer kazanıp anlam ifade eder. Fakat düşünmeyen, akletmeyen, toplumlarda ve bireylerde insan olma onuru, adalet, hak gibi paha biçilmez değerler muktedirlerin, gayr-ı insani yapıların oyuncağı haline gelir. Bu kolonyalist yapılar kendilerini haklı çıkarmak için daha doğrusu kendilerini pazarlamak için kolonyalist zihniyetin, edebiyatın, hukukun gayr-ı insaniliğinde dem vururlar bu durumun insani, ahlaki ve vicdani olmadığını her platformda dillendirirler. Fakat dönüp kendi eylemlerini sorgulamazlar. Bu yaptıklarının insan ve insanilik vasfıyla bir ilgisinin olmadığını görmezden gelip, şark kurnazlığına yatıp timsah gözyaşlarını dökmeyi de ihmal etmezler. Dostlar pazarda görsün misali…
İnsan, yaratılmışlar içinde en güzel surette yaratılan varlıktır. İnsan, ilim ile kemale eren, adalet ile insan olan varlıktır. Bediüzzaman, “İnsan secere-i hilkatin zîşuur meyvesidir. Meyve ise en cemiyetli ve en uzak ve en ziyade nazarı âmm (Umumi, her şeyi kapsayan) ve şuuru kuli bir cüzidir.” der.
Dolayısıyla bu kadar değerli olan insan kendisine yüklenen misyon ve vizyona uygun hareket etmesi için düşünen bir akla ve sağlam düşünceye sahip olması gerekir. İnsanın, insanlık dışı, kolonyalist, tahakkümcü zihniyetle, oluşumla mücadele etmesi gerekir, benden olan, benim gibi düşünen haklıdır anlayışını terk etmesi gerekir. Unutmamak gerekir ki, hak âlidir, halka feda edilmez, eğer ideolojik argümanlarla, kolonyalist bir mantıkla günün moda ve rüzgârıyla hareket edip, hakkı unuttursak insan olma vasfımızı kaybetmiş oluruz.
Hak, hukuk, adalet, özgürlük, insan onurunun görmezden gelindiği her alanda, her platformda, her oluşumda bu durumu korkusuzca dillendirip bu zorbacı, tahakkümcü anlayışa karşı çıkılması gerekir, insan doğruluğuna inandığı şeyi cesaretle savunduğu sürece dünya yaşanır bir yer olur ve dünyada barış ikame olunur. Unutmamak gerekir ki yaşanır bir ülke, bir coğrafya, bir dünya kurulabilmesi için insan onu kalbinde ve kendi manasında araması gerektiğine inanıyoruz. Bu mananın varlığı sağlam bir düşünceden geçer. Çağ itibariyle insan ümmeti kendini eleştiri süzgecinden geçirmesi gerekir, bilimde, sanatta, felsefede, siyasette ne ürettiğimizi irdelememiz gerektiğini de unutmamak gerekir. Bunların varlığı düşünceyle eşdeğer olduğu unutmamak gerekir.
Bu konuda Atasoy Müftüoğlu şunu der: “Araçsal aklı ve araçsal iradenin hâkim olduğu bir dünya, ahlaki ve vicdani toplumları/ hayatları imkânsız kılıyor. Aynı şekilde dilin ve kültürün ideolojik kullanımı da gerçekliğin bütününe nüfuz etmemizi engelliyor. Bir diğer yanda görsel dünyaya ilişkin nesneler/ malzemeler de insan zihnini sınırlandırıyor, işlevsiz kılıyor. Bütün bu nedenlerle; ideolojik sınırlara, milliyetçi sınırlara, mezhepçi sınırlara, partizanlıkların sınırlarına kapatılan bir dil ve zihniyetle hakikatin ifadesi olmak mümkün olmadığı gibi, hakikate hizmet de mümkün olmuyor.” Ves selam…