Her şeye karşı kendimi sorumlu hissetmek beni bunaltmıştı ve her şeyi düşünmek beni ciddi anlamda bunalıma sokmuştu.
Ve Neden ben?
Ve Ben kimim?
İnsanlığın yıllardır cevabını aradığı o meşhur sorular:
Sahi ben kimim?
Sorularla geçirdiğim ve cevabını bulamadığım, kafamın içini kemirip, huzursuzluk içinde yanıp tutuştuğum bir dönemde
Üstat Ali Şeriati’nin, "insanın dört zindanı" kitabına PDF olarak denk geldim. Kitapta, sanki bana hitap edercesine, hayatın sırrını mı arıyorsun? Onu ancak didinip çabalamakla bulursun. “Çağdaş insan" için temel sorun insanın kendisidir diyen sözleri beynimde şimşekler çakmasına vesile oldu...
Hayatımın içsel âlemindeki en buhranlı ve bulantılı dönemimde tanıdım üstat Ali Şeriati’yi. Yetiştiğimiz çevre nedeniyle Şeriati ismine hiç de yabancı değildim, hatta aşinaydım lakin bir kaç kitabını biliyordum, hiç derin okuma yapmamıştım.
"İnsanın dört zindanı" kitabından sonra Şeriati'nin tüm kitaplarını okumaya karar verdim ve hakkında yazılan birçok eseri okudum.
Ali Şeriati’yi gözümde ve yüreğimde değerli kılan bilgisi, zekası, öz eleştiri yapabilme becerisi, batıyı ve doğuyu iyi bilmesi, dinler tarihine hâkim olması, felsefik ve sosyolojik okumaları, olayları farklı yorumlaması, ekonomiye ve kapitalizme bakışı, olaylara yaklaşım tarzı, vicdanı, irfan ve hikmet sahibi olması ve en önemlisi; geçimini dinden sağlamaması. 15 saat boyunca "insanlara bir şey anlatırım" derdiyle küçük ara vererek saatlerce konuşup hiç bir dünyalık beklenti içerisinde olmamasıydı.
Şeriati'nin, "en büyük silahım kalemimdir" dediği ve kalemini asla satmadığını, kitaplarında görmem ve hissetmem oldu.
Onun kalemi hiç eğilmedi, ne makam önünde, ne mevki önünde.
Ali Şeriati cezaevinde başından geçen bir olayı şöyle anlatır:
"Bir gün hücremin nöbetini tutan askerlerden biri soru sordu.
'Seni niye tutukladılar? Silahın mı var?'
Evet, diye cevap verdim.
'Kaç tane var,' diye sordu.
İki üç tane diye cevap verdim.
'Markası ne idi' dedi
Tükenmez kalem, diye cevap verdim"
Evet, onun gerçekten en büyük silahı kalemiydi, Peygamberin varisi olduğu bilincindeydi,
Mekkeli müşriklerin ahlaksız teklifine karşı, Hz. Muhammed şöyle haykırıyordu; "Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseniz, ben yine bu davamdan, bu hakikati haykırmaktan vazgeçmeyeceğim" derecesine, Ali Şeriati kalemine gelen dünyalık teklifleri "reddediyor" ve şöyle haykırıyordu: "özgürlüğe ulaşamadım, onu benden aldılar ama kalemimi benden alamazsınız" diyordu.
Ali Şeriati bana yol gösteren bir kılavuz gibi olmuştu adeta.
Şeriati sayesinde yeniden düşünme ve yeniden anlama, becerim az da olsa gelişti.
Ölüm yıldönümünde üstadım ve Pirim Ali Şeriati'ye Allah rahmet etsin, onu sevgiyle saygıyla anıyorum.