İslam dini, evrensel anlamda iyiliği amaçlayan ihsan ve ikram dinidir. Aslında İslam kendisine insan diyen, özünü kirletip karartmayan herkesin fıtratındaki barışın, adaletin, güzelliğin ve saadetin adıdır.
İslam “muhtaca gömlek giydirmeyi, Kâbe’ye örtü giydirmeye tercih eden” merhamet, muhabbet ve sorumluluk dinidir.
Her bir mümini Kâbe gibi değerli gören aziz dinimiz; sembollerle eda ettiğimiz bütün ibadetlerimizde bizlere ahlak ve anlayış dersini vermektedir. Her uygulamasında muhataplarına insanlık ve merhamet dersi veren bu yüce din; mensuplarına sorumluluk ve takva bilinci aşılamaktadır.
Sözün özü; İslam dini, inançta tevhidi, yaşamda kardeşliği esas kabul eden aziz bir dindir. Bu anlayışın dışında kalan hiçbir insan İslam dini için cehd ve cihad ettiğini, mücadele verdiğini iddia etmemelidir.
Medine’de“fiili kardeşlik” anlamına gelen “muahat” sisteminin kurulması bunun somut bir örneğidir.“Hiç biriniz kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe (gerçek) mümin olamaz” buyuran Allah resulü (sav) kardeşliğin imanî bir sorumluluk olduğunu bizlere hatırlatmakta,“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” buyurarak sevgi ve muhabbetin imanın sınırı olduğunun altını çizmektedir.
Bişri Hafi’nin arkadaşı anlatıyor: “Soğuk bir kış günüydü. Bişr’in yanına gittim. Şiddetli bir soğuğa rağmen ter içindeydi. Merak ettim ve kendisine sordum: Ey Bişr! Bu kış ortasında herkes kalın yün elbiselerini tercih ederken sen neden bu incecik yazlık elbiseleri tercih etmene rağmen terleyip duruyorsun?” Dedi ki: “Kardeşim! Fakirleri ve muhtaçları düşünüyorum ve onlara yardım edecek bir imkânım da yoktur. Onları düşünmekten dolayı ter içinde boğuluyorum.”
Evet, günümüz dünyasının her coğrafyasında aç ve açıkta kalan canlar, sızlayan yürekler vardır. Onların yüreklerine dokunmak; dünyayı felaketlerden korumak, acılardan arındırmak için teşebbüste bulunmak demektir. Onların çıplak sırtlarına vurulmuş ebedi mutluluğun cennetini aramak ve bulmak demektir. Tarihin hiçbir döneminde “mazlumlara ve mağdurlara yardım etmek” içinde yaşadığımız ahir zaman kadar anlam kazanmamıştır belki de…
İçinde yaşadığımız bu zor ve dar günlerde unutulmayı istemiyorsak unutmayalım. Daha fazla sadaka, infak ve ikramlarda bulunalım. Vahşi kapitalizmin her bir kardeşimizi esir aldığı bu zaman diliminde “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” nebevi öğretisi çerçevesinde hareket edelim ve “Müslüman kardeşi için kimin elinden ne geliyorsa onu yapsın” rahmet çağrısıyla ayaklanalım.
Allah Resulü (sav) buyuruyor:
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye yalnız bırakmaz. Kim bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını görürse, Allah’ta onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir. Kim de bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.”(Müslim, Zikr:38)
Taberani’nin yer verdiği bir rivayet şöyledir: “Farzlardan sonra Allah’ın en çok sevdiği amel; giydirmek, doyurmak ve ihtiyacını gidermek suretiyle bir Müslüman’ın kalbine mutluluk doldurmaktır. ”
İmam Malik’e: “En çok hangi ameli seviyorsun?” diye sormuşlar. Şöyle cevap vermiş: “Benim en çok sevdiğim amel Müslümanları sevindirmektir.”Allah Resulü (sav) “Allah katında en sevimli, en hayırlı insan, insanlara en çok faydalı olan insandır.”
Bazı insanların kalbi kurumuş yaprağa benzer. İstediğiniz kadar su verin yeşermez, hayat bulmaz. Ancak bu türden kalpler hayat bulmadığı için kendinizi üzmeyiniz! Onları rüzgâra bırakın savursun! Bu arada iyiler her zaman güzel atlara binip giderler ve kimseler onlara kavuşamaz! Selam olsun öncü olanlara…