Sevgili dostum,
Şehirlerimizin, kasabalarımızın yıkıldığı bu günlerde bizim dağları özlüyorum. Yüreğimizin yandığı bir dönemde başa dönüp çocukluğumuzun geçtiği topraklara gitmek istiyorum. Her yıl bir yolunu bulup dağlarımıza gelmek için baharı, yazı bekliyorum büyük umutlarla. Bir iki gün bile olsa gelip o yüce dağların engin yüreğine sığınmak istiyorum. En büyük sırdaşımızdı dağlarımız, biliyorsun. Kendimizden bile gizlediğimiz sevdalarımızı onlar bilirdi. Hayal kırıklıklarımıza, hüzünlerimize dağlarımız şahitti. Derdimizi ve ağıtlarımızı onlar dinlerdi. Bizimle ağlar bizimle gözyaşı dökerlerdi. Şarkılarımızla yankılanan dağlarımız bigâne kalmazdı bize. Aksi sedamızla bize cevap veren yine dağlarımız oluyordu. Bu şehir yerinde sesimizi birilerine duyurmak öyle kolay olmuyor. Caddelerde akan insan seline doğru ne kadar bağırsak da sesimiz duyulmuyor. Durup sesin geldiği tarafa bakan olmadığı gibi cevap verende olmuyor.
Bizim gibi gözlerini bir dağın yamacında dünyaya açanların hülyalarını hep dağlar süslüyor. Yüreklerinde bitmez tükenmez bir dağ özlemi oluyor. Zamanın ve mekânın gücü bu sevdayı bitirmeye yetmiyor. Aksine sinemizde taşıdığımız özlem, gün geçtikçe dağ gibi büyüyor. Şehir yerinin insanı bilmiyor dağı, dağlı insanları. Yadırgıyor bizi şehirli dostlarımız. Bilmiyorlar dağların kulağımıza fısıldadığı şarkıları, aramızdaki bağı ve sevdayı. İnsanoğlunun merhameti bir dağdan öğrenebileceğini nasıl bilsinler ki?
Aziz dost,
Bu şehir yerinde merhameti bir yüce dağdan öğrenenlerin şefkatine şahit oluyorum. Zalime karşı dağ gibi duranların, zulme karşı dağlaşanların nereden geldiklerini biliyorum artık. Adaleti bir dağdan öğrendiğimizi bilemez şehirliler. Bizim için dağın ne anlama geldiğini anlayamaz, bir dağın yamacında ki çeşmeden su içemeyenler.
Aslında insanoğlu da dağlara benziyor diye düşünüyorum. İnsanlar da dağlar gibi içinde yüksek uçurumlar, yamaçlar ve zirvelerbarındırıyor. Yamacında derin vadilerin olduğu dağlar gibidir insan. Yüreğindeki merhametle değer kazanabilir insanoğlu. Bazıları yüreği kadar yüce bir dağ iken bazıları küçük bir tepe olmaya talip. Kimisi anlamıyor dağın yüceliğini, gönlü dümdüz bir ovaya razı oluyor. Vefasızlığı tercih ediyor vefaya. İhanetler barındırıyor benliğinde.
Kıymetli dost,
İnsanoğlu üstün yaratılmış. Ancak yüce kalmak için bunu arzu etmek yeterli olmuyor. Yücelmek için dağ gibi olmalı insan, mazlumu barındırmalı yamacında. Kol kanat germeli muhtaca, güçsüze duldasında. "İnsanoğlu yücelterek ancak yücelir" derdi babaannem. Dostum, yücelmek için önce yüceltmeye razı olmalı yüreğimiz.
Dağları bize, Âdem babamız sevdirdi. İlk sınavını kaybettikten sonra büyük bir nedamet duymuştu.Yaşadığı uzun firak boyunca ellerini açıp dua etmişti. Yolunun geçtiği her dağın yamacında durup yakarmıştı yaradana. Bu ayrılık Arafat Dağı’nın eteklerinde, dağ gibi duran Havva anamıza kavuşmasıyla son bulmuştu. İnsanoğlunun ilk firkatine de, vuslatına da bir dağ şahitlik etmişti.
Kadim dost,
Dağların kıymetini Nuh Nebî'den öğrendik biz. Anlattı oğluna dağların yüceliğini Hz. Nuh. Bilemedi oğlu, dağların ihaneti ve inkârı sevmediğini. Anlamadı genç adam Cudi'nin şakilere yarenlik etmeyeceğini.
Sonra Musa Nebî'den gördük, dara düştüğümüzde bir dağa sığınmayı. Tur'a varıp Yaradan’a el açmayı, bir dağın gölgesinde tefekkür etmeyi.
Muhammed Nebî öğretti bize zulmün içinde kaybolmamak için Uhud’da inzivaya çekilmeyi. Şehrin kirlenmiş caddelerinden uzaklaşıp Uhud’un gölgesinde yakarışa durmayı. Tefekkür için kalabalıktan kaçıp bir dağ ile hasbihâl etmeyi. O öğretti bize bir süre Sevr'e sığınarak, dünyayı değiştirmenin mümkün olduğunu.
Güzel dost,
Başka bir yönüyle bizim için dağlar büyük bir aşktır. Bunu da bilmez şehir insanı. Onlar aşkı, sevdayı yürekleri gibi küçücük mekânlara hapsetmişler. Oysa yüce bir dağa yaslanarak büyüyenlerin aşkları da sevdaları da dağ kadar büyük oluyor. Bizler her şey gibi sevdamızı da dağ ile ifade ederiz. Bize yâr olan dağı biliriz, yârı dağa benzetiriz bu yüzden. Maşuklarına "Kurban ulam Beydağ’ının karısın" der bizim oraların âşıkları.
Süphan Dağı’nı anmadan geçmek olmazdı elbette. Siyabend ile Xece’ye vefasızlık olurdu. Şöhretini biraz da bu büyük aşka borçludur ÇayeSipane. Siyabend ile Xece’nin bitmeyen aşk destanıyla biliyoruz Süphan Dağı’nı. Dengbejlerin dilinden düşmeyen bu trajik aşk hikâyesini dinlerken, Süphan Dağı’nın zirvesine tırmanıyorum her seferinde. Kan ter içinde kalıyorum bu zorlu yolculukta. Beni bekleyen Siyabend ile Xece'ye uğruyorum. Onların aşk sofrasının misafiri oluyorum. Yürekleri dağlayan ağıtlarını dinliyorum. “Dağa kavuşmak, maşukuna ulaşmak gibidir” demiş eskiler. Bu yüzden benim için Süphan Dağı’nın zirvesine tırmanmak, vuslata giden yoldur gibidir.
Dostum,
Bizim dağları özlüyorum bu şehir yerinde. Baharı, yazı bekliyorum büyük umutlarla. Göçüp gitmeden bir kez daha gelmek istiyorum. Zirvesine bakarak büyüdüğüm yüce dağın yüreğine sığınmak için geleyim. Uzun uzadıya bir hasbihâl etmek istiyorum. Bunca yorgunluğumu ona bırakayım diyorum. Hüzünlerimi, kederlerimi ona emanet etmek istiyorum. Belki de yaşadığım bu hayatı bizim dağların yamacında nihayete ermesini istiyorum.
Sevgili dost
Ölürsem gurbette eğer
Bedenimi sılaya gömün
Yüce bir dağın yamacına…
Bizim dağlarda
Olsun da mezarım
Önemi yok
Neresi olursa
Bir kayanın dibi de olur,
Tenha bir tepenin yamacı da
Yeter ki
Sağ yanımda çocukluğum olsun
Umutlarım, hayallerim
Sol yanımda gençliğim olsun
Yaşanmışlığım…