Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Kimliksizlikten Kurucu Ortaklığa

Faysal Mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Türkiye kamuoyu Öcalan’ın silah bırakma çağrısının SDG’yi kapsayıp kapsamadığını tartışırken, omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG lideri Mazlum Abdi ile HTŞ lideri Suriye’nin geçici Devlet Başkanı Ahmet Şara arasında 8 maddelik bir anlaşma (mutabakat) imzalandı.

HTŞ- SDG mutabakatı farklı zaviyelerden okunabilir. Zira bu mutabakatın Öcalan’ın çağrısıyla uyumlu olarak SDG’nin Suriye devletine entegre olacağını, dolayısıyla mevcut statünün yok olacağını iddia edenlerin yanı sıra, Suriye’deki bazı Kürt siyasi çevreleri de dahil olmak üzere, mutabakat metnini oldukça pozitif karşılayanlar da oldu. ‘Rojava Devrimi’nin perçinlendiğini ve bölgesel anlamda statü kazandığını ileri sürenler de bulunmaktadır.

Daha ihtiyatlı yaklaşıp, ‘Mutabakatın içeriğinin hayata nasıl geçeceğine bakmak lazım’ diyen kesimler de var.

Neçirvan Barzani de anlaşmayı “geleceğe yönelik bir yol haritası ve istikrarlı bir geçiş sürecinin temeli” olarak nitelendirdi.

Yüz bin civarında modern silahlarla donatılmış gücü olan SDG, bütünüyle Suriye ordusuna mı entegre olacak yoksa onun içinde kendi örgütsel/kurumsal kimliğini koruyarak, bir tür kendi bölgesinin silahlı kuvvetleri olarak mı kalacak? Şimdilik bu belirsizliğini koruyor.

Ancak ortada bir hakikat var: O da HTŞ öncülüğünde bir Suriye’nin kendi dinamikleriyle yol alması mümkün değildi. Neticede HTŞ, BM, AB, ABD ve Türkiye’nin de kabul ettiği bir terör örgütü idi. Terör örgütü mantığıyla bir devleti yönetme imkânı yokİ yönetemiyor da. Sadece savunmasız gördüğü Alevileri ‘rejim artıkları’ diyerek katlediyor.

Belirleyici güçler; ABD, AB, İsrail, Türkiye ve kısmen de Körfez ülkeleri. Zira bu anlaşma ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Kurilla’nın S. Arabistan, Ürdün ve İsrail ziyaretlerini takiben, SDG Komutanı Mazlum Abdi ile yaptığı görüşmeden hemen sonra imzalandı. Abdi, Şam’a CENTCOM’a ait bir helikopterle gitti.

PYD yöneticileri anlaşmanın ABD’nin arabuluculuğunda ve teşvikiyle yapıldığını açıkladılar.

Bu ülkelerin kapalı kapılar ardından mutabakat sağlayarak bu anlaşmaya onay verdikleri ve sağladıkları gözüküyor.

Esasen ABD ile İsrail’in dizayn ettiği yeni Suriye’de HTŞ-SDG mutabakatını zorunlu kılıyor, çünkü HTŞ’nin meşruiyet problemi var.

 Kağıt üzerinde bir garantörlük olmasa da ABD, Almanya ve Fransa’nın garantör olduğu vurgulandı.

Başlangıçta yeni Şam yönetiminin Kürt tarafıyla görüşmeyi ağırdan alması, Türkiye’nin etkinliğiyle açıklanabilir. Ancak uluslararası dinamikler SDG ile eşit bir statüde masaya oturmaya mecbur etti.

Anlaşmadan farklı sonuçlar çıkarılabilir.

Kürtlerin Suriye’nin asli bir unsuru olarak kabul edilmesi ve anayasal hakların kabulü, özerklik veya federatif bir yapıya kapı aralayabilir. Aynı şekilde sınırlarda, gümrüklerde, havaalanlarında ve enerji kaynakları üzerinde Şam otoritesinin kabulü de entegrasyona işarettir ki, Türkiye’deki iktidar çevreleri bu maddeyi SDG’nin tasfiyesi ve kontrol ettiği alanları bırakması şeklinde okuyor.

Bütün bu mekanizmaların nasıl işleyeceğini, hukuken nasıl ayrıntılandırılacağını önümüzdeki dokuz aylık süreçte netleşecek. Ve bunu bölgedeki güç dengeleri ile taraflar arası güç ilişkileri şekillendirecektir.

Her iki şekilde de Kürtler Suriye Devletinin her şeyine ortak oluyor. Yönetimine, anayasasına, yaşamına ve ekonomisine.

En önemlisi, bu anlaşma Türkiye’deki silah bırakma muhataplığı tartışmalarını bitirdi. Türkiye’nin SDG’yi tasfiye hesaplarını şimdilik boşa çıkarttı. Bir nevi tartışmaya nokta konuldu.

Süreç SDG ile ABD’nin çizdiği yolda ilerliyor. SDG resmiyet kazandı.

Ve dahası, Rojava’ya saldırma gerekçesi ortadan kalktı. Türkiye’nin SDG üzerindeki baskıları sınırlandırıldı.

Şam yönetimi resmen Kürt ordusu olarak kabul edilen SDG’yi tanıdı ve Genel Komutanı Mazlum Abdi’yle eşit bir şekilde masaya oturdu.

Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin beslediği SMO’nun Suriye’deki varlığı da sorgulanabilir.

Varılan mutabakat ile statü tarih oldu diyen kesimlere şu söylenebilir; Dün kimliği olmayan Kürtlerin bugün tüm Suriye’nin sahibi ve asli unsuru olduğu gerçeği vurgulanıyor ve tüm Suriye’nin ortağı olduğu garanti altına alınıyor. Bu bile başlı başına önemli bir kazanımdır.

Şam hükümeti ile Kürdistan bölgesi ortak bir Suriye için yeni bir anayasa hazırlayacaktır.

Kürtler silahlı güçlerini dağıtmadan yasal bir güç olarak Suriye ordusu ile koordine olacaklar. Siyasal statüleri müzakereler sonucunda yeni anayasada belirlenecek ve garanti altına alınacaktır.

Bu anlaşma, Alevi katliamının yoğun yaşandığı bir döneme denk gelmesi dolayısıyla Ahmet Şara’ya da bir nefes aldırdı. Kürtlerle anlaşma Şara’ya meşruiyet sağladı eleştirilerinin de haklılık payı var.

Bu anlaşmadan üç gün sonra ve henüz anlaşmayla ilgili analizler yapılırken Colani beş yıl geçerli olacak geçici bir anayasa bildirgesini imzalaması HTŞ’nin güvenilmezliğini ortaya koydu.  Ahmet Şara gitti Colani geri geldi. Colani’nin imzaladığı bu taslakla SDG çizgisi arasında uçurum var.

Colani’nin imzalayarak yürürlüğe soktuğu anayasaya göre Suriye bir Arap Cumhuriyetidir. Coğrafi ve siyasi birliği bölünemez ve herhangi bir parçasından vazgeçilemez. İlginç bir madde de halk meclisinin Cumhurbaşkanı tarafından atanacağı ve yasama görevini yerine getireceği ile ilgili.

Anayasa Mahkemesinin feshedilmesi de bağımsız denetimin olmayacağı manasına gelir. Bakanlar Colani tarafından atanacak ve Başbakanlık olmayacak. Adeta Türkiye örnek alınmış.

Rojava Özerk Yönetimi, Colani tarafından imzalanan anayasa bildirgesini ‘Suriye’nin ulusal ve toplumsal kimliğinin tahrif edilmesi ‘olarak niteledi. Baas rejiminin uyguladığı standartlara ve kriterlere benzer hükümler içerdiğini, Suriye’nin çeşitliği ve gerçekliğiyle çeliştiği, dışlayıcı ve inkârcı eğilimler içerdiğini belirterek karşı duruş sergiledi.

Suriye Demokratik Konseyi (SDC) de HTŞ yönetiminin anayasal bildirgesini tamamen reddetti. SDC, geçiş aşaması bahanesiyle diktatörlüğü yeniden yaratma girişimini şiddetle reddettiğini açıkladı.

Barzani yönetimine yakın, Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) de, anayasa taslağının Suriye’nin çok uluslu yapısını yok sayan, demokratik dönüşümü engelleyen bir adım olduğunu vurgulayarak, bir hayal kırıklığı yarattığını belirtti. Dürziler ve Aleviler de karşı çıktı.

Suriye’deki Kürt insan hakları ve sivil toplum örgütleri de Şara yönetimi tarafından hazırlanan anayasa bildirgesini ‘tüm halkların eşit temsili ve kapsamlı katılım ilkelerine uymadığı’ gerekçesiyle kesin bir dille reddetti.

Suriyeli hukukçular da bildirgenin yasama, yürütme ve yargı güçlerini Şara’nın elinde topladığını belirttiler.

Bunun yansımalarını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.

Öte yandan, SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan anlaşma, Bahçeli’nin PKK’ya silah bıraktırma ve fesih etme çağrısından bağımsız düşünülemez.

Ancak görüldüğü kadarıyla sürecin Türkiye ayağı ‘barış ve demokrasi’ ekseninde yürümüyor. Kürt sorunun çözümüne dair bir niyet ve yaklaşım da sergilemiyor hükümet çevreleri.

Sadece Türkiye yeni Orta Doğu gerçekliğine uygun bir paradigma değişikliğine gitmek zorunda kaldı denilebilir.

Sonuçların, iç politikada iktidar blokuna fayda sağlayacağı hesabı da yapılmış olabilir.

Anlaşılan Suriye’de çok aktörlü hesaplaşmanın henüz çok başındayız ve mayınlı alanların temizlenmesi zaman alacak.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR