Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


YENİ SİYASET İHTİYACI

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı...


Modern dönemde mezhepçilik ve etnik siyasetin öne çıktığı İslam dünyasında yaşanan epistemolojik sorun, müslümanların bilgi stoklarını yeniden ele alıp eleştirel değerlendirmelerine neden olmuştur. Ebu Hanife ve Mutezile geleneğine olan ilgi, bir taraftan yaşanan sorunların ağırlığı, diğer taraftan bu sorunların çözümü bağlamında paradigma için arayışla ilgilidir.

Küresel siyaset, İslam dünyası ve Türkiye'de derin sarsıntı ve kırılmalara beden olmuştur. İslam dünyası henüz bu kırılmaları onaracak entelektüel, ekonomik ve askeri güce sahip değildir. Özellikle siyaset alanında yaşanan kırılma çok daha belirgindir. AK Parti döneminde yaşanan İslamcı aydınların siyasal iktidarın emrine girme gerçekliği, bir kez daha Ebu Hanife'nin tavrını gündeme taşımıştır. Çünkü alimler ile siyasal iktidar arasında olması gereken denge zedelenmiş, alimler ufuk açıcı ve yok gösterici misyondan uzaklaşarak, siyasal iktidarın icraatlarını savunan bir konuma indirgenmiştir. Bu durum yaşadığımız en büyük epistemolojik problemdir.

İslam dünyasının en büyük sorunu, tarihsel tecrübe ile bugün arasında anlamlı bir ilişki kuramamasıdır. Bu durum, günümüz, dünyasında dini bir arayış olmaktan uzaklaştırmaktadır. Müslümanları arayışa iten temel faktör, yaşadıkları coğrafyada biriken ve çözmekte yetersiz kaldıkları, giderek çoğalan sorunlardır.

Bugün alim ve siyasal aktörler arasında nasıl bir ilişki olması gerektiği konusunda izleyeceğimiz Ebu Hanife'nin yaşadığımız dönemde çok fazla eleştiriye maruz kaldığını unutmamalıyız. Üstelik gelen eleştiriler farklı düşünen dindarlar tarafından yapılıyordu. Bugün de siyasal iktidar karşısına adalet ve hukuk savunuculuğu üzerinden eleştiri yapanların işi hiç kolay değildir. Çünkü karşılarına kendileriyle aynı kavramsal sistemi kullanan bir muhalefet çıkacaktır.

Müslümanlar, tarihsel sürecin önlerine yığdığı hayati sorunlara yoğunlaşmak yerine, enerjilerini iç çatışmalarla tüketmektedirler. Bu durum İslam dünyasını dış tehditlere açık hale getiren en temel faktördür.

Öyle görülüyor ki, müslümanların karşılaştığı sorunların asıl nedeni, emperyalistlerin yıkıcı siyasetleri ve uyguladıkları politikalar değil, gelenekle modern değerler arasında yaşadıkları ve bir türlü çözemedikleri açıklıktır. Kuşkusuz bu epistemolojik ve ahlaki bir krize, işaret etmektedir. Müslümanların karşılaştıkları sorunların kaynağını sürekli dış faktörlerde aramaları, son tahlilde, sorunun asıl kaynağı olan, kendi yetersizliklerine karşı ideolojik körükle sonuçlanmaktadır. Bu durum ahlaki krizi daha da derinleştirmekten öte bir işe yaramamaktadır.

Her siyasal anlayışın iki handikabı vardır:

1-Değişimi göremeyerek donuklaşmak ve tarihin bir döneminde üretilen öğretiyi bütün zamanlar için geçerli saymak. (Entegrizm)

2- Sürekliliği ıskalayarak, ilkelerini kaybetmek.

 

Dindar siyasetçiler iki etkeninde baskısı altındadır. Bir kısmı dindarların değiştiğinden, muhafazakarlaşıp milliyetçileştiklerinden, özlerinden uzaklaştıklarından bahsederken, bir kısmı da dindarların değişimi ıskaladığından, zamanın ruhunu okuyamadığından söz etmektedir. 

Peki değişmemek mümkün mü? Ya da nasıl değişmeli?

 

Her şeyi türdeşleştirmeyi amaçlayan ideolojilerin hayatın çoğulcu gerçekliğine çarpmamaları imkansızdır. Türdeşleşme kaygısı tüm siyasal akımların en büyük handikaplarından biridir. Öyle görülüyor ki, milliyetçilik bütün siyasal akımların içine sızmış bir anlayışı temsil etmektedir. Kürtlerin tümünü aynı siyasal çizgide görmek isteği, aslında eleştirdikleri Türk milliyetçiliğini bütün Türkleri bir araya toplama eğiliminin bir başka versiyonunun Kürtler arasında da güçlü olduğunu gösteriyor. Oysa bir etnik gruba ait olmak düşünceyi belirleyen bir unsur değildir. Diğer etnik topluluklar gibi Kürtlerin de kendi içlerinde siyasal bir rekabet yaşamaları son derece doğaldır. Kürtlerin siyasal farklılıklarını zaaf olarak görmek de ayrı bir problem. Bu gerçek olmayan bir ütopyayı işaret ediyor.

Özellikle 20 yılı aşan iktidar deneyiminin geldiği nokta, müslüman aydınları, gelecekteki ekol ve aydınları yeniden okuma ve değerlendirme noktasına getirmiştir. Sorunun salt iktidar sorunu olmadığı, onu aşan bir bunalımın olduğu görülmüştür. İslam'ın güncellenmesi, İslami yenileşme tartışmaları bu arayışın sonucudur.

Muhafazakar siyaset eleştiriler karşısında, geçmişe giderek, muhatap zihniyetin kendilerine yaptıklarını hatırlatır. Geçmişte yaptıkları hukuksuzluklara bu davranışları hak ettikleri savunulur. Kuşkusuz geçmiş dönemlerde yapılanlar eleştirilmelidir. Ancak bugün yapılan hukuksuzluklar ve insan hakları ihlalleri geçmişte yapılanları mazeret göstererek meşrulaştırılamaz. Hukuksuzluk başka bir hukuksuzluğa dayanak yapılamaz. Geçmişte yapışan insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili ihlallerine karşılığı başka ihlaller yapılarak örtülemez. Yapılan hukuk içinde hareket etmek ve kime yapılırsa yapılsın kötü muamelenin önüne geçmektir. Ne yazık ki, toplumdaki kutuplaşma ötekine karşı bir öç kültürü yaratmıştır. Öç kültürü, ötekine yapılan ihlalleri görmezden gelir ve onaylar.

Yeni siyaset arayışlarının önündeki en büyük engellerden biri siyasal elitizme düşme ihtimalidir. Siyasal elitizm, siyasal alanda bazı kişi ve grupların veya bir ideolojinin ayrıcalıklı olduğu varsayımını içerir. Türkiye'de geleneksel olarak, laiklik, çağdaşlık, Atatürk milliyetçiliği elitist yaklaşımın parametreleri olarak öne çıkar. Elitist yaklaşım, kendine dönük eleştirilere sert tepki gösterir. Çünkü kendi konumu diğerlerinden onu ayıran ideolojiye bağlıdır. Siyasal elitistler halk iradesine, demokrasiye değer vermezler ve eleştirel yaklaşırlar. Türkiye'de tarihsel anlamda CHP, elitist bir parti örneğini temsil eder. Çünkü devleti kuran parti olarak kendini konumlandırır. Dolayısıyla devleti koruma ve kollama görevi onun omuzlarındadır. Bu yüzden dindar muhafazkarlığı ve Seküler Atatürk milliyetçiliği dışındaki ülkücü milliyetçiliği tehdit olarak algılarlar. Bu tehdit dilinin anahtar kavramları irtica- gericilik ve faşizm nitelemeleridir. Bu davranış kodu salt CHP’ne ait değildir. İktidar olan değişik ideolojilerdeki partilerde zamanla siyasal elitist bir tavır geliştirebilir. Nitekim AK Parti’nin beka sorunu üzerinden yürüttüğü siyaset siyasal elitizm örneğidir. Siyasal elitizmin en önemli sonucu giderek halkın sorunlarından uzaklaşmaktır. 

Yeni siyaset, kurumsal güvenliği öne çıkarmalıdır.Kurumsal güvensizliğin nedenleri, toplumsal çözülme, katılımın azalması, alternatif yapılara yönelim, ekonomik güvensizliktir. Bu konularda ortaya çıkan güvensizlik bütün kurumlara güvensizliği artırmaktadır. Kurumsal güvensizliğin ortaya çıkma nedenleri, yolsuzluk ve ayırımcılık, şeffaflık eksikliği, işlevsizlik ve etkisizlik, siyasi ve kültürel etkiler ve medya ve sosyal medya etkisidir. Kurumlara olan güvenin yeniden inşası için öneriler ise şunlardır: Şeffaflık ve hesap verilebilirlik, bağımsızlık ve tarafsızlık, etkinlik ve işlevsellik, katılımcı yönetim ve Medyanın sorumlu yayıncılığı.( Kadir Canatan, Türkiye Toplumunda Zihniyet Problemleri, Eskiyeni yayınları, s: 163-165)

İktidar olmanın hukuk ve adaletin önüne geçtiği yerde, birincil hedef iktidarı ele geçirtmektir. İktidarı ele geçirince her şeyin düzeleceği fikri ise bu topraklarda defalarca test edildi ve yanlışlandı. O halde asıl sorun iktidar olmaktan öte bir sosyolojik olguya işaret ediyor. Türkiye toplumunun köşe dönmeci, çıkarcı, yakınlarını kayırmacı tavrı, adalet ve hukuka değil, işini görmeyi öne çıkarıyor. Siyasal iktidarın ve güç sahiplerinin konumunu, "Devletin dini adalettir" anlayışından çok, "Bal tutan parmağını yalar", " Devlet malı deniz yemeyen domuz", anlayışı belirliyor. Toplumu kutsayan ve yücelten siyasal anlayışları da gözden geçirmek gerekiyor. Nihayet kritik soruya gelelim: Türkiye halkı adil bir yönetim mi istiyor, yoksa çıkarlarına cevap verecek bir iktidar mı?

            Ötekinin acılarına, inancına, düşüncesine duyarsız kalmak, giderek kendini yalnızlaştırmakla sonuçlanır. Maalesef Türkiye toplumunda siyaset karşıtlıklar üzerinden yürüyor. Bu da toplumsal barışı zedeleyen bir dil üretiyor. İdeolojik dilden kuşatıcı dile ancak kuşatıcı değerler üzerinden gidilebilir.

Öte yandan yeni siyasette yeni kavramlar üzerinden hareket edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, Muhafazakar dindar siyasiler tarafından değişmez değerler olarak dillendirilen "Üniter devlet" ve "Türk milliyetçiliği" tarihsel bir durma cevaptır. Üniter devlet ve Türk milliyetçiliği anlayışları tarihin sonu olmadığı gibi, bütün zamanlar için geçerli ideolojik anlayışlar değildir. İki yüzyıl önce bu kavramların anlamı olmadığı gibi, elli sene sonra da olmayacak. Çünkü yeni parametrelerin olduğu bir dünya olacak. Yeni koşullar ortaya çıktığında eski kavramlarda ısrar etmek insanı ideolojik sınırların içine hapseder. 

Türkiye'de solun darbeci gelenekle iç içe geçmiş bir tarihi vardır. Zaman zaman özellikle 27 Mayıs darbesinden kalan sloganların kullanılması bu yüzden. 28 Şubat sürecinde de solun tavrı son derece sorunludur. Kuşkusuz solun, özellikle radikal solun bu militarist zihniyeti terk etmesi kolay değil. Ancak zamanla bunun zayıflaması beklenebilir. Bu yüzden muhafazakar otoriterizme ve ulusalcı militarizme mesafeli durmak gerekir. Solun sorunu muhafazakarlık değil, nihayetinde sol da muhafazakardır. Sağ dindar muhafazakar sol Kemalist ulusalcı muhafazakardır. Her ikisi de otoriter, her ikisi de devletçi, her ikisi de müdahalecidir. Her iki kesiminde özgürleşmeye ihtiyacı var kuşkusuz. Sağ muhafazakarlığın alternatifi, sol Kemalist muhafazakarlık değil, hukuk, adalet, din ve vicdan hürriyeti ve özgürlüktür.

Siyasal anlamda en önemli sorunlardan biri entelektüel elitizm sorunudur. "Entelektüalizmin olumlu yönleri, eleştirel düşünme yeteneği, Bilgi ve kültür zenginliği,Toplumsal ve bireysel gelişim, özgür düşüncenin teşvikidir. Entelektüalizmin sorun yaratacağı durumlar, aşırı elitizm ve yabancılaşma, pratikten kopma, empati eksikliği, eleştirel düşüncenin aşırıya kaçmasıdır. Olumsuz anlamda entelektüalizmin Türkiye'deki sonuçları ise, halktan kopuk üstenci dil ve tavır, geleneksel değerleri küçümseme, sadece kendi çevresiyle iletişim kurma( Entelektüel elitizm), pratikten uzak teorik söylemler, entelektüel snobizm( Kendini üstün görme ve yukarıdan bakış) ,toplumun gerçeklerinden köpük ideolojik saplantılar, entelektüel tembellik veya statükoculuk, Batılılaşma ve özgürlükten uzaklaşma eleştirisi, entelektüel yalnızlık ve toplumla bağ kuramamadır. ( Kadir Canatan, Türkiye Toplumunda Zihniyet Problemleri, Eski yeni yayınları, s: 51-55)

Yeni siyaset anlayışı tüm bu sorunların üzerinden gelmelidir. Yapılan anketlerde hiçbir partiyi desteklemeyen kararsız seçmenin çokluğu, yeni siyaset ihtiyacını ortaya koyuyor. Yeni siyaset geçmişte yaşanan mağduriyetleri bahane ederek yeni mağduriyetler yaşatmamalıdır.

Siyasal alandaki yeni arayışlarda Ebu Hanife'ye duyulan ilgi, bir taraftan Ebu Hanife'nin siyasal iktidar karsısındaki konumu, diğer taraftan adaletten sapan bir siyasal iktidara karşı nasıl bir duruş sergileneceği ile ilgilidir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR