SON TÜRBÜLANS
Ramazan’ın son günlerinde yaşadığımız siyasal türbülans hepimizi endişelendirmektedir. Bugünlerde Osmanlı-Cumhuriyet geleneğinin istikameti belli 200 yıllık Anayasal reform geleneğinden doğrultusal bir savrulmanın eşiğindeyiz. Bu savrulmanın sert bir hesaplaşma ile kırılmaya gitmeden makul bir uzlaşmayla toparlanarak 200 yıllık istikametine konulması hepimizin dileğidir.
KUTUPLAŞMIŞ KİMLİKLER NEDEN VİCDAN VE ADALETE DUYARSIZDIR?
Toplumda tarihi sembolik mitler gibi artık 19 Mart süreci ve sonrasını da başta mahalleler olmak üzere farklı kesimlerde tartışamamaktayız. Mahallede ekonomik krizin sebebini Turgut Özal serbest piyasa reformlarına bağlayanlardan tutun 19 Mart’la sonuçlanan sürecin içinde İngiliz-Amerikan rekabetini bizim milli güçlerce dışlanmasına bağlayanlar mevcut. Farklı bir mahalle örneği olarak Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan başörtüsü krizini örnek verebiliriz. Yurt dışı ilginç örnek olarak da akademisyen Herkül Millas’ın yaptığı araştırmalarda Yunanistan’da akademik ve entelektüel ciddi bir kesimin de hala bir Türk komplosunun belirleyiciliğine inanması ilave edilebilir.
***
Tüm bu örnekler ülkemiz ve çevremizde birey kimliklerinin gurup kimlikleri potasında ergidiğini göstermekte. Artık siyasi kabileler için hayatta kalma dürtüsü adalet, ahlak ve vicdan rasyonelliğini aşmakta. Kutuplaşmış büyük gurup kimlikleri bundan böyle siyasette belirleyici. Politik psikolojide büyük gurupların rasyonel olmayan davranışlarına ilişkin; bilişsel uyumsuzluk stresini atmak için tutum değişikliği, politik kararların sorgulayıcılığı rahatsızlığından kurtuluş için zihinsel kısa yol kullanımı, güdümlenmiş akıl-motivated reasoning , sınırlı rasyonellik-bounded rationality, taraflı bilgi işleme, bilişsel kısa yollar- heuristics, siyasi-ideolojik-dini amaç uğruna ahlaki esneklik, analitik düşünme alt yapısının olmaması, büyük guruplar arasında geçişkenliğin kapatılması gibi sebepler belirtilmekte.
BÜYÜ VE PSİKOLOJİ
Bazen politik psikoloji de kitlelerdeki bu duyarsızlığı modellemeye yetmemektedir. Bu anlamda dijital çağda büyü-politik psikoloji-psikanaliz ve kaos dezenformasyonu aralarındaki tarihsel determinal ilişkiyi biraz deşmeye çalışmak yararlı olacaktır.
***
Uzun süredir Rönesans dönemini incelemekteyim. Prof. Frances Yates’in kitaplarından sonra Rönesans büyüsü ve bugünkü modern bilimin doğuşu ilişkisi üzerine ilgim arttı. Bu dönemin aydınlarından Marsilio Ficino (1433-1499), Giovanni Pico della Mirandola (1463-1494), Heinrich Cornelius Agrippa (1486-1535), Paracelsus (1493-1541, Giordano Bruno (1548-1600) bu tartışmanın kendi alanlarında belirleyici aktörleri. Rönesans, yalnızca bilim ve sanatın değil, aynı zamanda büyü ve okültizmin de yeniden canlandığı bir dönemdi. Bu aydınlar, büyü ile bilimi birleştirerek yeni bir entelektüel sentez yaratmaya çalıştılar. Dönemin monarkları kendilerinden ekonomik ve siyasi güç olarak yararlanmaya çalıştılar. Finanse ettiler. Modern bilimin oluşumunda kuantum dahil bu sentez bugün de oldukça etkili olmaktadır.
***
Çoğu insan dışarıdan bakınca ülkedeki kutuplaşma dinamiğinin altında yatanın güçlü bir dezenformasyon olduğunu görebilmekte zorlanmaz. Sıkça ifade ettiğimiz üzere bireysel, kitlesel veya kimliksel olarak toplumun ciddi bir kesimi adeta birbirlerinin eğitim ve sınıf farkı gözetmeksizin kendilerini simetrik olarak iletişime, vicdan ve adalet duygusuna kapatmış durumdalar. Belki de eskilerin tabiri ile bu gerçeklikten kopuş ancak kitlesel büyülenme tabiri ile ifade edilebilmekte.
***
Dijital çağa girdiğimiz bu yıllarda artık sanırım bu aydınların uğraştığı kitleleri etkilemek için artık doğal, astrolojik veya demonik büyülere pek ihtiyaç kalmadı. Bilgi dezenformasyonu veya kontrollü kaos artık bu işlevi görmekte.
***
Büyük guruplardaki kör inanç veya körü körüne bağlanmanın sebeplerini tartışırken ifade ettiğim doğrultuda aklıma hep büyü, psikanaliz, psikoloji ve duygular ilişkisi aralardaki geçişleri merak ile sorgulamak gelmekte. Kitle psikolojisinin üstatlarından Gustave Le Bon, kitlenin birey üzerindeki etkisinin, bireysel bilinç ve sorumluluk duygusunu eriterek insanları hipnotik bir bağlılığa sürüklediğini söyler. Bu hipnotik bağlılık, büyüye kapılmışçasına gerçekliği eğip bükebilen, kimi zaman yok edici bir enerjiye dönüşebilir de demekte.
DEZENFORMASYON ÇAĞDAŞ BİR KAOS BÜYÜSÜ MÜ?
Trump’ın ilk döneminde PR danışmanı Steve Banon 2014 yılında Vatikan’da yaptığı bir konuşmada dolaylı olarak Kaos stratejisi-büyüsünü gündeme getirmişti. Kaos büyüsü bir bakıma gerçeğin manipülasyonu amacıyla dezenformasyon ve düzensiz bilgi bombardımanına dayanmaktadır. Batıdaki son yıllarda popüler olan radikal Sağ hızlandırmacılık akımıyla da ilgisi vardır. Bizde de psikolojik manipülasyon-kaos suçlamalarının bir benzeri de Saraçhane eylemlerinde öne çıkan Pikachu, Semazen ve Örümcek adam gibi sembollerin kaos stratejisi için kullanıldığını iddia eden iktidar politikalarının arkasında duran çevrelerden de gelmiştir.
Kaos büyüsü, genellikle modern okültizmde ve ezoterik düşüncede kullanılan bir kavramdır. Geleneksel büyü anlayışlarından farklı olarak, belirli bir dogmaya veya sabit ritüellere bağlı değildir. Bunun yerine, bireyin veya grubun kaotik enerjiyi manipüle ederek gerçekliği değiştirmesi fikrine dayanır. Bu da çağımızda medya ve algı manipülasyonuna oldukça karşılık düşmektedir.
BÜYÜ VE PSİKANALİZ İÇ İÇE Mİ?
Büyü ve psikanaliz arasında derin bir ilişki kurulabilir. İkisi de insan zihninin bilinçdışı süreçleriyle ilgilenir ve gerçekliği algılama biçimimizi etkileyen semboller, ritüeller ve arzular üzerine yoğunlaşır. Büyü, bilinçdışına doğrudan hitap eden semboller ve ritüeller içerir. Freud ve Jung gibi psikanalistler de bilinçdışının düşler, mitler ve kolektif semboller aracılığıyla dışa vurulduğunu savunmuştur. Örneğin, büyüde kullanılan tılsımlar ve mantralar, bilinçdışındaki arzuları somutlaştıran araçlar olarak düşünülebilir.
***
Freud, Totem ve Tabu (1913) adlı eserinde, büyünün ilkel toplumlarda bir tür nevrotik düşünce biçimi olarak ortaya çıktığını savunur. Ona göre, büyü ve rüya mekanizmaları benzerdir: yer değiştirme, yoğunlaştırma ve simgesel ifadeler içerir. Özellikle söz büyüsü (magical speech) kavramı, psikanalizde bilinçdışının dile yansımasıylabenzerlik taşır.
Carl Jung’a göre büyü, arketipsel bilinçdışıyla bağlantılıdır. Büyüde kullanılan ritüeller, kolektif bilinçdışındaki kadim imgeleri ve mitleri harekete geçirerek psikolojik dönüşüm sağlar. Jung’un simya ve gölge arketipi üzerine çalışmaları, büyü pratikleriyle psikanaliz arasındaki bağı güçlendirir.
Lacan’a göre lider, toplumun bilinçdışına hitap eden ve “özlenen baba figürü” olarak algılanan kişidir. Lacan ayrıca dilin kendisinin zaten büyüsel bir yapıya sahip olduğunu söyler. “Söz, büyü etkisi yaratır” çünkü bilinçdışı, dilin yapısına göre işler. Örneğin, hipnoz veya telkin teknikleri, bir tür “psikoanalitik büyü” olarak görülebilir.
SONUÇ
Modern dünyada büyü, psikanalizin daha irrasyonel bir versiyonu gibi algılansa da ikisi de insan psikolojisinin derinlikleriyle ilgilidir. Büyü bilinçdışı ritüeller ve sembollerle etkilerken, psikanaliz bunu rüya analizi, dil çözümlemesi ve terapötik süreçler yoluyla yapmakta. Medya, özellikle dijital çağda, büyünün yeni formu olarak işlev görmektedir. Dezenformasyon, viral kampanyalar ve komplo teorileri, kitleler üzerinde büyüsel bir etki yaratabilir. Geleneksel büyü pratikleri azalırken, büyünün toplumsal işlevi ideolojiler, medya, ekonomi ve siyaset yoluyla devam ediyor. Komplo teorileri de büyüsel düşünce sisteminin modern versiyonlarıdır: “Derin devlet”, “dış güçler”, “yapay krizler”, “illumünati” gibi kavramlar, kitleleri yönlendiren büyüsel anlatılar hâline gelebilmekte.
HHH
Kutuplaşma ve kimliklere kapanma durumu bizleri ister istemez modern kaos büyüsüne yani dezenformasyon bombardımanına açık hale getirmektedir. Hepimizin adalet ve vicdan duygusuna açık bir gönül ve ferasete acil ihtiyacımız gözükmekte. Bunun yolu da yankı odalarımızdan çıkabilmekten, birbirimize ve ötekine dokunabilmekten geçiyor.