Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

KENAN ÇAPIK; Karizma zamanlarının sonu

Sosyolog-yazar Kenan Çapık, yeni partiler üzerinden Türkiye’deki siyaset sosyolojisi üzerine değerlendirmede bulunuyor.

KENAN ÇAPIK; Karizma zamanlarının sonu

 

Türkiye’de siyasi liderler, büyük beklentilerin ve aynı zamanda büyük hayal kırıklıkların hep odağında olmuştur. Adeta bir devleti devlet yapan tüm unsurlar liderin uhdesinde toplanır. Ortada işleyen bir kurum ve kuruluşlar sistemi veya sivil toplum yokmuşçasına, memleketin geleceği her daim Ankara’da sahneye çıkacak liderlere bağlanır.

Karizma zamanlarının sonu

 

 Acaba lider merkezli siyasetin geçerliliğini yitirdiği düşünülebilir mi? Bu ülkede eğitim, siyasal bilinç ve kültür hiç yükselmemiş, seçmen davranışına etki eden faktörler hiç değişmemiş midir? Bu yazıda Alman sosyolog Max Weber’den yola çıkarak, lider merkezli siyaset anlayışının Türkiye’yi artık taşıyamadığını, ülkenin karizmatik liderlikten karizmatik kadroya, karizmatik topluma ve bu suretle bir bütün olarak sistemsel dönüşüme doğru geçiş sancıları yaşadığını iddia ediyoruz. Siyaset sosyolojisinin en önemli isimlerinden Weber’in “otorite” analizine sıklıkla atıf yapılır. Otoritenin kaynağına ilişkin Weber, üç farklı tipoloji ortaya atarak geleneksel toplumdan modern topluma geçişin karakteristiğini anlamaya çalışır.  

Birinci otorite tipi geleneksel otoritedir. Weber’in modern öncesi toplumların özelliği olarak tanımladığı bu modelde otoritenin kaynağı, sahibinin yetkileri, el değiştirme biçimi ve genel olarak yönetim anlayışını belirleyen ilke, atalardan tevarüs eden gelenek, töre vb. sabit kalıplardır. Böyle bir toplumda alışılmışın dışına çıkmak neredeyse imkânsız olup tam da bu nedenle asırlar boyu değişim ve ilerlemeye kapalı bir durağanlık hakimdir. 

***

İkinci otorite tipi karizmatik otoritedir. Weber bu modelde bilhassa tarihin siyasi, ekonomik ve toplumsal kriz anlarında temayüz eden öncü liderlere atıfta bulunur. Yerleşik kalıpları değiştirebilen, kitleleri bir anda bambaşka bir yola sürükleyebilen askeri ve siyasi liderler, peygamberler, düşünürler karizmatik liderlik örnekleridir. Yaşam hikayesi, düşünsel ve fiziksel özellikleriyle karizmatik lider, kitleler üzerinde bağlılık ve itaat duygusu yayar. Kendisine istisnai hatta bazen insanüstü özellikler atfedilir. Toplumu ani ve radikal bir değişime sevk edebilir. Fakat bu değişimin yönü belirsiz, ömrü kısa ve istikrarsızdır. Yönü belirsizdir, çünkü öngörülemeyen lider iradesi, bilinen yerleşik düzenin üzerindedir; ömrü kısadır, çünkü toplumsal kurumlara nazaran insan ömrü kısadır; istikrarsızdır, çünkü lider sonrası toplum her türlü krize gebedir. Weber bu anlamda “karizmanın rutinleşmesi” adını verdiği kaçınılmaz sürece vurgu yaparak, liderin ölümü veya çeşitli nedenlerle etki gücünün azalmasının itaat kültürüne alışmış toplumu derinden etkileyeceğine işaret eder. Sonunda ya lider kültü geleneğe dönüşerek durağanlaşır, ya da Weber’in üçüncü otorite tipi olarak tanımladığı rasyonel-yasal otoriteye geçilir. 

Rasyonel-yasal otorite tipinde ise iktidarın kaynağı ne durağan gelenek ne de karakteri, gidişatı ve sonucu belli olmayan lider karizmasıdır. Burada eleştirel ve araçsal akıl, kişiler-üstü yasa, müzakere, değişim ve tüm bu süreçlerin bir ürünü olan bürokrasi devrededir. Sistem ve kurallar her daim tekil bireysel inisiyatifi aşan bir sürekliliğe ve istikrara sahiptir. Modern demokrasilere özgü bu otorite tipinde itaat kültürü değil, yatay ilişkiler hakimdir ve liderlik de mantıksal ve sistematik süreçlerce belirlenir. 

Elbette bu sınıflandırmaların hiçbirinin tek başına gerçekliği yansıtmadığını, gerçekliğin her daim çok daha kompleks ve geçişkenliklerle dolu olduğunu ve bunları Weber’in birer metodolojik araç (ideal-tip) olarak sunduğunu hatırlatmak gerekir. Amacımız, otorite analizden yola çıkarak ülke siyasetinde mevcut durumu anlamak ve yakın gelecekte siyaset sahnesine atılması beklenen Ali Babacan’ı konumlandırabilmektir. 

***

Türkiye’nin ciddi kriz içinde olduğu bir dönemde kurulan Ak Parti’nin uzun yıllar ülkede büyük bir değişim rüzgârı estirdiği herkesçe kabul edilir. Kurucu lider Erdoğan, karizmasıyla kitleleri arkasına almış ve birçok reformun mimarı olmuştur. İlk yıllarında siyaset kurumunun itibarını yükselten Ak Parti’de parti karizması ile lider karizması eşanlı yürürken, bir süre sonra lider karizması konsolide olmuş, parti karizması ise erozyona uğramıştır. Liderin otoritesi arttıkça ona tabi olanların iradeleri gittikçe aşınmıştır. Fakat son yıllarda, lider karizmasının da rutinleştiği, seçmen nezdinde etkisinin düştüğü görülmektedir. Bu durum yalnızca liderden değil, kanaatimizce daha ziyade Türkiye’de yükselen siyasal kültürden kaynaklanmaktadır. Özgürlükler, kimliklere saygı, sivil toplum, şeffaflık, demokrasi ve adalet gibi yapısal talepler ve bu taleplerin mecrası “yeni medya” yeni bir toplumsallığın ifadesidir. Buna karşı Ak Parti’nin büyük ölçüde kendi başlattığı bu değişim sürecine adeta kendisini dahil etmeyerek durağanlaşması ve içe kapanması, otoritenin sistem içinde yayılmak yerine dar bir çevrede konsolide edilmesi ülkeyi bir yol ayrımıyla karşı karşıya bırakmıştır. 

Kamuoyunda yeni siyasi figürlere dair analizlerin çoğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın lider karizmasıyla ne ölçüde yarışabilecekleri sorusuna dayalıdır. Bu yazının temel iddiası, seçmen beklentisi ve taleplerini yeni Erdoğan arayışına indirgemenin Türkiye’de yükselen yeni siyasal kültürü görmezden gelen, bilindik fakat kısır bir tutum olduğu, bir açıdan seçmeni aşağılamak anlamına geldiğidir. 

Yeni siyasi aktörlerden Ali Babacan, uzlaşmacı kişiliği ve ekonomi alanındaki başarılı profiliyle ön plana çıkmaktadır. Ak Parti’den ayrılış gerekçesi, ona göre partinin lider merkezli yöne evrilişi ve ülkenin gerekçeleri, alternatifleri, fırsatları ve riskleri yeterince değerlendirilmeyen, bu nedenle sonuçları da öngörülemeyen, dar bir çevrede alınan olgunlaşmamış hızlı kararlarla yönetiliyor olmasıdır. Yakın dostluklarına rağmen Ahmet Davutoğlu’yla birlikte hareket etmemesini de Gelecek Partisi’nin aslında büyük ölçüde Davutoğlu’nun şahsında konumlanmasıyla, lider ile kadrosu arasındaki mesafenin kadro hareketini imkânsız kılacağı endişesiyle açıklamıştır. Belki Babacan da her siyasetçinin ilk başlarda başvurabileceği çoğulculuk, kapsayıcılık, kadro hareketi gibi dillere pelesenk bir jargonla yola çıkmıştır. Fakat kamuoyunda yerleşmiş kişiliğinin diğer adaylara nazaran söylemlerine bir derece daha fazla ciddiyet ve tutarlılık kattığını belirtmek gerekir. 

***

Babacan’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında, kitleleri arkasında toplayabilecek bir lider olmadığı hemen herkesçe dile getirilir. Kanaatimizce bu durum tersine onun için bir avantajdır. Sık sık kadro hareketine, parti içi demokrasiye, istişare ve eleştiri mekanizmalarına vurgu yaparak Babacan, aslında kaderi liderin kaderine bağlı olmayacak, öngörülebilir bir rasyonel-yasal yapıya işaret etmektedir. Fakat nihayetinde bir siyasal parti olacağından, bu yapı yüksek bir kadro enerjisini harekete geçirerek esasında Weberci karizmatik otorite ile rasyonel-yasal otorite arasında bir ara model görüntüsü verebilir. Böyle bir yapı bir yandan kolektif duyguyu kanalize ederken, diğer yandan otoritenin liderde toplanmak yerine sistemin kendi içinde yayılımına ön ayak olabilir ve zamanla siyasal toplumu merkezi konumundan geriye çekerek politizasyonun ve toplumsal gerginliğin azalmasına katkı sunabilir. Diğer yandan taşıdığı Ak Parti bagajı, toplumun çeşitli kesimlerine ulaşmada bariyer işlevi görecektir. Kamuoyunda tartışılan diğer adayların da birçok bagaja sahip olduğunu düşündüğümüzde, tam da aslında bu türden yerleşik kalıpları etkisizleştirebilecek yeni bir siyasal vizyonun herkes için ne derece farklı imkanlar sunabileceğini takdir edebiliriz. 

Karizma olgusu dünyanın farklı yerlerinde hala varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Fakat eğitim, refah düzeyi ve siyasal kültür yükseldikçe bireysel karizmanın etkisinin azaldığı da bilinmektedir. Gücünü büyük ölçüde bilinmezlikten aldığı için de karizma, adeta kimsede mistik bir yön bırakmayan bugünün hiper-iletişim dünyasında artık tutunamamaktadır. 

***

Neredeyse tüm dünyanın gitgide daha fazla lider merkezli ve şahin siyasete evrildiği bir dönemde, yatay ilişkilere dayalı, kişiler-üstü, çoğulcu ve müzakereci bir anlayışın Türkiye’de asla zemin bulamayacağı itirazı gelebilir. Yanı sıra, Batı’nın demode kavramlarıyla Türkiye’yi anlama çabası içinde olduğumuz iddiasına dayanarak analizimiz naif ve angaje bir temenniden ibaret görülebilir. Son olarak, eğitim seviyesi yükseldikçe tersine kitlelerin daha kolay yönlendirilebildiğine, hatta modern eğitimin özünde kapitalizme dişli üreten bir mekanizma olduğuna dair yaygın düşünce, dayandığımız temel tezi geçersiz addedebilir. Bu kabuller çok daha derinlikli tartışmaları gerektirmekte, dolayısıyla yazımızın kapsamını aşmaktadır. Şimdilik özet mahiyetinde, biz-onlar ikiliğine dayalı son yıllarda yükselen korumacı ve dışlayıcı trendin, yaşanan bazı bölgesel ve küresel krizlerin geçici tezahürleri olduğunu ve ne kadar sürerse sürsün tüm dünyaya zarar verdiğini, yekpare ve sabit bir Batı’dan söz edilemeyeceğini, eğitimin ise her daim umut vaat eden potansiyeline inandığımızı belirtmekle yetinelim. 

Bu yazıda, karizmatik liderliğe dayalı siyasetin -bu otorite tipinin bizatihi tanımı ve doğasından kaynaklı olarak- demokrasi kültürünün, sürdürülebilir ve öngörülebilir mekanizmaların tesisine ve sivil toplumun güçlenmesine karşı bir direnç odağı haline geldiğini, siyasal bilinci ve gündemi artık sandık başına gitmekten ibaret kalmayan yeni seçmen profilini ve yapısal beklentileri taşıyamadığını iddia ediyoruz. Rutinleşen bireysel karizma, yerini karizmatik söyleme ve kadroya, sonrasında ise tüm sistem içinde yayılacak kişiler-üstü rasyonel-yasal otoriteye bırakmadığı sürece lider kültü geleneğe dönüşecek, iradesi yeterince aşınmış olan siyasal toplum yeni lider arayışına dayalı kısır döngüyü sürdürecektir. Amacımız, Türkiye’de yaşanan toplumsal ve kültürel değişime karşılık gelecek yeni bir siyasal vizyonun imkanını Karizma Sosyolojisi ekseninde sorgulamak, lider merkezli bir toplum olduğumuza yönelik genel geçer kabulü tekrar düşünmeye davet etmektir. 

 

 



Anahtar Kelimeler: KENAN ÇAPIK; Karizma zamanlarının

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER