Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Arap siyasetinin felaketi: Toplumun askeri karaktere bürünmesi ve dinin siyasete alet edilmesi

İntependent Arabia´dan Turki Al-Hamud´un, konu ile ilgili yazısının İndenpendent Türkçe´de yayımlanan yazısı?

Arap siyasetinin felaketi: Toplumun askeri karaktere bürünmesi ve dinin siyasete alet edilmesi

Sudanlı entelektüellerin katıldığı bir televizyon programında Prof. Dr. Nahid Muhammed el-Hüseyin Hanım, ?Sudan devriminin´ siyasal İslam ve askeri hükümet ile ideolojik bir kopuşun başlangıcını temsil ettiğini ifade etti. Temennim odur ki bu doğru olsun ve Sudan, hatta diğer Araplar, darbeler ve tankın tepesinde gelen askeri iktidarın döngüsünden çıksın.

Gerek Mısır, Suriye ve Irak´ta olduğu gibi dini olmayan kapsayıcılık gerek 1989 yılında Ömer El Beşir ve Hasan et-Turabi ile birlikte Sudan´ın yaşadığı gibi dini olan bir kapsayıcılığın ideolojisinden kurtulsun. Kapsayıcılık genelde din ve dünya akımları ve partileri arasındaki ortak etkendir. Yani dini dünyadan ayırmayı dillendirenlerle -ki sadece devleti kastetmiyorum- dini, hayatın her alanında hissettirme düşüncesiyle yola çıkanlar arasında. Hepsi için de çözüm için tek bir yol var; başkası yok. Filistin için bir yol varsa silah namlusundan geçer. İktidara giden yol ise başka bir silahın namlusundan.

Özelde Sudan ve genelde Arap darbe ülkelerinin durumunu ele alacak olursak da yine Prof. Hanım´ın söylediklerinin doğru olmasını ya da doğru bir başlangıcın ipucu olmasını umuyoruz. Gelgelelim Sudan´ın modern tarihi, bu umudu beslememize izin vermiyor. Sudan 1956 yılında bağımsız oldu. 1957 yılında İsmail Kebide önderliğindeki başarısız darbeden sonra 1958 yılında Korgeneral İbrahim Abud tarafından yönetilen darbe ve hatta 1989 yılındaki El Beşir Turabi darbesinden bu yana Sudan, ondan fazla askeri darbe ile yüzleşti. Bunlardan bazısı başarısız bazıları ise başarılı idi. Dikkat çekici olan şu ki bu darbelerin çoğu, demokratik seçilmiş sivil hükümetlere karşı yapılmıştır.

Aynı şey Suriye, Irak ve Yemen için de söylenebilir ki hepsi de Arap. Söz konusu umudu daha da zayıflatan şey, Sudan´daki Askeri Geçiş Konseyi´nin açıklaması oldu. Açıklamada ?hakimiyet´ meselesi haricinde iktidarın tamamen sivil olacağı, hakimiyetin ise orduda kalacağı söylendi. Açıkçası ben bu açıklama üzerinde epey durdum. Öyle ya, hakimiyet ordunun elinde olacak da ne demek? Hakimiyet, bir devletin ruhudur ve o olmaksızın devlet, ölü bir beden gibi olur. Tüm organlar yerinde ama yaşam soluğu yok. Böyle bir şey yani hakimiyetin orduda kalması, evin reisinin aile bireylerine tam özgürlük vermesi ama hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda veya zaman zaman duruma müdahale hakkını saklı tutmasına benziyor. Nerede kaldı özgürlük? Bu nasıl bir şey?

Abdurrahman Suvar ez-Zeheb´in (1934-2018) tecrübesi, gerek Sudan gerekse Arap dünyasında türünün tek örneğiydi. Bir askerin iktidarı gönüllü olarak sivil güçlere teslim ettiği bu hikaye, türünün tek örneği olarak kaldı ve tekrar böylesi bir hikaye yazılmadı. Özellikle son hakimiyet açıklamasından sonra gerçekten zayıf bir ümitle Sudan´da bunun tekrarlanmasını umut ediyorum.

Bence askerin Arap siyasi hayatına müdahale etmesinin iki kaynağı var, bir üçüncüsü yok. Bunlardan biri, Arap sivil toplumunun dernekler, kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri bakımından kırılganlığı; diğeri ise, Arap siyasi kültürünün tarihsel olarak tepeden yani iktidara el koyandan geleni ve dolayısıyla ?tek yolu´, tek yönü, tek çözümü kabullenmeye alışkın dar ufku.  Arap sivil toplumunun kırılganlığı kendini bir askerin iktidara sıçraması, onu iptal etmesi ve hatta zengin bir sivil topluma ait olduğunu düşündüğü her şeyi yok etme gücünde gösteriyor. Örnek olarak 23 Temmuz 1952 ve sonrasındaki Mısır´ı ele alalım. Mısır, bu tarihten önce sivil toplumda en zengin ülke olarak kabul ediliyordu.

Devamı >>>

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER