Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Selçuklu dönemi tarihçisi Mikâil Bayram’ın ardından…

Araştırmacı yazar Sait Alioğlu, günümüz Selçuklu dönemi tarihçisi Prof. Dr. Mikâil Bayram’ın vefatı dolayısıyla, onun geride bıraktığı mirası ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

Selçuklu dönemi tarihçisi Mikâil Bayram’ın ardından…

“Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.”

 İnnalillahi ve innaileyhi raci’un…

Zaman içerisinde, Selçuklu dönemi (Özellikle de Konya ve çevresi) tarihçisi olan “merhum” Prof. Dr. Mikâil Bayram’ın, birkaç eserini okumuş, onlardan azami oranda yararlanmıştım. Tabii ki, haliyle “merhum” Bayram’ın bazı görüşlerine de katılmadığımı, birçok kişinin yapabileceği üzere belirtmiş olayım.  

Onun ilk okuduğum eseri, Ahilik teşkilatı içerisinde bulunan kadınların, bu yapı içerisinde süren faaliyetlerin adresi sayılan “Bacıyan-ı Rum”(1) yani (Türkmen Bacılar) adlı teşkilata yönelik akademik çalışması idi.

Bu eser, daha sonra yeniden yayınlanıp okuyucusunun istifadesine sunulmuş oldu.

Mikâil Bayram, dersine iyi çalışmış bir tarihçi olmakla birlikte, Selçuklu dönemi tarihçisi ve Ahi Evran ile aynı kültür iklimini çocuğu olması dolayısıyla bir de, Ahi Evran’a muhalefetinden ve aynı minval üzere Mevlânâ’ya muarızlığından dolayı, olan, biten üzerinden kendine çok pay çıkaran birisi idi. 

Bir de, kendi Türkmenliklerine karşı Mevlânâ ve çevresinin “kavmi saiklerle” Afganlık, ya da Farsilik kimliğini öne almasından ve oradan hareketle Türk unsurunu rencide edici tavır ve görüşlerine muhalefetten dolayı, Ahi Evran’ın da, bu konularda varit olan muhalefet etmesine dayanarak Türkmencilik düşüncesini öne çıkarmış olduğu görmekteyiz.

Bu durum, Mikâil Bayram’ın, bizzat kendisinin özellikle de Konya’da bulunan kütüphanelerde yaptığı çalışmalar sonucunda, Ahi Evram’a ait olduğu bilinen eserlerin yayına hazırlama aşamasında, yayınlanan her kitabın girişinde onunla(Ahi Evran) ilgili birkaç paragraflık spot bilginin içeriğine bakıldığında Türkmencilik vurgusunun öne çıktığını görmekteyiz.

Bu eserlerin bazıları şunlaerdır; Metaliu'l-İman(2), Menahic-i Seyfî(Şafiiliğe ait bir ilmihâl kitabı)(3), Medh-iFakr u Zemm-i Dünya(4)

 Ayrıca, biz de “merhum” MikâBayran'ın kaleme almış olduğu biirkaç eserine yönelik tanıtım ve değerlendirme yazısını yazmaya çalıştık.(5)

Mikâil Bayram, Türkiye akademi dünyasında, Anadolu Selçuklu tarihi ile bu devletin başkenti olan Konya ve havalisinin tarihi üzerine yapmış olduğu “tarihi” araştırmalarla öne çıkmaktadır.

Bayram, ana dili Türkçe ile Kürtçe, Arapça ve Farsçayı da iyi derecede bilmekte idi.

Bu arada “merhum” Mikâil Bayram’ın kaleme alıp yayınlamış olduğu eserlerini de aşağıda olduğu gibi sıralayabiliriz; “Konya Yusuf Ağa Kütüphanesindeki Farsça Yazma Eserler Kataloğu (1971), Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu (1991), Anadoluda Telif Edilen İlk Eser Keşfu’l- Akabe (1991), Fatıma Bacı ve Baciyan-i Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı, 2. bas., 1994), Ahi Evren ve Tasavvufi Düşüncenin Esasları (1995), Ahi Evren İmamın Boyutları (1996), Sarayi Divaniçesi (1997), Fil Olayının Mahiyeti ve Fil Suresi (2. bas., 1998), Şeyh Evhadüdin Hamid El Kirmani ve Evhadiyye Hareketi (2. bas., 1999).”(6)

Mikâil bayram, 1200’lerin başlarında, Danişmend Oğulları’ın Kayseri Dizdarı(kale bekçisi) İlyas b. Ahmed tarafından Farsça olarak kaleme alınan “Keşfü’l-Akabe adlı astronomiye dair bilgiler içeren bir eseri, kütüphanelerde yaptığı araştırmalar sonucunda akademi dünyasına tanıtmıştır.

Bu eser, Farsça olarak kaleme alınmış olsa da, Türkmen ilim çevrelerinin o dönem astronomiye önem verdiklerini göstermesi açısından bir hayli önem kazanmaktadır.

O, ayrıca, bir yandanAhi Evran’ın kaleme almış olduğu ve büyük bir ihtimalle dönemlerin(Selçuklu ve Osmanlı) tarafgirlik kokan siyasi atmosferinde gözden düşürülen, ırak tutulan ve kütüphanelerin kirli raflarında yok oluşa terk edilen eserlerini gün yüzüne çıkarmış, bir yandan da kendi araştırmalarını kitaplaştırarak okuyucunun istifadesine sunmuştur.

Onun, bunlarla birlikte, Danişmend Oğulları dönemine ait olup onların Anadolu Müslüman mirasına katkı sadedinde ortaya koyduğu müktesebatla ilgili bir eserde kaleme almış bulunmaktadır.

Bu eser; “Danişmend Oğulları Devleti’nin Bilimsel ve Kültürel Mirası” adlı eserdir. (7)

O, Konya kütüphanelerinde araştırma ve incelemelerine başladığında, bizler tarafından pek de bilinmeyen Selçuklu dönemi konusu ile Mevlânâ’nın şahsından ziyade, onun dinî, tasavvufî düşüncesine yönelik ve aynı zamanda onun, Moğol ajanlığına dair “belgelere dayandırdığı” bilinen iddialarını her zamanda ve her platformda sürdürdü.

Bu konuya itirazlar olduğu gibi, onun Moğol ajanı olduğuna dair öne sürdüğü iddialarını, o da “Mevlânâ’nın “yaşamış olduğu rahat hayat ve söylemlerine binaen” gerçek olduğunu belirtmeyi de ısrarla sürdürdü.

Bu arada şunu da belirtelim; Mevlânâ’nın Moğol ajanı olmadığı, ajan olduğu ve bu konunun, o da “belgelere güvenme, güvenmeme açısından” muğlaklığı dolayısıyla kabul edilip edilmeyeceği de söz konusu…

Mikâil Bayram, kütüphanelerin tozlu raflarında bulup gün yüzüne çıkardığı birçok esrin yanında, kendisinin de alanı ile ilgili birçok telif eseri söz konusu.

Bir de kendi tarihçiliği ve onun üzerinden hayatının da anlatıldığı “Tarihin Kuyumcusu/Cüceler Nasıl Dev olur, Devler Nasıl Cüce?” ismini verdiği bir anlatı(röportaj) kitabına da imza atmış idi.

Allahuâlem…

Mikâil Bayram’ın, Konya kütüphanelerinde yaptığı araştırma ve incelemeler sonucunda, Ahilik teşkilatının kurucusu ve aynı adla tesmiye edilen tarikatın piri sayılan Ahi Evran Nasiruddin Mahmud El-Xoyî’nin, aslında Anadolu halk fıkralarına konu olan Nasreddin Hoca olduğuna yönelik “benzetme” çalışmaları da, kabul ve red düzleminde tartışma konusu olarak yerini korumaktadır.

Bayram, aynı dönemde ve aynı coğrafyada(aynı zamanda Konya’da) yaşamış bulunan, ama farklı dini ve düşünce skalası içerisinde bulunmuş olan Ahi Evran(çevresi) ve Mevlânâ(çevresi) arasında; gerek farklı coğrafyalardan, dinî/kültürel iklimden geliyor oluşları ile bunlardan hareketle kendilerine özgü anlayışlar geliştirmeleri sonucu birbirlerine düşman oluvermişlerdi.

Bu durum, gerek tüm insanlık döneminde ve gerekse de Müslümanların “kendi” tarihleri içerisinde, o da herkesin kendi inancı ve düşüncesi çerçevesinde oluşturduğu skalanın, hakikatin “bizzat” kendisi olduğu vehmiyle kabul görmesi ve çevreye kabul ettirme çabalarına denk düşmektedir.

Ahi Evran’ın, çevresi ile onların dinî/düşünsel yolunu kabule yanaşması ile Mevlânâ’ya, çevresine ve onların da dinden kaynaklandığını belirtikleri, form haline gelmiş skalaya yönelik eleştirileri, bugün dahi onun hangi kulvarda bulunduğunu göstermesi açısından bir hayli önemli…

Onun, Mevlânâ’ya muarız olmasına rağmen, Mevlânâ’nın, “kendi dönemi açısından” iyi bir şair olduğunu teyit ettiğini görmekteyiz.

Onun, Mevlâna’ya çevresine, onların dini anlayışlarına ve düşüncelerine yönelik eleştirel tavrın yanında, Ahi Evran ile çevresinin dini anlayışına ve düşüncelerine yönelik olarak ortaya koyduğu eleştiriye bakıldığında; her iki tarafın gelmiş olduğu coğrafyaya yönelik ilgi ve eleştirel durum, Bayram’ın, Afganilik karşısında, kendisinin de bir mensubu bulunduğu Türkmenlik olgusu üzerinden okunup analiz edilebilir.

Kısacası, hakikat, er geç ortaya çıkacaktı. Ki, onun öyle bir huyu var.

Bu vesileyle, elde ettiği belgeler ışığında ortaya koymaya çalıştığı mevzular, kabul edilir, ya da edilmez düşüncelere rağmen “Rabbimiz, ona  rahmetiyle muamele buyursun” amin…

Dipnotlar:

1)Bacıyan-ı Rum, “Rum Bacılar şeklinde de okunabilir. Burada Rum’dan kasıt Yunan soylu olup Anadolu topraklarında yaşayan Hristiyan Ortodoks ahali olmayıp, Anadolu’ya gelip yerleşen Türklere, Doğu İslam toplumlarının, onların Rum topraklarında yaşadıklarından dolayı verdikleri isim. 

Taaavvufi temelde öne çıkan klasik Kürt edebiyatında da, Anadolu’da(Diyar-ı Rum) yaşayan Türklerden “Romi, Rumi” olarak bahsedilmektedir.

Bu sebepten ötürüTürklerin Fatih Sultan Mehmed’in şahsında Roma’nın mirasçısı olduğu tarihi ve sosyal açılardan vurgulanmaktadır.

2) Ahi Evren Şeyh Nasîrü’d-dîn Mahmud el-Hoyî’nin metâli’ül-İman (İmanın boyutları) adıyla bilinen daha çok tasavvuf ve itikat konularının ele alındığı Farsça eseridir.(Bkz. https://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/metali-ul-iman)

3) Menahic-i Seyfî; Ahi Evran Nasruddin Mahmud El-Xoyî tarafından, iman ve İslâm dininin esaslarını, itikatta Eş’ârî, amelde Şâfiî mezhebine göre ortaya koymaya çalışılan bir eser.(Bkz. https://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/menahic-i-seyfi-ahi-evren-tees-1752)

4) Medh-i Fakr u Zemmi-i Dünya, Sühreverdî el- Maktul’un "Vasiyesi"nin tercümesi olup Celaleddin Karatay’a sunulmuştur. Eserin iki yazma nüshası vardır. (Bkz. https://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/medh-i-fakr-u-zemmi-i-dunya-ahi-evren)

5)Sait Alioğlu, kitaphaber.com.tr. Mikâil bayram

6)https://www.biyografya.com/biyografi/9378#google_vignette

7) https://www.kitapyurdu.com/kitap/danismend-ogullari-devletinin-bilimsel-ve-kulturel-mirasi/131977.html



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER