Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“Muhammed Buazizi, Soros’un Yönlendirmesiyle Kendisini Yakmak Suretiyle…”

Cihat Arpacık, yeniden düzenlenen Gezi Parkı hadisesine yönelik iddianame’den hareketle, bu olayın, savcılık tarafından turuncu devrimlerle Arap Baharı’nın da vb. Soros tarafından yapıldığı iddiasının mahiyetini tartışıyor.

“Muhammed Buazizi, Soros’un Yönlendirmesiyle Kendisini Yakmak Suretiyle…”

“Bunlarla yaptık, işte bunlarla, ellerimizle…”

Mısır’ın her rengi Kahire’nin ünlü Tahrir Meydanı’na akmış, devlet kurumlarında evrak temizliği başlamış ve meydandaki tanklar da tek tek kışlalarına girmişken almıştık haberi. Mısır’ın 30 yıllık diktatörü Hüsnü Mübarek, istifa ettiğini açıklamıştı. Tunus’un hükümdarı Zeynel Abidin bin Ali’den iki yıl sonra aynı akıbet onu da bulmuştu. Mısırlılar, diktatörü devirdiklerine inanamıyorlardı. Sonra tarihin o “anı” birden parladı. Kahire’den dünyaya cümle kurmaya çalışan haberciler, kendileri gibi yorgun Kahire’nin tozlu kaldırımlarında nefesleniyordu. Çalışması en zor ülkelerden biri olan Mısır’da belki de o süreç boyunca ilk kez kendimizi güvende hissediyorduk. Sevinçten birbirlerine sarılan Mısırlılardan biri ellerini göstererek kurdu yukarıdaki cümleyi. Çıplak elleriyle diktatörü devirenler ünlü Mısır Müzesi’ni korumaya gitti sonra. 

Libya Devrimi, Bingazi’nin omuzları üzerinde yükseliyordu. Öğlen vakitlerinde kayluleye yatan Libyalılar yüzünden normalde ıssızlaşan sokaklarda artık cepheye gönderilen milisleri taşıyan askerî araçların sesleri yankılanıyordu. Kaddafi, kendisine isyan eden Libyalılara “fareler” demişti. Birçok başka şey dışında en çok buna bozulmuştu insanlar. Bu söz onları daha da kızdırmıştı. İnsanı, normal bir insan olmaktan çıkarıp cephede tüfek çatmaya götüren sürecin kritik bir anıydı. Tarih kitaplarına geçmeyecek türden bir detay. Ama insan, artık o eski insan olmamaya bir anda karar vermiyordu nitekim. Onlarca yılın birikimi bir kelimeyle bardağı boşaltmıştı artık. “Fareler” artık “insan” olmaya “karar” vermişti. Diktatör devrildi ama Libyalıların savaşı bir süre daha devam etti. Artık bu eşitler arasında bir savaştı. Fareler ile insanlar arasında değil.

Tunus’ta bir yasemin satıcısı olan 27 yaşındaki üniversite mezunu Muhammed Buazizi, Tunus diktasının kendisine ve halkına reva gördüğü her şeye, elinde kalan son şeyi, bedenini ateşe vererek isyan etmişti. Bedeniyle yaptığı meşale sadece ülkesini değil bütün bölgeyi aydınlattı. Her şeye ailesi için katlanırken, yasemin sattığı işporta tezgâhı da elinden alınıp yüzünde devletin tokadını hissettiğinde bunu yapmaya karar vermişti. Kahire’de gençler, siyasi şubenin işkence tezgâhlarını göze alıp Tahrir’i neden doldurduysa, Libya ya da Suriye’de sıradan bir hayat yaşarken sadece insanca muamele görmek istedikleri için insanoğlunun icat ettiği en berbat şey olan savaşın içine dalanlar neden yaptıysa, Buazizi de bunu onun için yapmıştı.   

 

Muhammed Buazizi

 

Ortadoğu’da, hatta geniş İslam coğrafyasında ismini “itidal” ve “güven” kelimeleriyle yan yana yazan “Müslüman demokrat” Raşid Gannuşi, 22 yıllık sürgününden dönmüş ve devrimin Tunus’unu halkıyla birlikte inşa etmeye çalışıyordu. Arap Baharı’nın ilk meyvesi olan “Yasemin Devrimi”nin bu gizli öznesiyle 2011’de İstanbul’da görüşmüştüm. O zaman “ulusalcı” basın Arap devrimlerinin arkasındaki Amerika’yı aramakla meşguldü. ABD’nin onlarca yıldır coğrafyanın kalbinde semirttiği diktatörleri neden 2011’de, bir anda yok etmeye çalıştığı sorusunu kendilerine bile sormadan bu olayların ardında büyük bir komplo arıyorlardı. Soruları Gannuşi’ye direkt olarak sordum. Devrimlerinin arkasında ABD mi vardı? İslam’ın muhakkak suretle demokrasiyle buluşması gerektiğine inanan Gannuşi bu sorulardan artık bıkmıştı ve bütün birikmiş azarlar sanırım benim üzerimde patladı: 

“Biz 1981’de Nahda Partisi’ni kurmak için başvurduk ve yedi yıl içinde 30 bin arkadaşımız cezaevlerine atıldı. Devrimi tek bir parti yapmadı. Seküler ya da İslamcı bütün Tunuslular el ele verdi. ABD’ye neden hak etmediği bir değeri veriyorsunuz? Bunu böyle nitelendirmek Tunus halkına yapılan büyük bir saygısızlık. ABD ilah değildir. Buralarda devrimleri halklar yapıyor. Biz devrim yapamaz mıyız?”

Arap Baharı’nın Suriye sayfasını çevirmek ise dünya için hiç kolay olmadı. Yakın tarihin en büyük trajedilerinden biri olarak kalacak. Dünyanın başka ülkelerinde yaşayanlar için akşam yemeklerine eşlik edecek birkaç dakikadan ibaret kalan felaketler yaşadılar. Bunca acıya rağmen Suriye diktatörü devrildiğinde dünyanın dört bir yanına dağılmış Suriyeliler artık “mülteci” ya da “sığınmacı” değil Suriyeli olmanın haklı gururunu yaşadı. 

Peki artık bu tozlanmaya yüz tutmuş fotoğraf albümünü neden tekrar karıştırmaya başladım? 

Türkiye, her açıdan zor bir sürece girmiş gibi görünüyor. Her gün aldığımız gözaltı ve tutuklama haberinin ardından kamuoyunu “teskin” etmek üzere yazılan soğuk ve resmî açıklamalar önümüze düşüyor. O açıklamalardan birini, geçtiğimiz günlerde Gezi Parkı soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı imzasıyla okuduk. Gazeteci İsmail Saymaz’ın gözaltına alınma gerekçelerini kamuoyuna aktaran başsavcılık, Gezi Parkı olaylarının Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin cebir ve şiddet kullanılarak görevini yapmasını engelleme üzerine kurgulandığını söyledikten sonra şunları belirtti: 

“Gürcistan ve Baltık ülkelerinde Turuncu Devrim, Arap ülkelerinde Arap Baharı, Türkiye’de ise Taksim Gezi Parkı adıyla anılan olayların, George Soros’un yönetimindeki Open Society Institute Assistance Foundation – Açık Toplum Vakıfları vasıtasıyla gerçekleştirildiği veya teşvik edildiği, olaylara maddi destek verildiği, özellikle sanal ve sosyal medya üzerinden Sırbistan’da başlayan bu dalganın bir şekilde daha önce Arap Ülkelerine ihracının sağlandığı, sonrasında da ülkemize de kendileri açısından ihracına çalışıldığı…”

Tamamen farklı bir motivasyonla başlayan ve farklı bir ideolojik zemin üzerinde inşa edilen Gezi Parkı eylemleriyle Tunus, Libya ve Mısır devrimlerini harmanlayan, Gezi Parkı eylemlerini mahkûm etmek ve gözaltılara meşru bir arka plan sunmak için Arap devrimlerini de gömen bu açıklamayı okuyunca 2011’in o sıcak aylarına gittim. Başsavcılığa göre Gezi Parkı eylemleriyle “aynı tornadan” çıkan Arap devrimleri, Gezi Parkı eylemcilerinin “yıkmak” istediği 61’inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sahiplenilmiş, Türkiye hükümeti, diktatörleri alaşağı eden bu devrimlerin adeta “hamisi” olmuştu. O coğrafyaya giden her bir Türk vatandaşı hükümet temsilcisi gibi ağırlanmaya, Türkiye’nin içe kapanmaya mahkûm olmadığını anlamaya başlamıştı. Yani o iş bu açıklamadaki gibi değildi. Türkiye, sadece ahlaki bir zemin üzerinde yürümeye çalışmıyor aynı zamanda stratejik bir fırsatı da değerlendirmeye çalışıyordu.

Köprünün altından akan sular resmî açıklamaların tonunu değiştirse de tarihi olguyu değiştirmez. Selin taşıdığı kum ve çakılı süpürüp gerçeğin parlak ışığına ulaşmak zor değildir. Gannuşi, daha sonra Zeynel Abidin bin Ali gibi dikta heveslisi bir yöneticinin hışmına uğradı evet. Ama bugün sorsam muhtemelen yine aynı cevabı alırdım: “ABD ilah değildir. Buralarda devrimleri halklar yapıyor. Biz devrim yapamaz mıyız?”

 

Kaynak: perspektif.online



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER