Şimdilerde pek hatırlayan yok ama bütün dünyada bizim mesleğimiz için genel kullanımda olan kabullerin başında ‘4. Kuvvet’ sıfatı gelir.
Yasama, yürütme ve yargı ilk üç kuvvettir, basın da onların hemen yanında ‘4. Kuvvet’ olarak yerini alır.
Zaten öyle kabul edildiği içindir ki, basını özgür kılan maddeler anayasamızda da bulunur; hem de diğer üç kuvvetle ilgili maddelerden de önce.
Anayasanın VII. başlığı olan ‘Düşünce ve kanaat hürriyeti’ altında yer alan 25-32 arasındaki maddeler basınla ilgilidir.
İlk madde (25) herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu, hemen ardındaki madde (26) yine herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı ve başka yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu belirtir; 28. madde ise açık ve seçik olarak “Basın hürdür, sansür edilemez” der.
Dezenformasyonla mücadele amacıyla AK Parti ve MHP tarafından hazırlanıp TBMM’den yine onların milletvekillerinin oylarıyla geçirilen yasa ise, yürürlükte olan anayasanın basın özgürlüğünü düzenleyen maddelerinin hilafına, bazı konuların basın-yayın organları tarafından ele alınıp haber ve yorum konusu yapılmasını yasaklamakta.
“Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yaymak” Meclis’ten geçen yasaya göre ‘suç’ sayılıyor.
Hem de bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç.
Ülkenin iç ve dış güvenliği, genel sağlığı, kamu barışı…
Ne kadar ürkütücü başlıklar değil mi?
İç ve dış güvenlik ve genel sağlık ile ilgili gerçeğe aykırı bilgi, kamu barışını bozmaya yönelik haber…
Bu genel başlıklar altına her konu rahatlıkla sokulabilir.
Peki de, defalarca halk oyuna sunulmuş ve halen yürürlükte olan anayasanın basın özgürlüğünü vurgulayan maddeleri bu durumda geçersiz hale gelmiyor mu?
Geliyor elbette.
Konu önüne giderse, Anayasa Mahkemesi, herhalde bu aykırılığı görecek ve iptal kararı vermekte fazla zorlanmayacaktır, ama neden sonra…
Bugün bazı gazetelerde Anayasa Mahkemesi’nin son kararlarından biriyle ilgili habere rastlayabilirsiniz.
CHP liderinin iktidar partisi milletvekillerini suçlayıcı bir açıklamasında sarf ettiği sözleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş Anayasa Mahkemesi…
Tam yedi yıl sonra.
Çıkan yasayla ilgili konu Anayasa Mahkemesi önüne gitse bile, oradan karar çıkana kadar, kim bilir kaç gazeteci mağduriyet yaşayabilecek.
En son, Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin raportörleri de, Türkiye’de yasaya itiraz eden çoğu yorumcu gibi, bu düzenlemenin önümüzdeki genel seçim ile cumhurbaşkanlığı seçimini etkileme amaçlı olduğu görüşünü dile getirmişler.
Atı alan Üsküdar’a ulaşmış olmaz mı Anayasa Mahkemesi konuyu ele alana kadar?
Yasanın kapsayacağı konulara bir örnek olması bakımından şu sıralarda gündeme gelen Putin’in Türkiye’yi Rus doğalgazının dağıtım santrali yapma teklifine bakabiliriz.
Ülkenin hem iç hem de dış güvenliğiyle ilgili bir konu bu.
Şimdi konuya vakıf olan uzmanlar bu teklifin ülke çıkarına görünse bile, pek çok yönden sakıncalar içerdiğine dair görüş açıklamaktalar. Savaş halinde ve geniş yaptırımlara muhatap Rusya’nın o yaptırımlar yüzünden alıcısı kalmamış doğalgazının büyük masraflar yapılarak inşa edilecek borularla ülkemize getirildiğini düşünelim.
Kime satılacak o doğalgaz?
Boru döşeme masrafı kimden çıkacak?
Rusya’ya karşı sıkı biçimde uygulanan yaptırımları delme amaçlı olduğu kuşku götürmez böyle bir girişim yüzünden Türkiye de yaptırımlara muhatap hale gelirse ne olacak?
Uzmanların bu açıklamaları basında yer bulabiliyor.
ŞİMDİLİK.
Yasa onaylanıp yürürlüğe girdikten sonra da uzmanların bu yöndeki açıklamalarına medya yer verebilecek mi?
Diyelim yer verildi; acaba görüş açıklayanlar ile açıklamaları haberleştirenler yasanın duvarına çarpmayacaklar mı?
Konuyu şimdilerde ele alan yerli-yabancı gazeteler, Putin’in bu teklifinin Türkiye’yi ittifaklarından koparma amaçlı bir girişim olduğunu gündeme getirmekte. Türkiye gelir elde edebileceği düşüncesiyle teklife sahip çıktığı takdirde böyle bir tuzağa düşülebilirmiş.
[Yabancı medyadan bir örnek, İngiliz Daily Telegraph gazetesinin James Crisp imzalı dünkü haberi. Muhabir, Putin’in bu teklifini Tayyip Erdoğan ile Batı arasına bir kama sokma girişimi olarak değerlendiriyor. Sanıyorum, yasa yürürlüğe girdikten sonra bu tür haberleri yalnızca yabancı basında görebileceğiz.]
Tuzak gibi görünen yoksa çoktandır istenen bir şey mi?
Çıkan yasanın bir benzerine sahip basını özgür olmayan birkaç ülke var ve onların en başında Rusya geliyor.
Rusya gibi bir ülke mi olmak isteniyor?
Doğalgazı bile bulunmayan ancak basını özgürlükten mahrum bir Rusya gibi?
Bugün bu tür kuşkular yazılıp söylenebiliyor, ya yarın?
Yasa fiili olarak Türkiye’de basını ‘4. Kuvvet’ olmaktan çıkartacak.
Şu birkaç günün kıymetini bilelim.