Siyasetin, özellikle muhalif alanda hareketlendiğine hiç şüphe yok.
Bir süre öncesine kadar cevapsız kalan birkaç temel soru bu alanda siyasi donukluk üretiyordu. Bunlar arasında şu üç soru bulunuyordu:
- Ortak cumhurbaşkanı adayı nasıl belirlenecek? -Merkezdeki 5 muhalif siyasi parti Kürt oylarını nasıl alacak, HDP’ye ne tür bir ilişki kuracak veya bu konudaki hakim blokajı nasıl aşacak? - Seçim kazanıldığı takdirde izlenecek yolun haritası nelerle şekillenecek?
Son günlerde bu sorulara kısmi yanıtlar dört önemli gelişme yaşandı.
HDP dışındaki muhalefet partileri Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı güçlendirilmiş parlamenter sistem başlıklı toplantıda bir araya geldi. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ile bu ilkenin alt başlıkları olan “tarafsız Cumhurbaşkanı”, “bağımsız ve tarafsız yargı”, “meclisin denetleme yetkisi ihyası” konularda hem fikir olundu. Bu toplantıya katılmasa da HDP’nin tavrı da farklı değil. Pazartesi yayınlanan tutum belgesinde, HDP de bu istikamette öneriler yapıyordu. Bu gelişmeleri, daha sistematik bir ilkeler manzumesine, bir muhalefet tutum belgesine doğru ilk adım olarak görmemek için bir neden bulunmuyor. Zira, ortak ilkeler ve kısmi yol haritası olmadan, ortak aday çalışması yapmak mümkün değildir ve eninde sonunda istikamet kaçınılmaz olarak bu tür bir manzume olacaktır.
Diğer önemli gelişme, muhalif alanda cumhurbaşkanı adayı konusunda rekabetçi iklimin iyice sönümlenmesi ve hedefe yönelik ortaklık konusunda vurguların öne çıkmasıdır. Akşener’in cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylemesi, Kılıçdaroğlu’nun CHP’li aday tartışmasının önünü alması bu bakımdan önemlidir. HDP’nin tutum belgesinde de başkan adayının, şahıs değil ilke merkezli ele alınması gerektiği ve bu istikamette mutabakat vurgusu, diğer muhalif partilerin arayışlarına bir tür eklemlenme olarak görülebilir. İYİ Parti temsilcilerinin HDP’ye ilk kez “meşruiyet” çerçevesinde yaklaşmaları, bu eklemlenmesinin başka bir halkasını oluşturabilir. Özetle, bu gelişmeler muhalif alanın genişlemesi ve yeniden kurgusu bakımından pozitiftir. Parlamento seçiminde ittifaklarda yer almayacak ancak cumhurbaşkanlığı adayı konusunda ilkelerle ilgili olarak, örneğin CHP’yle ilişki üzerinden devrede olacak bir HDP katılımı, muhalif alanda bu partiyle ilgili yaşanan blokajı aşacak bir durum ortaya çıkarabilir.
Üçüncü önemli gelişme, elbette, Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu ve HDP’ye ilgili açıklamasıydı. Kürt sorunun varlığına, çözüm gereğine ve bunun belli bir muhatapla, HDP’yle yapılması gerektiğine CHP lideri, bu çıkışıyla yeni bir alan açmış bulunuyor. Bununla hem çözüm arayışının, muhalefet kazandığı takdirde, seçim sonrası gündem maddelerinden birini oluşturması beklenir hale gelmiştir. Hem siyasi partiler arası geniş ve dolaylı bir dirsek temasının önü açılmıştır. Nitekim HDP’yle masaya oturmama konusunda angaje, ancak Kürt meselesinde dil arayışı içinde olan Akşener’in, CHP’nin çıkışına dolaylı yolla destek verdiği söylenebilir. Bu durum, muhalefetin HDP düğümünün çözülmesine katkıda bulunacaktır.
Son gelişme, HDP’nin açıkladığı tutum belgesiydi. HDP, bu denli kurucu bir metne az imza atmıştır. İmralı’dan söz etmeden Kürt sorunun çözümüne gönderme yapıyor, CHP’nin uzattığı eli tutuyor, HDP’nin rolünü belirliyor, muhatap olduğunu söylüyor, sorunun nasıl çözüleceğine dair temel unsurları sıralıyordu. Velhasıl demokratik sorumluluğun icabının yerine getiriyordu.
Bunlar, ilk ve çoğu simgesel gelişmeler.
Ancak istikamet bu olursa gerek demokratik bir ittifak oluşumu gerek Kürt sorunun çözümü konusunda umut taşımamak için neden yok.
Kürt sorunun çözümü demokrasiyi gerektirecektir, demokratik ilerlerme ise Kürt sorununun çözümünü…