Mehmet Akif üzerinde düşünmeye devam ediyoruz. İslamcılık açısından da kendimizle yüzleşme imkânı buluyoruz. Çünkü Akif’i konuşmak aynı zamanda İslamlaşma fikriyatını da konuşmak demektir. Nasıl bir İslamlaşma fikrini temsil ettiğini anlamaya başlıyoruz yeniden. Bu açıdan onu İstanbul İslamcılığı dediğim perspektifte değerlendirmeliyiz. Çünkü Akif, bu tarzı İslamcılığın en yetkin isimlerinden biridir. Çıkardığı Sırat-ı Müstakim gibi bir dergi, yazdığı şiirler ve geliştirdiği tutumlar bu açıdan oldukça değerlidir.
İstanbul İslamlaşma fikriyatının bir neferiydi Akif. Bu bağlamda ittihadı İslam siyasetini savunuyordu. İslam toplumlarını bir bütün olarak sahipleniyordu. Bütün Müslümanları kucaklayan bir siyaseti savunuyordu. Osmanlı’yı, ümmetin merkez siyasetini ve bütün Müslüman toprakları savunmak için bir birlik siyasetiydi. Batı ve Kuzey emperyalizmine karşı koymanın Müslümanların ortak siyasal tahayyülü ile mümkün olacağını ifade eder. Süleymaniye Kürsüsünde bunu haykırır. İslam toplumlarının büyük iç ayaklanmalar ve emperyalist müdahalelerle imparatorluğunu kaybederek parçalanma tehdidi yaşadığı bu dönemde, o siyasi merkezileşmenin anlamını yeniden inşa etmeye çalışıyor. İttihadı İslam, bir imparatorluk siyasetidir. Çeşitli toplumları, bölgeleri ve kıtaları kucaklayan bir büyük siyaset.
Akif, meşrutiyetçidir. İstanbul İslamcılığının meşrutiyetçi vasfını İskilipli Atıf Efendide de, Said-i Nursi’de de, Filibeli Ahmet Hilmi’de de görmek mümkün. Dünyada İslam ve demokrasi ilişkisini ilk gündeme getiren ve bunun uygulanması için ilk defa mücadele edenlerin başında İstanbul İslamcılığı gelir. Akif de bunun içindedir. Bundan dolayı II. Abdülhamit’le ters düşmeyi göze alır. Muhalif söylemleri kaleme alır. İstibdat şiirini yazar. Meşveret düşüncesinin siyasal anlamını gündeme getirir. Birinci Meclis, bu siyasetin uygulandığı yerdir. Akif de bununla beraberdir. “Şer’i şerifle uzlaşan meşrutiyet” siyasetine son verildiğinde, Akif de Meclis’te tasfiye edilir.
İstanbul İslamcılığının tecdit ve ıslahatçı boyutlarıyla bütünleşir Akif. İslam’ı asrın idrakine söyletmek tezi bunun parçasıdır. İdeal nesil olarak gördüğü Asım’ı zabıta ve komitacılığa heveslenmekten uzak tutma çabası bunu yansıtır. Komitacılığı da, ihtilalciliği de, İnkılapçılığı da sevmez Akif. Bu nedenle devrimci değildir. İslam’ı devrimle yorumlamaktan uzak durur. Siyasal değişmenin ve toplumsal değişmenin gerekliliğine inanır. Ancak bunun tecdit ve ıslah ile yürümesine taraftardır. Her toplumun kendisine has “tekamül kanunları” var der. Bu sosyolojik bilinçle, kendi toplum realitelerini dikkate alır. Abduh’u da bu çizgide görür. Ondan dolayı makalelerini tercüme eder. Adeta Abduh’u da İstanbul İslamcılığının içine yerleştirir.
Vatan kavramını ümmet perspektifiyle yorumlar. Gökalp’ın Türkçe ezanın üzerinde okunduğu mekân olarak görmez vatanı. Vatan, geniş manada bütün İslam coğrafyasıdır. Özellikle Osmanlı coğrafyası ile denkleşir. Dar anlamda da Milli Mücadele’nin üzerinde verdiği topraklardır. Bunlar büyük vatanın, büyük vatan tahayyülünün en son yeridir. Burası kaybedilince bütün büyük vatanın yok olacağını haykırır. Bu nedenle hutbelerde Müslümanları Anadolu cihadına çağırır. Cehdi tavsiye eder, hatta emreder. Aktif bir İslam bilinci içindedir. Bu bilinçle uyanmak için bütün Müslümanlara seslenir. Cehalete, yoksulluğa ve fırkacılığa yol açan ihtilaflara meydan okur. Mahalle Kahvesi şiiri bunun haykırışıdır. Miskinliğe, yanlış tevekküle, uyuşukluğa ve durgunluğa isyan eder. Çalışmaya, mücadeleye, aktivizme davet eder milleti.
Mehmet Akif hem moderndir hem de modernliği eleştirendir. Ne modernliği tamamen kabul eder ne de tümüyle ret. Modernliği sorgusuz sualsiz kabul edenlere taklitçi der. Taklitçiliğe de isyan eder. “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” dediği modernitedir. Ama aynı zamanda Asım’ı da modern fenleri ve bilimleri öğrenmesi için Berlin’e eğitime göndermek ister. Moderniteyle hesaplaşır. Ama aynı zamanda kimi yönlerinden faydalanır. Eklektik bir ilişki biçimine sahip. Bütün İstanbul İslamcıları böyledir.
Soğuk savaş İslamcılığıyla, devrimci İslamcılıkla, selefi Vehhabi ve haricilik unsurları taşıyan Kahire ve Riyad İslamcılıklarıyla yüzleşerek onlardan sıyrılmak için Akif bizim için önemli bir fikir adamı. Yeniden İslamlaşmanın ıslahatçı, meşrutiyetçi, modern ve anasır- İslam özellikleriyle buluşmak zorundayız. Akif de bu konuda bize hissiyat ve fikriyatıyla yol gösteren öncülerimizden biridir.