Seçim dün yapılıyor olsaydı sandıktan nasıl bir sonuç çıkabilirdi?
Bu sorunun cevabı için göz atılması gereken kamuoyu yoklamaları Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalmasının mümkün olmadığını gösteriyor. İttifaklar arasındaki yarışta Millet İttifakı önde görünüyor. AK Parti’nin muhtemel oy oranı ile CHP’nin muhtemel oy oranı arasındaki fark bile kapanmaya yüz tuttu.
CHP’nin oyları arttığı için değil, AK Parti’nin oyları düştüğü için…
AK Parti ‘İstanbul’un fethi’ için yarım milyon insanı Atatürk Havalimanı‘nda toplasa bile gerçek değişmiyor: Dün seçim olsaydı, büyük ihtimalle bugün yeni bir iktidarla güne uyanacaktık.
Neredeyse bütün göstergeler seçim tarihinin erkene alınacağına işaret ediyor olsa da iktidarın buna yanaşmaz görünmesinin altında da bu gerçek yatıyor: İktidar cephesi seçimin istediği sonucu vermeyeceğini görüyor.
Ellerinde ayrıntılı çalışmalar olduğu için bizden daha iyi gördükleri bile söylenebilir.
Zaten bu yüzden olmalı, geçenlerde partisinin öndegelenleriyle bir araya geldiğinde, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “TBMM’de seçimi kıl payı kaybediyoruz” dediği kulislere yansıdı.
Mücadeleci kimliğiyle tanınan Erdoğan’ın seçime kadar geçecek süreyi bu tabloyu değiştirmek için değerlendireceği açık.
Ekonomide nisbi bir iyileşme, dış politikada meydan okuyucu tavırlar, muhalif medyanın biraz daha zaptu rapt altına alınması iktidara seçim başarısı getirebilir diye düşünülüyor olmalı.
Olur mu? Olabilir de.
Ancak bir an için, alınan bütün tedbirlere rağmen, zamanında veya erken yapılacak seçimde, bugünkü tablonun sandığa yansıdığını ve AK Parti’nin son birkaç yılında MHP desteğiyle sürdürdüğü 20 yıllık iktidarının sona erdiğini düşünelim…
Siyasi gözlemciler arasında, iktidarın seçim öncesi ve seçim gününde sonucu kendi lehine çevirecek bazı girişimlerde bulunacağını, buna rağmen kaybetse bile iktidarı kazananlara teslim etmeye yanaşmayacağını ileri sürenler var.
Ben onlardan değilim.
Muhalefet seçim güvenliğini ciddiye alıyor ve bunu sağlamak için başvurulacak tedbirler üzerinde çalışıyor.
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı için birbiri ardına yapılan iki seçimde başarıyı getiren örgütlenme, önümüzdeki seçimde biraz daha geliştirilerek Türkiye çapında uygulanacaktır.
Sandığa yansıyacak sonuca itiraz edilse de kaybedildiği halde iktidarda kalmak ülkemiz için fantezi bir senaryo. Meşrutiyet’ten (1876) beri seçimler yapılıyor bu ülkede, çok partili sisteme geçildikten sonra yapılan seçimlerin çoğunda iktidarlar değişti. Bir süre engellenmeye çalışılsa bile, 1994 yerel ve 1995 genel seçimlerinden sonra, Refah Partisi, belediyeleri ve ülkeyi yönetme görevini elde edebildi.
“Kaybetseler iktidarı bırakmayacaklar” türü iddiaların temeli yok.
İktidar cephesinde de hakim olan görüşün benden farklı olmadığını sanıyorum. Kaybedildiğinde direnmek yerine iktidara geleceklerin başarısız olmasını beklemeyi ve yeniden iktidara ulaşmayı sağlayacak bir seçimi zorlamayı yeğleyecektir günümüzün iktidarı.
Niyetleri buysa seçime kadar geçecek sürede daha az yanlış yapmaları gerekiyor.
Uyarı anlamına gelsin diye yazdım yukarıdaki cümleyi.
Ülkemizde iktidarlar genellikle yerlerini hiç kaybetmeyeceklermiş gibi davranır ve bu sebeple de muhalefete düştüklerinde kendilerini mecalsiz bırakacak yanlışlıklar yaparlar.
Günü kurtarmak ve mukadder akıbetten kaçınmalarını sağlamak için gerekli gördükleri bazı tedbirlerle muhalefeti zor duruma düşürmeye çalışırken, rakiplerine reva gördükleri muamele sonradan kendilerini zorda bırakır.
Muhalefetin aleyhine olsun diye çıkardıkları yasalar sözgelimi. Kendileri muhalefete düştüğünde eski iktidarların aleyhine çalışır.
Bugünkü iktidar da aynı yanlışta.
Son örnek mi?
İktidar sosyal medyadan şikayetçi. İnsanların görüşlerini özgürce açıkladıkları, birbirleriyle sohbet etmelerine imkan sağlayan platformlardaki muhalif dilden hoşlanmıyor iktidar ve bunu her vesileyle dışa da vuruyor.
Medyada boğucu bir üstünlüğe sahip olduğu ve sosyal medya üzerinde de trolleri vasıtasıyla hakimiyet kurduğu halde hem de.
Twitter ve Facebook gibi platformlardan iktidarın hoşuna gitmeyen görüşler açıkladıkları için özgürlüklerinden mahrum hale getirilmişler var. Binlerce insan bu yüzden açılmış davalara muhatap.
[Ne gariptir ki, adalet bakanı, bir TV mülakatında, “Twit attı diye hakkında dava açılan tek kişi yok” açıklamasını yapabildi. Twit attıkları için değil, twitlerinde kullandıkları ifadeler sebebiyle insanlar hakkında dava açılıyormuş.]
Cezaevleri çoktandır yetmediği için yenilerinin inşasına hızla devam ediliyor.
Var olan yasaları sosyal medya kullanıcılarını biraz daha cezalandıracak biçimde değiştirme niyeti olduğu da biliniyor.
TBMM’ye sunulan sosyal medyayı ceza korkusuyla biraz daha kullanılmaz hale getirmeyi amaçladığı her halinden belli olan yeni sosyal medya yasa teklifi ile tam da bu yapılmak isteniyor.
Mesela şu madde (m. 29):
“Sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
İktidar seçime giden yolda eleştirileri kısıtlamak için böyle bir düzenleme yapmak istiyor.
Peki ya iktidarı kaybeder, yeni hükümeti kuracak olan muhalefet cephesi şimdilerde engellemek istedikleri, seçim öncesinde aleyhlerine çalıştırılan yeni sosyal medya yasasını işletmeye devam ederse?
Muhalefeti zor duruma düşürmek için alınan bu ve bunun gibi tedbirler, bugünün iktidarı yarın muhalefete düştüğü ve yeniden iktidar olabilmek için çaba göstermeye başladığı ortamda kendisine karşı kullanılmayacak mı?
Demokratik ülkelerde iktidar ile muhalefet arasında geçişlilik bulunduğu için, siyasiler, ileride kendileri aleyhine kullanılabilecek türden düzenlemelerden kaçınırlar.
Bugünün iktidarına bu ince noktayı hatırlatmak istedim.