Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Abdülhamit'in hataları

Hukukçu yazar Abbas Pirimoğlu yazdı;

Abdülhamit

Abdülhamit’in hataları yok muydu? Soru kendi başına abesle iştigal. Elbette ki vardı! Hangi insan hata ve günahtan arî olabilir ki?

Tek yanlı tarihin vebali, tarihçilerin omuzunda; tekerrür eden olayların faturası da ders almayan toplumların müzmin kaderinde.

Abdülhamit’in hataları da vardı, muhalifleri de; buraya kadar bir sorun yok. Zaten sorun da soru da bundan sonra başlıyor.

Muhalefet kimin ağzı ile konuşuyor dolayısıyla kimin ekmeğine yağ sürüyordu? Sonunda bu işten kimler kârlı çıktı? Milletimiz mi? Batılı güçler mi?

Abdülhamit’in Batının çıkarları ile çelişen en büyük ideali ittihad-ı İslâm politikası idi. Bu Batı açısından affedilmeyecek bir kusurdu...  Abdülhamit asıl kusurunu bundan sonra işledi; idealine ulaşmak için ordu ve eğitimde yaygın modernizasyonlara girişirken...  Bu noktada M. Şükrü Hanioğlu’na kulak verelim.

“Kurulan eğitim müesseselerinden birisi ve en önemlisi Mekteb-i Tıbbiye-i şahane’dir. Ancak bu okul talebeleri arasında Materyalist düşünce neşvünema bulacak, İbrahim Temo İshak Sûkuti, Abdullah Cevdet gibi talebelerin önderliğinde daha sonra Abdülhamit’in sonunu hazırlayacak olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin ilk nüvesi atılacaktır”( Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi. Üçdal neşriyat Sf: 9)

İşte ders almamız gereken kusur burada: Mesele modern okullar kurmak ile hallolmuyor. Zihniyeti güdümlü etiketliler bu milletin hayrına değil Batının yararına çalışıyor. Üstelik beş para etmez, helvadan put kabilinden üç beş kavramın arkasına gizlenerek

Örnek mi? Batı Abdülhamit’e müstebit diyor, içerideki yandaşları İstibdat’ı devirmek için canhıraş çalışıyor.

Liberali, iştirakiyyuncusu (solcu) İslamcısı... Merhum Mehmet Akif muhalefetin söylemine destek verdi de ne oldu? Sonunda soluğu Mısır’da aldı. ‘İrtica 906’ kod adı ile takibata maruz kaldı;  yoksulluk içerisinde de vefat etti.

Profesör Mustafa Öztürk köşesinde dünkü yazısında üniversitelerin çivisinin çıktığından bahsediyor. Artık üniversitelerde özgürce fikir üretme imkânının kalmadığından falan söz ediyor.

Yapma Sayın Hocam! Üniversitelerin ne zaman sağlam çivisi oldu ki serbestçe fikir üretilmiş olsun? O çivi Abdülhamit zamanında baştan çürük çakılmıştı zaten... Hem ne zaman serbest düşüncenin alanı oldu ki üniversiteler? Zeki Velidi Toğan’ın 1.Tarih Kongresinde “Orta Asya’da kuraklık oldu mu olmadı mı” gibi absürd tartışmanın akabinde Darülfünun’daki görevinden istifa etmek zorunda bırakılışında mı? 1933 reformunda mı?  “147”ler ve “1402”likler olarak bilinen tasfiye hareketinde mi? Yoksa cübbeleri ile toplanıp hep birlikte “Türkiye laiktir laik kalacak sloganı”nı el çırparak tempo halinde söyleyen hocaların başörtüsü avcılığında mı?

Şunu artık kabul edelim: “Muhalefet” Batının söylemini şuursuzca tüketmek olmadığı gibi “iktidar”da Batılı kurumları olduğu gibi taklit etmek de değildir.

Akademik unvan sahibi olmak, içerisinde yaşanılan dönemin nazikliğinin farkında olmaz bir aymazlık içerisinde olmak da değildir. Hoca zamanını, dünyayı ve ülkesinin durumunu bilir ve çare üretir. Hem Allah aşkına bu ülkede dünya çapında Felsefeci yetişti de biz mi bilemedik? Fizikçi kimyacı mı yetişti? Yoksa sosyolog yetişti de farkında mı değiliz. (Elbette Baykan Sezer gibi özgün bilim adamlarını tenzih ederek)

Mustafa Öztürk hoca yazısında pıtrak gibi ilahiyat fakültelerinin açıldığından dert yanıyor. Haklı! Cemaatlerin çöreklendiğinden bahsediyor. Haklı! Ama ben olaya başka bir cepheden yanaşmak istiyorum. Açılan bu fakülteler İslam Coğrafyasının hangi müşkiline çare olacak merhemi üretti? Ümmet parçalanırken, kaynakları yağmalanırken, insanları perişan edilirken hangi reçeteyi sundu?  Yaşananları kendisine dert edinip hangi teklifte bulundu?

Tarihin bir yerlerinde tartışılmış, üzeri tozlanmış anlamsız ve lüzumsuz saçmalıkları ortaya koymaktan başka? Artık şunun farkına varalım: Özgür kürsü başka gevezelik başka bir şeydir. Birincisinde mesuliyet diğerinde dilin şehveti hakimdir.

Ne üretildi derken hak yemiş olmayalım: Tarihselcilikten başka... Fransız evrenselciliğine karşı bir Alman ideolojisi olan Tarihselcilik...

Hülasa edilecek olursa iktidar elbette eleştirilmelidir. Lakin muhalefette başkalarının kovasına su taşımamalıdır.

Abdülhamit’in elbette hataları vardı? Lakin en büyük talihsizliği aklı başında bir muhalefetin olmaması idi... Onlar yaşadılar ve gittiler. Allah’a hesap veriyorlar.

Sıra bizde... En çetin İmtihan sorumuz, tarihten ders alacak mıyız, almayacak mıyız kapağının altında.



Anahtar Kelimeler: Abdülhamit' hataları

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER