Türk devletinin tarihi bir darbeler tarihidir. Asıl olarak Türk devletinin kuruluşu bir İttihat Terakkici darbe sonucundan gerçekleşmiştir. Bu nedenle Türk devletinde yaşam ya darbelerle geçmiştir ya da darbe hazırlıklarıyla. Her Kürt ve Türk insanı yaşamı boyunca ya askeri darbelerle yaşadı ya da darbe hazırlıklarına tanık oldu. Ben 72 yaşındayım. Hayatımda beş darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat ve 15 Temmuz) ve birçok darbe hazırlıklarını yaşadım.
Son günlerde de Türkiye’de 104 emekli amiralin bildirisi ile yine askeri darbe konusu gündemde. Bu bildiriye bağlı olarak yoğun tartışmalar var. Bazı siyasi partiler, dernekler, siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler 104 emekli amiralin bildirisini olağan bir düşünce dile getirme, hükümete muhalefet görüşleri olarak düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamından değerlendiriyor. Bazı siyasi partiler, Cumhur İttifakı partileri AK Parti ve MHP, bir anlamda İyi Parti, bazı siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar da 104 emekli amiralin bildirisini darbenin hazırlığı niteliğinde bir davranış olarak değerlendiriyor. Bu bildirinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında anlaşılmasının ve görülmesinin olanaklı olmadığını ifade ediyorlar.
Cumhuriyet Başsavcılığı da 104 emekli amiralin bildirisindeki görüşleri ve davranış kalıbını, geçmiş askeri darbe hazırlıklarına uzanarak askeri darbe hazırlığı kapsamında değerlendirmiş olacak ki, bildiri hakkında soruşturma başlattı. 14 emekli amiral hakkında gözaltı kararı verdi. Gözaltı süresinin uzatılması yoluna gidildi. Bu da soruşturmayla darbe hazırlığı hakkında bazı delillere ulaşılabileceğini gösteriyor.
Askeri darbeler, Türkiye’de yaşayan bütün insanlar için olumsuz bir olay ve iktidar tarzıdır. Zulmü, haksızlıkları, var olan keyfi ve hukuk dışı uygulamaları artıran bir durumdur.
Askeri darbeler, halkın sınırlı iradesi ile de olsa seçilmiş olan “sivil hükümetleri” yıktığı için, halkın iradesine, egemenliğine, iktidarına karşı bir uygulamadır.
Askeri darbeler, demokratik bir eylem ve iktidar tarzı değildir. Demokrasiye, bireysel-kolektif hak ve özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne, doğrudan karşı bir iktidar ve eylem biçimidir. Bu nedenlerden dolayı herkesin toplumsal, siyasi, ahlâksal çıkarları gereği ilke olarak darbeler karşı olması gerekir.
Şu gerçeğin altını kalın çizgilerle işaret etmek istiyorum ki, askeri darbeler biz Kürtler için iki kat daha önemlidir. Bu bağlamda, askeri darbe hazırlıklarına ve askeri darbelere karşı biz Kürtler kesinlikle iki kat daha fazla duyarlı olmalıyız.
Biz Kürtler, 104 emekli amiralin davranış tarzına karşı da duyarlılığımızı göstermeliyiz. Bu konuda net görüş ve tutum sahibi olmalıyız. Benim Türkiye’deki 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbeleriyle ilgili tecrübelerim, bilgilerim; 104 emekli amiralin bildirisinin bir askeri darbe hazırlığı ve duyarlılığının yaratılmasının bir aktörü olduğunu bana anlatıyor. Bu bildiri de 12 Mart Muhtırası ve Nisan Bildirisiyle nitelik olarak aynısıdır.
Tarihin yazdığı ve herklesin bildiği gibi, Türkiye’deki askeri darbeler, adım adım hazırlandı. Askeri darbenin gerçekleştirilmesi için birçok toplumsal güç kullanıldı. Çatışmalar yaratıldı. Yalanlar ve büyük iftiralar yayınlandı. Toplumsal güçler ve özellikle gençler birbiriyle çatıştırıldı. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hazırlanması için binlerce genç katlettirildi. Solcu ve sağcı şiddet terör örgütleri kullanıldı.
Kürdistan’da PKK eliyle Hilvan’da, Siverek’te, Nusaybin’de, Kızıltepe’de birçok başka Kürt şehrinde katliamların yapılmasına göz yumulması da askeri darbenin gerçekleştirilmesi içindi. Askeri darbe hazırlayıcıları hem yaptırdılar, hem de PKK’nın bu eylemleri darbenin gerekçesi olarak açıklandı.
“Kürtler için Türk darbe yönetimleriyle diğer ‘sivil yönetimlerin’ varlığı fark etmez. Kürtler her iki yönetimde de zulüm ve baskı görmektedirler” tezi hem doğru ve hem de doğru değildir.
Bu tezin doğruluğu: Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi, işgal ve ilhak edilmesinin getirdiği tarih boyunca sürekli zulmün Kürdistan’da devam etmesidir. Askeri darbe ve “sivil yönetim” dönemlerinde de bu boyutta zulüm devam etmektedir.
Ama gerçeğin diğer yönü, askeri darbelerin faşist yönetiminde Kürtler üzerindeki zulüm ikiye katlanmakta ve bireysel anlamda kitleselleşmektedir. Darbeler döneminde sadece Kürt aktivistleri, Kürt parti ve örgütlerinin yönetici ve üyeleri değil, tüm toplumsal kesimlerdeki bireyler zulümle karşı karşıya kalırlar.
1938 yılına kadar tek parti askeri diktatörlüğünün olduğu zaman, sadece Kürt milli savaşçıları katledilmedi, Kürtlere katliamlar ve toplu kıyımlar uygulandı. Zulüm tam anlamıyla kitlesel karakter kazandı.
27 Mayıs 1960’ta Kürdistan’da herhangi bir kalkışma olmamasına, Kürdistan’ın güneyinde silahlı kurtuluş mücadelesi başlamamış olmasına rağmen, sadece “Kürt tehlikesi” çerçevesinde 400 Kürt beyi, ağası, aşiret reisi, din adamı, şeyh ve kanat önderi yakalanıp Sivas’ta aylarca kampta tutuldu. Aylar sonrası da 55’i Türk yerleşim bölgelerine sürgün edildi. 27 Mayıs askeri darbesi özgürlükler için geldiğini iddia etmesine rağmen, 1955 yılından tutuklanan Kürt yurtseverlerinin ve aydınlarının cezaevlerinden kalmalarına ve cezalandırmalarına devam etti.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbe diktatörlüğü döneminde Kürtler kitlesel olarak gözaltına alındı, işkence gördü, tutuklandı. Cezalara çarptırıldı.
Sonuç olarak diyorum ki, askeri darbe yönetimleri dönemi Kürtler için iki kat zulüm, haksızlık, hukuksuzluk, keyfi uygulamalar, katliam anlamına gelir.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
Kaynak: K24 Türkçe