İndependent Türkçe'den Mehmet Mazlum Çelik yazdı;
Kristof Kolomb'un nihai hedefi büyük bir Moğol ordusuyla Kudüs'ü işgal etmekti
Amerika kıtasına doğru zorlu bir yolculukla dünya tarihini değiştiren Kristof Kolomb'un nihai hedefi Kudüs'ü işgal edecek güçlü bir ordu meydana getirmekti. Merhum tarihçimiz Halil İnalcık, Kolomb'un bu düşüncesini şöyle dile getirmektedir;
"Kristof Kolomb'un Yeni Dunya'yi keşfi, bir bakıma Akdeniz‘de Hristiyan dünyası, özellikle İspanya ile Osmanlı arasındaki mücadele ile ilişkili görünmektedir. Kolomb, günlük notlarında onu harekete geçiren gerçek düşüncenin, İslam dünyasını geriden çevirerek Doğu'daki Hristiyan dostu Moğol Hanı ile doğrudan ilişki kurmak, Hindistan ticareti Hint deniz yolunu aşmak, Batı ve Doğu Hristiyanlarının işbirliğiyle Kudüs'ü (Jerusalem) almak olduğu açıklar."
Kristof Kolomb'un yolculuğa çıkış amacı kadar Amerika kıtasına ilk defa onun ulaşıp ulaşmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Muhammed Hamidullah gibi birçok Müslüman aydın bu konuda farklı görüşler dile getirmektedir. Zaman zaman Piri Reis'in haritası üzerinden tartışmalar alevlense de Hamidullah "Müslümanların Kristof Kolomb'dan Evvel Amerika'yı Keşifleri" isimli çalışmasında sıra dışı bilgiler sunmaktadır.
Dünyanın yuvarlak olması tartışmaları
Kolomb'u büyük yolculuğa çıkartan en önemli gerekçelerden birisi de dünyanın yuvarlak olduğuna dair taşıdığı büyük inançtı. Bunu günlüklerinde şöyle anlatmaktadır;
"Yeryüzünün, karaların, suyun küresi olduğunu hep okumuşumdur. Plin sularla karaların birlikte bir küre olduğunu yazar. Bu Okyanus denizinin en büyük su kitlesi olduğunu düşünür; göğe dönük durumdadır hep, altında yer vardır ve ona destek olur, Hindistan cevizinin kalın dış dokusuyla içi gibi birbirine katmanlıdır. Orta Çağ tarihinin hocası Yaratılıştan söz ederken suların çok bol olduğunu belirtir, yaratılış sırasında bütün yeryüzünü örtseler de - sis gibi, buğu gibiydiler o zamanlar- yoğunlaşıp bir araya gelince yok az yer kapladılar der. San Nicolas da bu düşüncededir."
(Amerika'nın keşfi / Fotoğraf: Vikipedi)
Kolomb bu sözleri tereddütle ve Ortaçağ'dan referansla söylerken 890 senesinde İbn Rüşt çok daha net ve doğruya yakın ifadeler kullanacaktı;
"Bilginler arasında kara ve deniz kısımlarıyla beraber bütün yeryüzünün top gibi, bir küre şeklinde olduğu hususunda bir ittifak vardır. Güneşin, ayın ve yıldızların doğuşu, dünyanın muhtelif yerlerinde aynı anda vukua gelmeyişi, doğu kısımlarda kalan memleketlerde batı kısımlardaki memleketlerden daha erken doğuşu gerçeği ile bu hususta delil getirilir. Semavi cisimlerin bu intizamı aynı ihtiyaca cevap teşkil eder."
İbn Rüşt'ün sözleri yalnızca dünyanın şekline dair değildi. Dünyanın galaksideki konumlanışına dair de şaşırtıcı bilgiler aktarıyor ve dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tespit ediyordu;
"Yeryüzü, konkav bir şekilde olan göğün (semanın) ortasında, havada asılı büyük bir top gibi kürevidir. Hem üst taraftan hem alt taraftan ve hem de kenarlarından, böylece sema her taraftan dünyayı eşit bir şekilde sarmaktadır. Semanın içinde dünya, kabuk içindeki yumurtanın sarısı gibidir."
(Amerika'nın keşfi / Fotoğraf: Vikipedi)
Kolomb, dünyanın her hangi bir noktasından yolculuğa başlayan kimsenin yine aynı noktaya varacağına inanıyordu ve bunu ispat etmek için eski efsanelerden delil getiriyordu. Oysa İslam düşünürlerinden Kahtavi asırlar sonra Jules Verne'nin "80 Günde Devr-i Âlem" kitabının final kısmına da konu olduğu üzere, Doğuya doğru yolculuğa çıkan bir kişi başlangıç noktasına vardığında çıkış noktasındaki tarihten bir gün geriden gelecek bir takvime ulaşacağını şu sözlerle dile getirecekti;
"Eğer bir kimse verilen bir noktadan Doğuya diğer biri batıya doğru gitse bir üçüncü kimsede başlangıç noktasında kalsa aynı noktadan uzaklaşan bu iki yolcu çıkış noktasına vardıklarında her ikisi de aynı zaman zarfında döndükleri halde dünya turu yapmak üzere doğuya giden kimse bir gün fazla; Batıya giden ise güneşin doğuş-batışına göre hüküm verilerek bir gün eksik hesap edecektir. Zira Batıya giden kimse güneşle aynı istikametle yürümektedir. Bu bakımdan onun günü doğuya gidene nispetle daima biraz uzundur. Netice olarak devr-i âlem tamamlandığında bu fark tam bir gün eder."
(Moğolları tasvir eden görsel / Fotoğraf: Vikipedi)
Yine bir başka önemli İslam bilgini Biruni, dünyada bazı bölgelerde tam 6 ay güneşin hiç doğmadığını tespit ederek Kutup bölgelerini işaret ediyordu. Biruni bunu dünyanın şekli ve konumlanmasıyla açıklıyordu.
Amerika'ya önce Berberiler mi ulaştı?
Hamidullah'ın en önemli iddialarından birisi Amerika kıtasına öncelikle Berberilerin ulaştığı savıdır. Yazar bu iddiasını desteklemek içinse ‘Brezilya' isminin etimolojisinden yararlanıyor;
"Berberiler Batı Afrika'ya en yakın nokta olan Brezilya'ya ulaşmışlardır. Brezilya kelimesi ne Brezilya ve ne de Avrupa dillerinden bir kelimedir. Bu kelime dil âlimlerini (Etimolojist) şaşırtmıştır. Bizim hipotezimiz bunu kolaylıkla açıklamaktadır. Şöyle ki: Berberi kabileleri arasında Birzala isminde bir kabile vardır. Bu kabilenin azalarının toplu ismi Brazil'dir. O zamanlarda yer isimleri orada yayılanlardan gelmekteydi. Müslümanların Okyanustaki aramalar dolayısıyla yapmış oldukları seferde Birzala fertlerinden (azalarından) müteşekkil bir gurup bir yerde yerleştiler. Bu yer muhtemel bir ada idi. Böylece buraya Brazil ismini verdiler. Sonradan bütün bölge bu ismi aldı."
(Kristof Kolomb'un yolculuğu / Fotoğraf: Vikipedi)
Hamidullah'ın etimoloji üzerinden kurduğu bu karşılaştırma zayıf deliller içerse de Kolomb'un bizzat kendisinin günlüklerinde havlamayan bir köpek çeşidinden bahsetmesi şüpheleri güçlendirmektedir; çünkü bahsettiği köpeğin Afrika kökenli ‘Basenji' cinsi köpek olması oldukça güçlü bir ihtimaldi. Bu da Berberilerin oralara ulaşmış olması ihtimalini güçlendiriyordu.
Kristof Kolomb'un asıl amacı Kudüs'ü işgal etmekti
Merhum Halil İnalcık Hoca'nın gündeme getirdiği bu iddia, bizzat Kolomb'un ifadeleriyle tasdik edilebilir bir nitelik taşımaktadır. Kolomb, Doğunun hem ruhani hem maddi zenginlikleri ihtiva ettiğini günlüklerinde açıkça ifade eder ve Batının varlığını sürdürebilmesi açısından Doğu'da söz sahibi olması gerektiğini düşünür;
"Kutsal Kitabı tanıklığına göre, Tanrı Yeryüzü Cenneti'ni kurduğunda yaşam ağacını onun ortasına dikti. Oradaki kaynaktan dört büyük Irmak çıkar: Hindistan'daki Ganj, Mezopotamya'daki Dilce ve Fırat, sonra da Nil. Ama ben bu Yeryüzü Cenneti'nin dünyada nerede bulunduğunu kesin olarak açıklayan ne Latince ne de Grekçe bir yazı okumuşumdur. Hiçbir harita üzerinde görmemişimdir onu. Ancak zoraki varsayımlar vardır bu konuda. Kimileri de Habeşistan'da Nil'in kaynağına yerleştirdiler onu.
…
Yeryüzü Cenneti'nin Doğu'daki bir yerde bulunduğu konusunda eş kanıdadırlar."
(Halil İnalcık)
Doğu'da Osmanlı ve Memluklerin Batı karşısında kazandığı zaferler, özellikle İspanyol ve Portekizlilerin deniz üzerindeki hâkimiyetlerini engelleyen bir durum değildi. Öyle ki kısa süre içerisinde Medine'de bulunan Hazreti Muhammed'in kabri de güvende değildi.
Alfonso d'Albuquerque, bölgedeki donanma gücünden de faydalanarak İslam Peygamberinin kabrini Medine'den kaçırarak Vatikan'a getirmek üzere kusursuz bir plan hazırlamıştı.
Murat Bardakçı bu planının akıbetini şu şekilde kaleme alacaktı;
"Doğu'ya uzanan ticaret yollarını ellerine geçirmek isteyen Portekizliler, Memlükler'in denizcilikteki bu zaafından istifade ederek Arabistan Yarımadası'nda stratejik mevkiler elde etmeyi başardılar. Portekizli Amiral Alfonso d'Albuquerque, daha da ileri giderek Hazreti Muhammed'in Medine'deki kabrini Hristiyan topraklarına kaçırmak gibi sinsi bir plan kurdu. Amiralin gerekçesi, Memlükler'in Kudüs'teki kutsal yerleri ziyaret eden Hristiyanlar'dan vergi almalarıydı ve naaşı kaçırabildiği takdirde İslam dünyasının moralini yerle bir ederek zamanla Kudüs'e de hâkim olabileceğini düşünmüştü ama Osmanlılar'ın Memlükler'i tarih sahnesinden silerek Ortadoğu'ya ve bütün kutsal topraklara hâkim olmaları bu planı bozdu.
…
Portekizli komutan, planını tatbik için 1513'te harekete geçti, birçok Müslüman toprağını işgal etti ama amacına ulaşmasına Osmanlılar engel oldular. Yavuz Sultan Selim, 1516'nın 2 Ağustos'unda Halep yakınlarındaki Mercidabık bölgesinde Memlük ordusunu bozguna uğratınca Mısır ile Suriye'nin tamamı Osmanlılar'ın eline geçti. İslâm'ın kutsal toprakları da kısa bir zaman sonra yine Yavuz Sultan Selim'in kontrolü altına girdi. Ama, Portekizliler yine de her yolu denemeye kararlı idiler, hattâ 1517'de Cidde'ye asker çıkarmaya çalıştılar ama püskürtüldüler... Bütün bu gelişmeler, Hindistan'a uzanan ticaret yollarının önemli bir bölümünün artık Osmanlı hâkimiyeti altında olması demekti. Arabistan Yarımadası'ndaki Portekiz ilerlemesi böylelikle durduruldu, Hindistan'dan Avrupa'ya yapılan mal akışı o tarihten itibaren Türkiye üzerinden sürdürülür oldu ve Alfonso d'Albuquerque'in korkunç planı da bir hayal olarak kaldı..."
Halil İnalcık Merhumun iddiasına göreyse; Kolomb'un Kudüs'ü Moğol ordularıyla işgal planının ardındaki niyet de Küçük Ermenistan'daki Nesturi Hıristiyanların Kubilay Hanlığının elçileri ile kurduğu ilişkiye dayanmaktaydı;
"Keza, Iran Moğolları, Anadolu Türkmenlerinin ve Memluk Sultanlarının baş düşmanı idi. Moğollar, Haçlı ordularının hareket merkezi saydıkları Küçük Ermenistan'ı (Çukurova bolgesi) himayeleri altında tutmakta idiler. Memluklere karşi Moğollarla Avrupa sarayları arasında karşılıklı elçiler gidip geliyordu. Argun'un ( 1284-129 1) Nesturi Hristiyan elçisi, Papa IV. Nicola'ya Han adına şöyle diyordu: "Han, Katolikler dünyası ile dostlukla birleşmekte ve Suriye ve Filistin'i ele geçirmeyi önermekte ve Kudüs'ün fethi için işbirliğinizi istemektedir. "Moğollarla Bati Hristiyan dünyası arsında ilişkiler bundan sonra da devam etti. Kolomb'a atf olunan günlük yazılarda o, İspanyol hükümdarları Isabella ve Ferdinand'a "Grancan'ın (Kubilay) ülkesine deniz yolundan ulaşacağını, oradaki putperest halkı Hristiyanlığa davet edeceğini" söylemektedir."( Papa, Peygamberimizin naaşını çaldırmak için Medine'ye 20 ajan papaz göndermişti – Haber Türk)
(Kolomb ve Isabella / Fotoğraf: Vikipedi)
Kristof Kolomb, Küba'ya ulaştığında İspanya'ya gönderdiği ilk haberlerde kısa bir süre içerisinde Kubilay ile görüşmeyi umduğunu bildiriyordu. Oysa Kolomb, dünya tarihini baştan sona değiştirecek bir keşif ile ‘Yeni Kıta'yı keşfetmişti.
Bu kıtanın keşfiyle tarihte yeni bir sayfa açılacak ve Batı, Osmanlı karşısında büyük bir üstünlük sağlayacaktı. Elbette Osmanlı ve bazı Müslüman denizcilerin Amerika'yı Batılılardan önce keşfetmiş olması ihtimal dâhilindeydi; ama Batı Kolomb'un bu keşfiyle büyük düşmanı karşısında güçlü ve kesin bir avantaj elde etmiş oluyordu.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Kristof Kolomb'un "Seyir Defterleri", Muhammed Hamidullah'ın "Müslümanların Kristof Kolomb'dan Evvel Amerika'yı Keşifleri" Halil İnalcık'ın "Kristof Kolomb ve Haçlı Politikası" isimli çalışmaları incelenebilir.