Kemalistlerin İslam ile ilgili konularda tartışma zeminini bulandırmak gibi bir alışkanlıkları vardır. Bu sayede asıl niyetlerini hoş göstermeye çalışarak yapmak istediklerini gerçekleştirme gayretine girerler.
28 Şubat’ta kurulan ‘ikna odası’ şeklinde isimlendirilen baskıcı uygulama buna örnektir. Başörtülü öğrencilerin polis sorgusuna benzer bir ortamda dini hassasiyetlerinden feragat etmeleri bu odalarda öğrencilere telkin edilir. Psikolojik olarak baskı altına alınmaya çalışılan öğrencilere uygulanan bu yöntem tecrit ve dışlama mantığının başarılı(!) bir örneğini oluşturuyor. Faşizan uygulamanın uygulayıcıları ise ikna odasını, “arkadaşlarının yanındayken kendilerini rahat hissedemezler” diyerek savunuyorlar. Yani aslında başörtülü öğrencileri düşündüklerini ileri sürerek ikna odası gibi rezil bir uygulamayı aklamaya çalışıyorlar.
Kemalistlerin tartışma zeminini muğlak hale getirmek için kullandıkları diğer meşhur argüman ise türban-başörtüsü ayrımıdır. Öncelikle türbanın Türkçedeki karşılığının ne olduğunu tam olarak bilen yok. Türban kelimesinin kökeni Farsça dulband kelimesine dayanır. Türkçede tülbent olarak kullanılan kelime Fransızcaya turban olarak geçmiştir. Bu nedenle Türkçede halen tülbent veya başörtüsü anlamlarında da kullanılır. 1982 yılından önce Türkiye’de yayınlanmış bulunan hiçbir Türkçe sözlükte rastlanılmayan ve bilinmeyen bir kelimedir.1
Geçtiğimiz gün Halk TV yayınına katılan eski Devlet ve Kültür Bakanı, 25. Dönem CHP Milletvekili, BirGün Gazetesi yazarı Fikri Sağlar tamamen uydurma olan bu türban-başörtüsü ayrımı üzerinden İslam düşmanlığını ortaya koyan sözler sarf etti. Türban ile başörtüsünü kendince birbirinden ayırdıktan sonra ise işi daha berbat eden meşum bakış açısını ortaya koydu. "Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği doğrultusunda kuşkum var."
Peki, Fikri Sağlar’ın 'harikalar diyarında' şunun cevabı nedir çok merak ediyoruz: Niçin aynısı başörtüsüz bir hakimin bir başörtülü hakkında vereceği karar için geçerli olmuyor? O karardan da kuşkunuz yok mu? Ancak ideolojik körlüğün bir neticesi olarak zihinler ötekileştirme ilişkisi üzerine kurulu olduğu için Fikri Sağlar’ın buradaki tenakuzu görme şansı yok! Bir dönem başörtülülerin üniversiteye girişine itiraz eden zorbaların temel gerekçelerinden birisi ‘mahalle baskısı’ saçmalığıydı. Sanki başörtüsüz ile bir araya gelen başörtülülerin aynı ‘mahalle baskısına’ maruz kalması mümkün değilmiş gibi! Trajikomik olan bu yaklaşım sorunu, Kemalistlerin önyargılarının, zekâlarını nasıl körelttiğini ve mantıklı düşünmelerini nasıl engellediğini ortaya çıkartıyor!