Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İktidarı ve muhalefeti ‘hayal’ eksenli olarak irdeleyecektim, yazım bir hasbihale dönüştü…

Fehmi Koru yazdı;

İktidarı ve muhalefeti ‘hayal’ eksenli olarak irdeleyecektim, yazım bir hasbihale dönüştü…

Kolumdaki bir ağrı sebebiyle kendimi gösterdiğim doktorun “Uyku yapabilir” uyarısıyla yazdığı ilaç gerçekten de bir-iki gün gece uyuma saatlerimi uzattı; yazılarımın her zamankinden daha geç okurlara ulaşmasının sebebi o ilaçtır. İlacın dozu da arttığı halde son günlerde yeniden eski rutine dönmemin sebebini ise bilmiyorum. 

Döndüm ama.

İnsan vücudu ve onu kullanan beyin gerçekten muhteşem.

Yatmadan hemen önce dikkatim Sedat Peker’in son mesajlarına çekildi. Külliye’de ve AK Parti’de görevli birine yönelik ifşaatlarını bir ileri merhaleye taşımış, adamı resmen pazarlamacılıkla suçluyor.

Kadın pazarlamacılığıyla.

Ben ‘kadın pazarlamacısı’ diyorum, ama o bunu Türkçemizdeki esas karşılığı sözcükle ifade ediyor.

Suçlanan kişi vaktiyle siyasi hayatımızda çok etkili bir sol siyasetçiye yakınmış; videolarıyla ve mesajlarıyla ülkeyi temizleme iddiasının sahibi, son açıklamasıyla, uzun süredir sağlık sorunlarıyla boğuşan o siyasetçiyi ve sevenlerini rahatsız edecek ifadeler kullanmakta.

Baltayı taşa vurma durumu.

Reklam

Ya da bu tür vakalarda sıkça rastlanan, gördüğü müthiş ilginin etkisiyle vücut-beyin arasındaki ilişkinin insanı düşürdüğü denge sorunu. 

Etrafta aynı sorundan muzdarip pek çok insan var, Sedat Peker de onlar arasına katılmış oldu.

İddia ve ithamlarına şimdiye kadar suskun kalan muhatapların bekledikleri de bu olmalı. Nasıl olsa güvenilirliğini sarsacak bir hatayı kendisi yapar diye beklemiş olabilirler.

Hata yaptı işte.

Bakalım hatasında ısrar mı edecek, yoksa onu telafi edebilecek bir zeka kıvraklığı gösterebilecek mi?

“Devlet nerede?” yerine, muhalefet nerede, gazetecilik nerede?

Muhalefetin, bu arada eli kalem tutan muhaliflerin üzerinde düşünmeleri için bu durum bir fırsat.

Sedat Peker kendisinin birebir tanığı olduğu pek az ayrıntı anlattı; videolarında ve mesajlarında gündeme taşıdığı konuların büyük çoğunluğu, aslında muhalif partililer ile dikkatli gazetecilerin bildiği, bilmeseler bile kolayca elde edebilecekleri bilgiler…

Reklam

O iddiaları siyasetin diliyle ifade etmek muhalif siyasetçilerin görevidir.

Muhalif kalem ve ağızlara düşen ise, ülkede olup biten yanlışları araştırıp dört başı mamur bir biçimde kamuoyuyla paylaşmaktır.

Muhalefet partilerine düşen görev bu. 

Gazetecilik de bunun için var.

İktidara muhalefeti, kendisine ters davrananlarla hesaplaşmak için cihat bayrağı açmış bir kişiye bırakmak doğru değildi. 

Umarım, yaptığı hatayı telafi etmeye yarayacak daha önemli -kendisinin şahsen tanığı olduğu- ifşaatlarla yoluna devam eder Sedat Peker.

Yine umarım, ‘muhalif’ bilinenler kendi görevlerini hatırlayıp ellerinden gelenin en iyisini yapmanın yollarını bulurlar.

Ben neyim ve Kanal İstanbul ne?

Geçen gün muhalif bir TV kanalında çok izlenen bir programı başarıyla sürdüren eski bir dostla birlikteyken, bana, sürekli davet ettiği halde programına katılmadığım için serzenişte bulundu. Haklı; normal şartlarda, eskiden olduğu gibi, davetine şimdi de olumlu cevap vermeliydim. Vermedim.

Ancak ben de haklıyım. Çünkü kendimi eskiden olduğu gibi sıklıkla televizyon ekranlarından insanlara seslenecek bir durumda görmüyorum. 

Her gün yazıyorum, sağolsunlar, hiç de küçümsenmeyecek sayıda bir grup insan da yazdıklarımı her gün okuma zahmetine katlanıyor; ancak ben yazılarımı eskiden olduğu gibi geniş kitleler için değil, kendim için yazıyorum. Bunu o dostuma da söyledim.

Gazete yazarı değilim artık, blog yazarıyım.

Blog yazarları olarak yoluna devam eden meslektaşlardan bazıları YouTube üzerinde açtıkları kanallardan görüntülü yayın da yapmaktalar; benim de içimden onlara katılmak geçmiyor değil, ancak yine de kendimi tutuyorum.

Yeniden gazete yazarı, televizyon programcısı veya yorumcusu olmayı hayal etmekle yetiniyorum.

Şimdilik. 

Ne zaman ‘Deniz Türküsü’ şiirini okusam Yahya Kemal’in de ömrünün bir döneminde benim bugünkü hislerime benzer bir ruh hali içerisinde bulunduğunu düşünürüm.

Özellikle de şu mısraları:

“Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, / Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız, / Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!… // İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”

Ne diyor, görüyorsunuz: “İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”

Kanal İstanbul çoğumuza müthiş kötü ve sakıncalı bir proje olarak görünüyor; onu öyle görenlerden biri de benim. Dün, projeyi eleştirip kendileri iktidara geldiklerinde onun için yapılan masrafları ödemeyeceklerini söyleyen muhalefete, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Söke söke ödersiniz” cevabı verdiğini işittiğimde irkildim.

Proje devlet adına yapılan anlaşmayla müteahhitlere verileceği için uluslararası tahkime gidilirmiş; tahkim zorla ödettirirmiş…

Kötü bir savunma. Projeyi üstlenmeye hazırlanan müteahitleri ürkütebilir de.

Ancak üzerinde biraz düşününce bir gerçek kafama dank etti.

‘Kanal İstanbul’ zaman içerisinde Tayyip Erdoğan’ın ‘hayali’ haline dönüştü; Cumhurbaşkanı olunca, başka hayalleriyle birlikte onu da hayata geçirmenin peşinde o.

Muhalif bilinenlerin eksiği de bu işte: ‘Hayal’ eksikliği…

‘İktidarı sonlandırmak’ amacı her şey olur, ama ‘hayal’ yerine geçmez.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER