Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi -X-

Şakir Diclehan Yazdı;

 Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi -X-

Bir sahte derviş kılığına girerek Orta Asya’ya seyahate çıkan  Arminius Vambéry, Herat’ta bu gezisine son noktayı koyarak Tahran üzerinden İstanbul’a döner. Başladığı bu gezisine İstanbul – Trabzon – Erzurum – Tebriz – Tahran – Sarı – Gümüştepe – Etrek – Harezm – Hiyve – Buhara – Semerkant – Karşı – Herat – Meşhed – Şahrud – Tahran – Tebriz – Erzurum – Trabzon – İstanbul ve Macaristan’a dönüşüyle bu casusluk eylemini tamamlar ve bu seyahati esnasında edindiği bilgileri, İngiltere’yle paylaşır.

Son durak olan Herat hakkındaki izlenimleri, diğer şehirler hakkında olduğu gibi çok ilgi çekici anlatır: “Daha önce, bir zamanlar Eteğinde Mekke-i Mükerreme’nin bulunduğu söylenmiş olan Şubatana adlı dağ, bana, bulunduğumuz yerin doğu tarafında gösterildi. Burayı çoktandır ve anlatılmayacak kadar çok merak ediyordum. Bu nedenle, yanından geçtiğimiz sırada, belirtilen yeri dikkatle gözden geçirdikten sonra, güçlükle bir tepeye tırmandım. Bu tepeden, güzel bir sahra içinde Timur’un eski başkentini yani Semerkant’ı gördüm. Sabah güneşinin ışıkları altındaki kentin kubbelerinin, rengârenk minarelerinin kazandığı canlılık, özellikle Timur’un türbesinin kendine özgü yapı biçimindeki uyum ve güzellik, İtiraf edelim ki, başlangıçta gözüme çok hoş geldi.

Semerkant’ın Avrupa’da olağanüstü ün kazanmasının nedeni, uzaklığı ve tarihinin gerçek biçimde bilinmemesi, daha çok söylenceler aracılığıyla, tanınmış olmasıdır sanıyorum. Yanımda kurşun kalem olmadığı için, kenti böyle kısaca ve sözle tanıtmak istiyorum. Bu nedenle, okuyucularımı şimdiye değin bu kadar zahmetini çektiğim bu habis arabanın içinde, yani başında oturmuş varsayarak Doğu tarafında, daha önce andığım gibi dağı göreceklerini söyleyebilirim. Bu dağın doruğu, kubbe gibi yuvarlaktır. Üzerinde, çobanların Piri olduğuna inanılan Şubatana’nın türbesi olan küçük bir yapı vardır. Dağın alt tarafında, Kent bulunuyor.

Kentin çevresi Tahran kadar varsa da, evleri daha seyrektir. Ama içindeki eski eser kalıntıları ve kimi büyük yapılar görünüşüne önemli ölçüde büyüklük ve heybet vermektedir. İlk bakışta göz, yarım kubbe biçimindeki dört yapıya takılıyor. Bunlar, medreselerin ön tarafı ve giriş yönüdür ve “Piş-i Tak” adını taşıyor.”

Timur’un türbesini ziyaret eden Sahte Derviş, bu türbe hakkında ki anılarını şu şekilde dile getirir: “Türbeyi Ziyaret ettiğim gün, türbedar beni akşama kadar alıkoydu ve bana özel bir saygı ifadesi olarak, Timur’u nasıl lahdini gösterdi. Eğer söylenenlere güvenmek gerekirse, yerliler bile çok ender olarak böyle onurlandırılırlarmış. Lahdin bulunduğu yere kapının arkasında bulunan uzun ve dar bir merdivenle iniliyordu. Bu dehlizin plan, biçim ve süslenmesi de üst katın aynısı gibiydi. Genişliği de onun kadardı. Lahitlerde yukarıdaki gibi düzenlenmişti. Ama sayıca onlar kadar değillerdi. Timur’un lahdinde, değerli pek çok eşya bulunduğu söylenirse de, aslı yoktur. Çünkü bu tür şeyler, israf ve sefahatten sayıldığı için, dinen yasaktır. Burada bir rahle üzerinde, ceylan derisi üzerine yazılmış büyük boy bir Kur’an vardı. Bu Kur’an’ın, Hazret-i Osman tarafından yazdırıldığı, kesin biçimde İddia ediliyordu. Timur, bunu Sultan Bayezid’i bozguna uğrattığı zaman, Bursa hazinesinden aşırmışmış. Diğer İslam emirlerinin kıskançlık ve rekabet duygularını kamçılayarak bir felakete neden olmaması için bu Kur’an daima özel bir yerde saklanıp gözlerden gizleniyordu.

Semerkant’ın anlattığım büyük kalıntılarının, başlangıçta çok hoşuma gitmediğini söylemiştim. Ama içine girdikten sonra, insaflı davranarak cennete benzetecek kadar övgüde ileri gitmesem de, bu kadim Başkentin gerek yerinin güzelliği, gerek çevresini kuşatan toprakların bereket ve verimliliği nedeniyle, Türkistan’da gördüğüm diğer kentlerin tümüne üstün olduğunu söyleyebilirim.”

Sahte Derviş Semerkant’tan Herat’a geçer. “Kentte bir miktar Tacik, Hintli, Afganlı ve Yahudi de bulunuyordu. Buradaki Yahudiler, Hanlık için de geçerli olan genel kural ve yasalara aykırı olarak, kent içinde bile hayvanlara bine biliyorlardı.” Çünkü o dönemde kent içinde her kes hayvanlara binme imtiyazına sahip değildir. İstanbul’da olduğu gibi…

 Sahte Derviş, Orta Asya hakkındaki gözlemlerine devam ederek Türkmenlerin karakter ve ahlaki durumlarını şu şekilde kelime kalıplarına döker: “Esrar içen Türkmenlerin, halen yarı göçebe durumundaydılar. Büyük bir çoğunluğu, tarımla uğraşmasına karşılık, bir bölümü çobanlığı sürdürüyordu. Amca atalarının erdemlerini yitirmişlerdi, onlardaki saflık ve temizlik, bunlarda yerini nifak ve riyaya bırakmıştı. Yalnız misafirperverlikleri yok olmamıştı. İnsan, bu kabilelerin yanında bir yıl süreyle konuk kalabilirdi. Yalnız Tacikler, Fransızların “misafir ve balık üç günden sonra zehirdir” çirkin atasözünün anlamına uygun davranıyorlardı. Mezar-ı Şerif, Belh ve Kerh gibi şehirleri de ziyaret ettikten sonra artık seyahatinin sonlarına doğru gelmektedir bu Sahte Derviş…

Hem hatırat hem de gezi kitabı olarak sayılabilecek “Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi” kitabı, gerçekten benzer tarzda yazılması güç, ender seyahatname ve hatırattan sayılabilecek eserlerin başında gelir. Konusu itibariyle 1850’li yılların Orta Asya’sını anlatan, İstanbul’dan başlayarak ta Semerkant ve Herat’a kadar uzanan ve nihayetinde Macaristan’da son bulan bir seyahatin hatırası olan bir kitap. O döneme ait sosyal, siyasi, iktisadi, kültürel ve dini birçok alanda gözlemler yapan Vambéry, bu gözlemlerini oldukça sade ve net bir şekilde kitabına alır ve anlatır.

Teknik olarak çok akıcı bir dil ve kronolojik bir anlatımın olduğu kitap, kendisini okutan kitaplar cinsinden… Bir sonraki adımda, neler olacağının merakı içinde insan, kitabı elinden bırakmak istemez.

Arminius Vambéry, seyahat merakından ve kendisinin Macar Türklerinden olduğuna dair inancından ötürü Orta Asya’yı muhakkak görmek ister. Üstelik yaşadığı dönemde, Orta Asya henüz keşfedilmemiş, sırlarını muhafaza eden gizemli bir diyar olarak öylece durmaktadır. Bir süre İstanbul’da geçimini sağlayan Vambéry, nihayetinde hayalini kurduğu yolculuğa karar verir. Trabzon üzerinden Tahran’a gelir. Burada hacdan dönen Orta Asya’lı Türkler ile karşılaşarak tanış olur ve nihayet seyahate çıkmak için yoldaş olacak kimseleri bulmuş olur.

Vambéry, elbette gerçek kimliğini gizleyerek kendisini bir derviş gibi gösterir ve hacı kafilesine katılarak yolculuğa başlar. Herkes ona Hacı Reşid der ve herkes onun derviş olduğuna kesin olarak inanır. Zira Vambéry hem birçok dili akıcı olarak konuşabilmekte, hem de Müslümanlığın temel ilkelerini, emir ve yasaklarını, örf ve adetlerini onlar ayarında bilmektedir. Dolayısıyla kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde gerçek kimliğini gizlemesini bilmiş ve başarmıştır.

Vambéry, niyetinin Semerkant ve Buhara’daki türbeleri ziyaret etmek olduğunu belirtse de gerçek amacı Orta Asya’yı görmek ve Batı dünyasına bu gizemi anlatmaktır. Zorlu birçok yolcuğun ardından bir yılda tüm seyahatini tamamlar. Geçtiği yerlerdeki gördüğü, neredeyse her şeyi kitabında anlatır. Hatta kitaptaki bir bölüm sadece Türkmenleri anlatan “Türkmenler Hakkında Bazı Bilgiler” başlığını taşımaktadır. (GELECEK YAZIDA DÖNÜŞÜ VE HAZIRLADIĞI BİLGİLERLE SÜRECEK)

 

Kaynak: farklı bakış



Anahtar Kelimeler: Sahte Dervişin Gezisi --

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER