Göreve geleli 8-9 ay oldu olmadı, Mansur Yavaş'la ilgili rüşvet soruşturması açıldı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş da yalın kılıç, hem suçlamanın hem de suçlayan Sinan Aygün'ün üstüne gidiyor. Karşı suç duyurusuyla Aygün'ün FETÖ'ye para aktardığını iddia etti.
Yolsuzluk, rüşvet, peşkeş ve FETÖ'ye yardım iddialarıyla hesaplaşma fırsatıdır.
Bir umut doğdu, rüşvetle savaşta milat olsun, bununla kalmasın...
Sonuna dek gidilsin, başlamışken rafa kaldırılanlara da uzansın, kapağı açılmadık dosya bırakılmasın...
Arkasının getirilmesini istemeyenin gönlü, mücadelede değil yolsuzlukla mücadeleyi siyasete alet etmektedir.
İşte size ak ile karayı belli edecek bir turnusol kağıdı...
Kim babasının oğlu bile olsa rüşvet yiyenin boğazına ayrımsız yapışılsın, yolsuzluk kökten bitirilsin istiyor...Kim yolsuza hesap sorma beklentisini partizanca istismar ediyor, rüşveti bitirme görüntüsü altında rakip siyasetçiyi yıpratmaya, gözden düşürmeye, mümkünse bitirmeye oynuyor, görelim.
Kılıçlar madem çekildi, gerçekler ortaya çıkarılmadan kınına geri konmaz inşallah.
İçişleri Bakanlığı, bu kez atak davrandı. Aygün'ün beyanına itibar ederek derhal soruşturma başlattı, iddiaları araştırması için müfettiş görevlendirdi.
Ne ala, tez canlı davranmakla çok da iyi yaptı, Aygün'ü ikiletmemeleri umut verici bir başlangıç.
Yolsuzluk ve rüşvet gibi iddialar savsaklanmaya, ertelenmeye, geçiştirmeye gelmeyecek kadar ciddidir.
Bakanlığı, görmezden gelmediği, kulağının üstüne yatmadığı, iddiayı havada kaptığı için kutluyorum. Budur işte.
Fakat aynı ciddiyet ve ataklığı soruşturulmayı bekleyen diğer iddialar için de göstermeli değil mi?
Bülent Arınç, hükümet sözcüsü sıfatıyla Gökçek'i suçlamıştı. Paralel Yapı'ya Ankara'yı parsel parsel satmakla hem de. Ne oldu o zehir zemberek suçlamalara, aslı meydana çıkarıldı mı?
Keza, Cumhurbaşkanı Erdoğan, müteahhitlerin acımasız imar yolsuzlukları yaptığını söylemişti. O müteahhitler ve belediyelerdeki işbirlikçileri bulundu mu?
Hakeza Erdoğan, "Para nelere kadir" diyerek açgözlü sermayenin kıyılarımızı yağmaladığından yakınmıştı. Kör olası o kirli paranın kaynağı ve satın almaya kadir olduğu peşkeşçiler tespit edilebildi mi?
Sinan Aygün'ün bir sözüne gösterilen itibar dikkate alınırsa, bu ihbarlara itibar edilmemesi düşünülemez. Yanlarına kalmaması için mutlaka gereği yapılmıştır.
Ama haklarında ne işlem yapıldı, yolsuzlar yakalanıp yargıya intikal ettirildi mi, bilmek hakkımız.
Hazır duyarlılığı alevlenmişken belki bu konularda da kamuoyunu aydınlatır İçişleri Bakanlığı.
Yine mesela...
AK Partili belediye başkanlarının istifaya zorlandığı süreçte, direnenlere bakanlıktaki dosyalarından söz edilerek gözdağı verilmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yolsuzluklara bulaşanları bir kenara koyarak yola devam edecekleri söylemiyle partilileri sertçe uyarmıştı.
O dosyalar, hangi başkanları caydırmakta etkili oldu? İkna gücü yüksek çıkan dosyaların akıbetinden haber var mı?
Ya yolsuzluklara bulaştığı gerekçesiyle bir kenara konanlar...Onlardan kaçı karakola, savcılığa çekildi? İfadeleri alındı mı, suçu kanıtlananlara ne ceza kesildi?
Her bir iddianın üstünden yıllar gelip geçti, hala bir haber alınamadı. Aynı tavizsiz kararlılıkla icaplarına bakmanın sırasıdır, şimdi değilse ne zaman!
Medya ve sosyal medya mahkemelerinde görülecek, kara propaganda timlerine havale edilecek davalar değil bunlar.
Hakim ve savcı yerine geçip kendilerinden olana takipsizlikle beraat, karşıtlarına ise kafadan mahkumiyet veren, yargı dağıtıp infazını da bizzat üstlenen gözü kapalı partizan taraftarlara da bir deyimi hatırlatmak isterim.
Ecdada kulak verin biraz, ne diyordu: At elin, yük emanet, bizimki dehle çüşten ibaret.
Bir versiyonu da şöyle: At elin, torba emanet, bizim dahdahımız var.
Çıkarın taktığınız şu at gözlüklerini, kör olmayın da görün size düşeni artık.
Bağımsız ve tarafsız yargının resmi
Önce 'sahte hesaptır' dedim. Sonra 'yok canım ele geçirilmiştir'... Dün en son Yeniçağ gazetesinin sitesinde gördüğümde bile 'doğru olamaz' diye inanamadım gözlerime.
Samsun Adalet Sarayı'nda 2014'ten beri görev yapan Cumhuriyet Savcısı Ali Evcimen'in Facebook paylaşımıymış.
11. Cumhurbaşkanı Gül, eski Başbakan Davutoğlu ile eski Başbakan Yardımcısı Babacan'a pembe kız çocuğu elbisesi giydirip el ele tutuşmuş gösteren cinsiyetçi bir fotomontaj...
Partizanlık kamu görevlerinde, hele yargıda asla hoş görülemez.
Üstelik bu, partizanlığı da aşan taşkın bir militanlık, coşmuş bir fanatizm...Neresinden baksanız yenilir, yutulur olmayan bir iğrençlik...Nasıl tolere edilebilir!
Trol düzeyine dahi yakıştırılmayacak basitlikte, böyle pespaye bir partizanlıkla bir savcıyı yan yana düşünemiyorum hala.
Ben bağdaştırmasam, inanmakta zorlansam da yolunu gözlediğim ret, inkar veya yalanlama gelmedi fakat.
Hayır, yazının benden çıktığı saate dek Adalet Bakanlığı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu'ndan da bir 'kabul edilemez' tepkisi, idareten bir 'inceliyoruz' açıklaması dahi duyulmadı. Sorulduğu halde!
Sükut ikrardan mıdır?