09.10.2018 Salı
TÜRKİYE´nin bilimsel üretimde dünyadaki yerini ölçmeye çalışırken başvurabileceğimiz pek çok ölçüt var. Yapılan akademik yayınların sayısı kuşkusuz önemli bir gösterge. Bu sıralamaya baktığımızda dünya sıralamasında 19´unculuğa geldiğimizi, İran´ın ise üç basamak yukarıda 16´ncılığa çıktığını geçen hafta yazmıştık.
Ancak akademik yayınların, belgelerin miktarı tek başına yeterli bir ölçüt değil. Son tahlilde bu da niceliğe dayanan bir yöntemi esas alıyor. Niteliği anlamaya çalışıyorsak, bir yayının akademik dünyada ne ölçüde etki yaptığını da ölçmemiz gerekiyor. Buradaki etkiyi ise bir akademik yayının aldığı atıflar üzerinden okuyabiliyoruz. Buna ?atıf etkisi´ diyoruz. Bir akademisyenin çalışmasına başka bilimsel makalelerde referans verildiği oranda, o çalışmanın başarı derecesi de yukarı doğru çıkıyor.
Bu çerçevede ülkelerin performansı değerlendirilirken, yayın başına atıf faktörü üzerinden de bir sıralama yapılıyor. Peki ülkemiz bu sıralamada nerede duruyor?
*
Bunu anlatabilmek için yine daha önceki iki yazımızda kullandığımız ?SJR endeksi´ni esas alacağız. Bu endekse baktığımızda, Türkiye´nin alınan atıfların toplamını gösteren sıralamada, akademik belge ve yayınlardaki 19´unculuğun altına inerek 26´ncılığa gerilediğini görüyoruz.
SJR´nin veri tabanına göre, Türkiye´de 2017 yılında toplam 42 bin 405 akademik nitelikli ?belge´ üretilirken, bunlardan atıf alanların sayısı 15 bin 242 ile sınırlı kalmış. Bu da belge başına atıf oranında 0.36´ya denk geliyor. Türkiye´nin bu başlıktaki performansını İran´la karşılaştırdığımızda, İran toplam 54 bin 388 belgeye 0.53 atıf oranı gibi daha yüksek bir sonuç elde ediyor. İran, toplam atıf sıralamasında 17´nci geliyor.
*
Şimdi hem yayın sayısı hem de atıflar üzerinden Türkiye´nin bilimin muhtelif alanlarında ve alt kategorilerinde dünya sıralamasında nerede durduğuna bakalım.
Tıp alanıyla başlayalım. Bu alanda akademik belge toplamına ilişkin küresel sıralamada Türkiye 16´ncı geliyor. 2017 yılında Türkiye´den tıpta 15 bin 672 akademik belge SJR endeksine girmiş. Atıf alma oranı ise 0.35. Çünkü yalnızca 5 bin 490 belge atıf almış. Böyle olunca, Türkiye tıptaki atıf sıralamasında 26´ncılığa gerilemiş.
Bu alanda ?alt kategori´ olarak kardiyoloji ve kardiyovasküler tıbba bakalım. Bu kategoride, Türkiye 1.134 belge ile sıralamada 12´nci basamak gibi oldukça yüksek bir konuma çıkıyor. Buna karşılık yalnızca 398 atıf alınması, belge başına atıf oranını aşağı doğru 0.35´e çekiyor.
Türkiye bir deprem kuşağı üzerinde yer aldığına göre, jeoloji alanındaki akademik çalışmaların durumu özel bir önem arz ediyor. Türkiye, bu alanda 18´inci sırada geliyor. Toplam 357 belgeye karşılık 133 atıf, 0.37 gibi bir oran veriyor.
*
Genetik biliminde nerede durduğumuza gelince... Bu kategoride Türkiye´nin küresel sıralamadaki yeri genel ortalamasının 10 basamak kadar altına iniyor. Türkiye söz konusu kategorideki akademik belge toplamı sıralamasında 29´unculuga gerilerken, toplam 382 belgeye 0.59 atıf oranı yakalaması, göreceli olarak az ama dikkat çeken araştırma yapıldığına işaret ediyor. Kanserde ise Türkiye 260 akademik belgeyle 27´nci sırada. Atıf oranı 0.37.
Fikir edinebilmek açısından mühendislik alanına da bakalım. Türkiye, 2017 yılında mühendislikteki bütün kategorilerin toplamında 6 bin 894 belgeyle dünya sıralamasında 19´uncu konumda. Belge başına atıf oranı ise 0.47. Kategorilere göre baktığımızda, akademik yayınlarda Türkiye küresel sıralamada, inşaat mühendisliğinde 14´üncü, endüstri mühendisliğinde 17´nci, makine mühendisliğinde 18´inci ve elektrik-elektronik mühendisliğinde 20´nci basamaklarda duruyor.
*
Bu örnekleri arttırmak mümkün. Ancak bütün bu alan ve kategorilerin büyük bir bölümünde Türkiye´nin genellikle 18-20 bandı içinde bir konuma yerleştiğini görüyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bir süredir devam eden bir yöneliş bu. Örneğin mühendisliği ele alırsak, 2017 yılında akademik yayınlarda küresel sıralamada 19´uncu olan Türkiye, 2010 yılında da 19´uncuymuş. Bir ?yerinde sayma´ durumundan söz ediyoruz.
Nasıl ki kişi başına düşen mille gelirde, Türkiye ?orta gelir tuzağı´ dediğimiz bir dilim içinde kilitlendiyse, galiba bilimsel üretimde de bir süredir buna paralel bir hadise ile karşı karşıyayız. İsterseniz bunu da ?orta bilim tuzağı´ diye adlandırabiliriz.