Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

AB’ye girmek için başka ne yapalım!

Mehmet Ocaktan, 2002’lerde kabul edilen Kopenhag Kriterlerinin, AK Parti iktidarı tarafından unutulduğunu, buna rağmen AB’ye girmeyi düşündüğünü, bu da olmayacaksa, Ankara Kriterine sığınabileceğini belirtiyor.

AB’ye girmek için başka ne yapalım!

Demokrasiyi, dünya ekonomik sistemini, ticaret düzenini tersine çeviren, insan haklarını tehdit eden ABD’nin çılgın ve öngörülemeyen başkanı Trump’la birlikte ülkeler arasında da müthiş bir altüst oluş yaşanıyor. Yeni Trump şovla birlikte Amerika artık çözümün değil sorunun kendisi olmaya başladı.

Trump sadece uluslararası dengeleri bozmakla kalmıyor; ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası jeostratejik istikrarı sürdürmede oynadığı merkezi rolü de dinamitliyor, ABD ile Avrupa’nın arasını açıyor, Kanada’nın bağımsızlığına göz dikiyor.

Bir bakıma herkesin can derdine düştüğü bir süreçte, doğal olarak Avrupa da yeni bir arayış içinde. Kendi içinde saflarını biraz daha sıklaştırarak gücünü tahkim etmeye çalışıyor.

Aslında tam da bu süreçte, Türkiye için yeni fırsatların ve imkanların kapısı aralanabilir. Eğer Türkiye, ‘tam üyelik’ sürecini hızlandıracak adımlar atabilirse bu dönemin en kârlı ülkelerinden biri olmaması için hiçbir neden yok.

Ama ne yazık ki ülkeyi yönetenler hiç böyle bir havada değil. Tam aksine Trump’ın çılgın adımlarına paralel adımlar atıyor. Ama aynı zamanda Avrupa’nın arayış içinde olmasını fırsat bilerek demokratik kriterleri bypass edip çaktırmadan ‘tam üyelik’ kartını cebine koymayı da çok istiyor.

Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Şubat’ta yaptığı açıklamada “Türkiye ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı çerçevesinde Avrupa ülkeleri ve AB ile ilişkilerini ilerletmeye hazırdır” mesajı verdi ve Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu söyledi. Ama Türkiye’nin demokratik ödevleri konusuna hiç değinmedi.

Bu arada iktidar medyası da “Avrupa bize muhtaç, ayağımıza gelip yalvaracaklar” benzeri ayağı yere basmayan hayaller üfürmeye devam ediyor.

Evet hayaller Paris ama gerçekler siyasetçilerin, belediye başkanlarının, iş insanlarının, gazetecilerin hapse atıldığı bir Türkiye gerçeğine işaret ediyor.

Nitekim Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri üzerine yaptığı açıklamadaki şu sözleri, halen yaşamakta olduğumuz acı gerçeklerimizle bizi yüz yüze bırakıyor: “Türkiye’deki mevcut senaryoda, tüm hükümet yanlısı medyada, yani yüzde 90’ında söylenenler ve yorumlar var: ‘Askerî gücümüz Avrupa Birliği’ne üye olmanın kapılarını açacaktır’. Bu nedenle AB’ye üye olmanın Demirtaş ve Kavala’dan ve şimdi de İmamoğlu’ndan geçmesi dışında kestirme yolları olmadığı konusunda ısrar etmemiz gerekiyor.”

Bütün bu AB söylemlerinin, Avrupa’ya ‘büyük devlet’ havaları atmanın Avrupa Birliği’ne üye olmamızla çok fazla bir ilgisinin olduğu kanaatinde değilim. Her ne kadar AK Parti, 2002 yılında ‘Kopenhag Kriterleri’ni, hukukun üstünlüğünü hedefleyerek yola çıkmış olsa da bugün gerçekten AB’ye girmek gibi bir niyet içinde değil.

AK Parti iktidarı da çok iyi bilir ki; 15 milyonluk bir şehrin belediye başkanının, sahur vakti evinin kuşatılıp ve de terörist muamelesi uygulanarak gözaltına alınıp tutuklandığı, siyasi parti liderlerinin hapiste tutulduğu, ülkenin en prestijli iş insanları örgütünün başkanlarının polis nezaretinde sorguya çekildiği, gazetecilerin gözaltı ve tutuklamalarla korkutulduğu bir ülkenin Avrupa Birliği’nde asla yeri olamaz.

Eğer iktidarın gerçekten böyle bir niyeti olsaydı, 2004 yılında aldığı ‘tam üyelik’ kartının gereklerini hiç zaman kaybetmeden yerine getirir ve bugün başka bir Türkiye’yi konuşuyor olurduk. Ülkeyi, hâlâ tam üyelik müzakerelerini başlatan AK Parti iktidarı yönetiyor. Ama aynı iktidar, bugün bırakın AB üyeliğini Türkiye’nin etrafını kalın duvarlarla çevirerek hukukta, adalette, özgürlüklerde, insan haklarında ülkeyi hızla otokratlar ligine doğru götürüyor.

Öyle anlaşılıyor ki; bizim iktidarımız da ‘Trump kabusu’nun dünyada estirdiği otokrat rüzgarı arkasına alarak daha az demokrasi, daha az hukuk, daha az özgürlükle başarılı ve de büyük devlet olacağına inanıyor.

Biraz ironik bir yaklaşım olacak ama muhtemelen iktidar, Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmek için sadece Ekrem İmamoğlu’nu hapse atmanın yeterli olmayabileceğini, gerekirse Mansur Yavaş’ı da içeri atarak ‘Kopenhag Kriterleri’ni tam olarak yerine getireceğine inanıyor olabilir!..

Ne diyelim, hibrit demokrasimize, hukuksuzluklarımıza göz yummayan AB düşünsün... Bize göre hava hoş, ‘Ankara Kriterleri’mizle yolumuza devam ederiz.



Anahtar Kelimeler: girmek başka yapalım!

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER