Sovyet lider Stalin, 2. Dünya Savaşı sona ermek üzereyken, Kırım Tatarlarının Almanlarla iş birliği yaptığını iddia ederek sürgün emrini verdi.
18 Mayıs 1944 gecesi sadece iki saat içinde evlerinden eşyalarını dahi alamadan apar topar meydanlarda toplanan insanlar göçe zorlandı.
Hayvanların taşındığı tren vagonlarına doldurulan çocuk, kadın ve erkeklerden oluşan 423 bin kişi, haftalarca açlık, susuzluk ve hastalıkla süren yolculuk yaptı.
Yolculuğun sonunda 423 bin kişiden, 195 bin 371 kişi hayatını kaybetti, geri kalanlar ise Rusya topraklarına dağıtıldı.
2. Dünya Savaşı’nda, Almanlar; Doğu Avrupa’dan çekilen Rusların peşinden ilerledi.
Bu sırada ise savaşa girmeyen Türkiye’de İsmet İnönü ve tek parti dönemi yılları yaşanıyordu.
Dönemin meşhur Cumhuriyet gazetesi ve başyazarı Nadir Nadi, Nazizme övgüler yağdırarak Almanların yanında savaşa girilmesini savunuyordu.
Dönemin Hükümeti, Kırım’da yaşayan Tatarların Alman ordusuna destek vermesini ve Nazi ordusuna kılavuzluk etmesi için bir askeri birlik kurulmasına yardımcı olur. Bu birliğe Mavi Alay adı verilir.
Kırım Tatarlarının acı kaderi bu noktadan sonra başlar. 1942 yılı sonlarına doğru Almanlar bütün cephelerden yenilgiyi kabul ederek çekilmeye başlar.
Bu geri çekilmede 10 binlerce Müslüman meşakkatli yolculuktan sonra Avrupa’ya gelir ve nefes aldıkları ilk yer İtalya’nın Pazulla bölgesidir.
Burada fazla barınamadan Avusturya’ya göç etmek zorunda kalırlar. Avusturya’nın Karnten bölgesinde Ober Drauburg çevresinde Drau nehri kıyısında oluşturdukları çadırlarda yaşamaya başlarlar.
Talihsizlik peşlerinden kovalar ve Avusturya işgalinde görevli 8. İngiliz ordusuna esir düşerler.
İngilizler, 28 Mayıs 1945 yılında esir Tatarları, Sovyet Birliği›ne teslim etmek zorunda olduklarını fakat Moskova›dan öldürülmeyeceklerine ait güvence aldıklarını açıklar.
Rus konvoyları esirleri almak için kamplara gelmeye başladığında, Kırım Tatarlarının ya Ruslara teslim olmak ya da intihar seçeneği kalmıştı.
1945 yılının baharında tarih çok acı bir gerçeğe şahitlik ediyordu.
Drau Nehri’nin azgın sularına kadınlar kocalarıyla, çocuklarıyla el ele dua ve çığlık sesleri karışımıyla atlayarak intihar ettiler.
Bir haftada, 3 bin insan intihar etti. 4 bin kişi ise tren vagonlarına bindirilerek, Türkiye üzerinden Rusya’ya yola çıkarıldı.
Trendeki Kırım Tatarları, Türkiye topraklarına girdiklerinde çok büyük bir umut içerisindeydiler.
Edirne’den itibaren tek umutları vagonların havalandırma pencerelerinin açılması ve bu sırada vagonlardan atlamaları sonucunda Türk yetkililerinin kendilerine yardım edeceğiydi.
Edirne’den Kars’a doğru tren yol almaya başladığında maalesef ne kapılar ne de pencereler açılmıştı.
Ankara bir yandan Rus baskısı diğer yandan son anda müttefiklerin yanında yer alabilme, saf tutma siyasetini Londra üzerinden kabul ettirme telaşındadır.
Esir Tatarların durumu ise ikinci plandadır.
Tren Kars’a doğru yaklaşırken, vagonlarda bulunan insanlar, muhafız askerlere, “Ne olur bizi vurun Ruslara teslim etmeyin” çığlıklarını atıyordu.
Ankara’dan subaylara verilen kesin emir bellidir. Tren Kars’ın Serder Abad Kızıl Çakçak baraj gölüne yaklaştığında kırılan vagon kapılarından 2 bin Kırımlı bu kez göle atlayarak intihar eder.
Rus sınırına gelindiğinde 2 bin kişi Rus askerlerine teslim edilir ve Türk muhafızların gözü önünde teslim alındıkları yerde hemen infazları gerçekleşir.
Mavi Alay’ın infazı rapor edilir ve tutanaklara geçer.
O gün bugündür Türkiye’de Mavi Alay hadisesi tutanakla, belgeyle açıklanmamıştır.
Avusturya şahitlik ettiği katliamın anısına Oberdrauburg bölgesi İrschen köyünde bir anıt inşa ettirmiştir.
1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtta, Almanca olarak; “Burada 1945 yılının 28 Mayıs’ında 7 bin Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın idealine kurban gittiler.
Bu dikilen taş, binlerce isimsiz Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7 bin kişilik tek mezar taşıdır” yazılıdır.
Türkiye; Mavi Alay tutanakları ve belgesini kamuoyu ile paylaşmalı, Kars’ta da bir sembol anıt oluşturmalıdır.
Bu vesileyle bir kez daha 1944 sürgününde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum…