Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın Türk tipi cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmeyi açıkça taahhüt etmesi gerek
Yüzüklerin Efendisi filminde yüzüğü parmağına takanların nasıl da başı dönüyordu.
Yüzük, vadettiği bütün o kudret ve iktidarla, en masum insanlar için bile ayartıcı, baştan çıkarıcıdır.
Güç, iktidar, herkesi belli ölçülerde ayartır.
Kiminin iç dengeleri çok kuvvetli, hayatta tatmin alanları çok çeşitli olduğu için bu baştan çıkarıcılık mutedil olabilir.
Kimisi ise, bütün yoksunlukların, bütün eksikliklerin telafisini iktidarda görür; iktidar sihirbazın tılsımlı dokunuşu gibi, hayatta kendini yoksun hissettiği her şeyi, o tacı kafasına takar takmaz ona bahşedecektir.
İktidarı tılsımlı dokunuş olarak görenler, toplumlarının başlarına en büyük dertleri açanlar oldular her zaman.
Kardeşlerini katletmekten, şehirleri, medeniyetleri yerle bir etmekten, savaşlar çıkarmaktan, insanlığa bin bir türlü acılar çektirmekten geri durmadılar.
Bütün bu yaşananlardan ders ala, ala, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi kurumlar ulaştık.
İster mutedil, isterse ihtiraslı olsunlar, insanlık iktidar sahiplerinin, belli kurumlarla, kurallarla çevrelenmesi, sınırlanması gerektiğini öğrendi.
Popülizm çağında, bu derslerin bazıları unutulmuş gibi duruyor.
Yeniden hatırlanacak, yeniden öğrenilecektir.
Peki Türkiye AK Parti iktidarının çeyrek asra yaklaşan iktidarından ne öğrendi?
Gücün asla tek bir elde toplanmaması gerektiğine ilişkin dersi hepimiz aynı derinlikle kavrayabildik mi?
Bana pek öyle gelmiyor.
Tayyip Erdoğan gitsin, her şey düzelecek diye düşünen hatırı sayılır bir kesim var Türkiye’de.
Yeni bir Toplumsal Sözleşme üzerinde anlaşamazsak, ışıltılar saçan bu yüzük, bir başkasının eline geçti diye huzur bulabilecek değiliz.
Belarus Başkanı Lukaşenko Milli Görüş hareketinden gelmiyor; Macaristan Başbakanı Orban siyasal islamcı falan değil ama oralarda da bizdekinin tıpa tıp aynısı şeyler oluyor.
Çünkü kurumlar zayıflamış; hukukun üstünlüğü aşınmış, güç tek bir kişinin elinde toplanmış.
Bütün bunları hatırda tutup, Türkiye’de son günlerde yaşanan tartışmalara bakalım.
Muharrem İnce’nin yeni bir parti kuracağı iddiaları büyük bir tartışma yarattı.
Kendisine ağır suçlamalar yöneltenler de oldu.
İnce, parti kurmayacağını, bir “yola çıktığını” söyledi.
Fransız Cumhurbaşkanı Macron gibi, herhangi bir parti adına değil, bireysel olarak çıkıp Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmayı tasavvur ettiği anlaşılıyor.
Kimileri, Muharrem İnce’nin yapması muhtemel böyle bir hamleyi “stratejik” olarak yanlış buldukları için eleştireceklerdir.
Yani başarı şansı düşük olduğunu düşündükleri için.
İktidar da, Muharrem İnce’nin CHP’yi zayıflatmaktan başka bir şey yapamayacağını düşünüyor olmalı ki medyası İnce’ye büyük “teveccüh” göstermeye başladı.
Bence mesele İnce ya da başka birisi değil.
İster, bütün muhalefetin ortak adayı olsun, isterse tek başına çıkıp aday olsun, bir dahaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın, Türk tipi cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmeyi açıkça taahhüt etmesi gerekiyor.
Sadece başarıya odaklananlar, Erdoğan gidince demokrasinin otomatikman restore edileceğini söyleyeceklerdir.
Kimse kusura bakmasın, ister İnce, ister Mansur Yavaş, ister Meral Akşener, ister İmamoğlu veya başka kim olursa olsun, seçildiğinde cumhurbaşkanlığının mevcut yetkilerini kullanacağını söylüyorsa, daha o yüzüğü takmadan, onun ayartıcı etkisi altına girmiş demektir.
Demokrasi Türkiye’de can çekişiyor. Bir süper kahraman gelip onu hayata döndürecek falan değil.
Aksine, artık “süper kahramanlar” beklemekten kurtulup, kurallar ve kurumlar üzerinde anlaşmaya varmamız gerekiyor.
Yüzüğü uzaktan görmek bile, insanların başını döndürüyor.
Muharrem İnce, “parti kuracağına turşu kur,” dediği için Yaşar Okuyan’a dava açacakmış.
Sadece önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı olmak bile, siyasal eleştirilerde, hakaret görmek gibi bir baş dönmesine yol açıyorsa, bir de o yüzük ele geçirildiğinde neler olacağını bir düşününün.
Cumhurbaşkanına hakaret ediyor diye, bugünkü muhalif beş bin kişi yerine, yarın İnce’ye muhalefet eden bir başka beş bin kişiye dava açıldığında Türkiye’de bir şey değişmiş mi olacak?
P24 Blog