Mehmet Barlas haklı. Sabah’taki köşesinde dün, ‘dış siyasetin karmaşasında boğulursanız varılan anlaşmadan kimin kazançlı çıktığını bulamazsınız’ diyordu.
Uzlaşmalarda, her tarafın hissesine bir kazanç payesi düşer. Kazanan tek taraf değildir, kazanç da teke indirgenemez, ortak çıkar söz konusudur, amenna!
Ama şunu da ekliyor Barlas, kafanız karışık değilse Türkiye’nin kazandığını görürsünüz. Haliyle, bu başarıdan ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutluyor da...
Barlas’ın eksik bıraktığı ‘kazanç’ ortaklarının tam listesini Hürriyet’te Ertuğrul Özkök tamamlıyordu. Hem de derece sıralamasına sokarak: Birinci kazanan Putin, ikinci sırada Esad geliyor...
Türkiye’nin de istediğini aldığına Özkök’ün şüphesi yok, Cumhurbaşkanı Erdoğan ona göre de tebriği hak ediyor.
Ancak duayenleri okuduğunuzda dikkatinizden kaçmıyor; saydıkları ortak kazananlar arasında iki isim yok: Biri Trump. Diğeriyse Trump’ın tivitlerinde sık sık ‘General Mazlum’ lakabıyla anılan YPG’nin başı Mazlum Kobani.
İsimleri ya unutulmuş ya da kaybedenler tarafına yazılıyor. Fakat bu ikili, her vesileyle kendilerini kazananlar arasında zikretmiyor mu! Döne döne birbirlerini kutlamaktan, binbir cilveyle birbirlerine teşekkür etmekten bir hal oldular.
Alınmamasına, gücenmemesine o kadar özen gösteriyor ki Trump...Suriye bahsinde ‘sevgili, muhteşem General Mazlum’unun adını geçirmeden Türkiye’yle ilgili konuşamıyor neredeyse.
Türkiye ile Rusya’nın Soçi’de anlaşmasına, kendi anlaşmış kadar sevindiğini mi söyleyecek! Trump, kutlama mesajlarının bir yerine, punduna getirip mutlaka ‘General Mazlum’a atılacak bir çiçek de sıkıştırıyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonda mı görüşecek, Beyaz Saray’a davetini mi yineleyecek! Trump, ne yapıp ne edip yeni gözdesi ‘General Mazlum’u da bağlatıyor, onu da en kısa sürede Washington’a beklediğini, yolunu nasıl hasretle gözlediğini filan iletiyor.
Trump görmek için can atar da ‘General Mazlum’ geri mi kalır, ikiletmiyor. O da giderek alevlenen bu flörtte muhatabına karşı boş olmadığını dosta, düşmana zevkle hissettiriyor.
Ayrıca, iki taraf da bir yandan Putin’le cilveleşiyor ve bunu sorun etmiyorlar. Kıskançlık kaprisleri ne gezer! Bilakis, üçüncü taraf olarak Moskova’yı ilişkilerine dahil etmekten ziyadesiyle hoşnutlar, birlikte gül gibi geçinip gidiyorlar.
Bu üçlü yakınlaşmayı, ‘General Mazlum’u terörden kırmızı bültenle arayan Türkiye’nin çekemeyeceğini bilmezmiş gibi, ‘kıskanan çatlasın’ nanikleri yapmıyorlar mı bir de!
Sıkılmadan, uluorta, göze sokarak yaşıyorlar münasebetlerini.
‘General Mazlum’u kapışamıyor, paylaşamıyorlar. Moskova’nın da yükselen yıldızı pozlarında.
O da “Türkiye’yi durdurduğunuz için teşekkür ederim” cümlesiyle iki tarafın gönlünü birden hoş tutmayı iyi biliyor.
‘Türkiye yanlış anlar, ne biçim konuşuyorsun’ demeden alıp kabul ediyor muhatapları, hatta çanak tutup tadını bile çıkarıyorlar bu iltifatın.
Karşılıksız bırakılmayan hangi ilan-ı aşk coşup şımarmaz ki!...
Trump’la telefonu kapatıyor, Rusya Savunma Bakanı’na görüntülü bağlanıyor ‘General Mazlum’. Sonra da Ruslar, nasıl paslaştıklarını, aralarından nasıl su sızmadığını TV’den teşhir edebiliyor.
Barış Planı Harekatı bitmiş olabilir ama propaganda savaşları daha yeni başlıyor. Avantaj üstünlüğünü YPG’ye verenlerse Ankara’nın hiç yabancısı değil.
‘General Mazlum’u böyle parlatanlar, kazanç ortakları Türkiye’ye kazık atmış olmuyor mu bu durumda? Sadece soruyorum.