LEONARD FAYTRE(*)
7 Şubat Perşembe günü İtalyan Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio´nun Fransa´da ?Sarı Yelekliler?le buluşmasının ardından Paris, İkinci Dünya Savaşı´ndan beri ilk defa İtalya´daki Fransız büyükelçisini geri çağırdı. Bunun ardından İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Emmanuel Macron´u olağanüstü bir görüşmeye davet etti. Bu olaylar iki ülke arasında son aylarda artan gerginliğin bir neticesi.
2008 ekonomik krizinden itibaren AB´nin tavsiye ettiği kemer sıkma politikalarını uygulamasına rağmen ekonomik durgunluk ve işsizlik sorunlarını çözememesi yüzünden İtalya´da AB kurumlarına ve merkez partilere olan güven sarsılmış durumda. Bu sürecin neticesinde İtalya´da sistem karşıtı, aşırı milliyetçi bir hükümet kuruldu. 2018 genel seçimlerinden sonra (aşırı sağcı) Lig Partisi´yle (popülist) 5 Yıldız Hareketi arasında koalisyon kurulması, Macron hükümeti tarafından bir tehdit olarak tanımlanmıştı.
Bu kapsamda Paris ve Roma arasındaki en son söz düellosu, daha derin anlaşmazlıkların bir yansıması olarak değerlendirilmeli. Fransa-İtalya ilişkilerinin bozuluşunun yedi önemli göstergesi var.
Siyasal cephe: Liberallere karşı milliyetçiler
Emmanuel Macron 26 Mayıs 2019 seçimlerini ?liberaller ve milliyetçiler arasındaki bir düelloya? benzetmek için her zamankinden daha fazla çaba harcıyor. Fransa cumhurbaşkanı, Avrupa yanlılarını ?eski kıtanın? aşırı sağcı güçlerine (Fransız Marine Le Pen, Macar Viktor Orban ve İtalyan Matteo Salvini) karşı örgütlemek istiyor. Son zamanlarda Macron´un bu doğrultuda İtalyan hükümetini ?popülist bir tehdit? olarak adlandırarak Lig Partisi ve 5 Yıldız Hareketi´ne karşı çok sert eleştirilerde bulunduğu bilinen bir gerçek.
Aslında İtalyan popülist/milliyetçi ideolojisi ve Macron´un neo-liberal ideolojisi birbirlerini besliyor. Salvini ve Di Maio Macron´un neo-liberalizminin eksikliklerini hedef alarak kendi popülizmlerini savunurken, Macron İtalyan hükümetinin popülizminin zararlarına işaret ederek kendi liberalizmini meşrulaştırmaya çalışıyor. Başka bir ifadeyle, birbirlerini hem iç hem de dış politikada düşman olarak tanımlayarak bundan siyasal kazanç sağlıyorlar.
Libya´daki vekâlet savaşı
Muammer Kaddafi´ye karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun başında bulunan Fransa, Birleşmiş Milletler´in izniyle 20 Mart 2011´de Libya´yı bombalamaya başlamış ve birkaç ay sonra da Kaddafi´nin öldürülmesine sebep olmuştu. Silah dağıtımı, bölgesel terör örgütlerinin güçlenmesi, iç savaş ve insan ticareti gibi nice feci neticelere sebep olarak gösterilen Kaddafi´nin düşmesi, Libya´nın bölünmesi sonucunu doğurdu. Başkenti Trablus olan Batı Libya´da Kaddafi muhalifi ve BM tarafından meşru hükümet olarak tanınan Faiz es-Serrac hâkimken, başkenti Bingazi olan Doğu Libya´da ise Kaddafi´nin eski komutanı ve Mısır, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen bir askeri güce sahip olan ve bölgedeki petrolü kontrol eden Halife Hafter hâkim olmuştu. Libya´da ayrıca, bu iki lider dışında, çok sayıda kabile, mafya ve terör örgütü bulunuyor.
Fransa yakın bir zamana kadar, dışişleri bakanlığının desteğiyle Faiz es-Serrac´a resmi seviyede diplomatik ve askeri destek verirken, Fransız savunma bakanlığının iradesiyle de Halife Hafter´e gizlice askeri yardım sağlamıştı. Macron cumhurbaşkanı olunca eski Savunma Bakanı Le Drian Dışişleri Bakanı olmuş ve Fransa´da 25 Temmuz 2017´de es-Sarrac ile Hafter´in de bulunduğu bir toplantı düzenlenerek yeni ateşkes konusunda anlaşılmıştı. Toplantı ile Libya´da büyük bir koalisyon kurulması ve teröre karşı Hafter´in askeri gücüyle sınırları kontrolü ve petrol kaynaklarından resmen istifadesi hedeflenmişti. Fakat bu toplantı Libya´nın eski sömürgeci gücü olan İtalya´yı rahatsız etti. Göçmen sorunuyla en çok mücadele eden ve ENI-Agip Petrol şirketinin güvenliğinden endişe eden İtalya, rahatsız olduğu konularla ilgili müzakerelerde bulunma isteğini bildirdi.
Göçmen politikası
Macron 12 Haziran 2018´de Aquarius gemisindeki 630 göçmeni kabul etmeyi reddeden İtalyan hükümetinin ?aşırı pragmatizmini? ve ?sorumsuzluğunu? kınadı. Macron´un Parti Sözcüsü Gabriel Attal, İtalya´nın bu tutumunun ?mide bulandırıcı? olduğunu belirterek eleştirinin dozunu daha da artırdı. Fakat Paris de Aquarius gemisindeki 630 göçmeni kabul etmedi. Zira Fransız hükümeti, her ne kadar İtalyan hükümetine karşı göçmenlik konusunda sert söylemlerde bulunsa da pratikte daha makul bir politika uyguluyor değil. İtalyan Konseyi Başkan Yardımcısı Luigi di Maio ise 20 Ocak 2019´da Fransa´yı, Afrika kıtasının kaynaklarını yağmalayarak Akdeniz´deki göçmenlerin trajedisinden sorumlu olmakla suçladı.
7 Şubat 2019´da İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini ?Fransız sınırındaki göçmenlerin İtalya´ya geri gönderilmesinin durdurulması? çağrısında bulundu. Salvini´ye göre, Fransız polisi 2017´den beri 60 binden fazla göçmeni İtalya´ya gayriresmi bir şekilde geri göndermişti.
Afrika politikası
20 Ocak 2019´da İtalyan Konseyi Başkan Yardımcısı Luigi di Maio Fransa´yı Afrika´nın kalkınmasını önlemekle ve Afrika ülkelerini sömürgeleştirmeye devam ederek nüfuslarını yoksullaştırmakla suçlamakla kalmadı; buna karşılık olarak Avrupa Birliği tarafından Fransa´ya yaptırım uygulanması gerektiğini de savundu. Di Maio Afrika kıtasının kaynaklarını yağmalayan Fransa´nın, göçmenlerin Akdeniz´de yaşadığı trajedilerden de sorumlu olduğunu ifade etti. Paris´e göre ise İtalya kendi sömürgeciliğini görmezden gelerek başkalarının sömürgeciliğini kınamakta.
Sarı Yelekliler
7 Ocak 2019´de İtalya Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio ?Pes Etmeyin!? çağrısı yaparak Sarı Yeleklilere destek verdiğini açıkladı. Ayrıca Di Maio 5 Şubat günü Paris bölgesinde Sarı Yeleklilerden bir heyetle görüştükten sonra Twitter´dan ?Değişim rüzgârı Alpleri geçti. Tekrar ediyorum: Değişim rüzgarı Alpleri geçti? açıklamasını paylaştı. 6 Şubat´ta Fransa Dışişleri Bakanlığı bu görüşmenin ?kabul edilemez bir provokasyon? olduğuna yönelik bir açıklama yaptı. Son olarak Paris 7 Şubat Perşembe günü, Di Maio´nun Fransa´da Sarı Yeleklilerle buluşmasının ardından, Fransa İkinci Dünya Savaşı´ndan beri ilk defa İtalya´daki Fransız büyükelçisini geri çağırdı.
Ticari anlaşmazlıklar
Lyon-Torino Hızlı Tren Projesi: Fransız hükümeti, Lyon-Torino arasındaki seyahat süresinin yarıya inmesini sağlayacak yüksek hızlı tren projesini gerçekleştirmek istiyor. Ancak proje, İtalyan hükümetinin, projeyi destekleyen Lig Partisi ile kamu fonunun israf edilmesini kınayan 5 Yıldız Hareketi arasında kalmasından dolayı askıya alınmış durumda. Eğer İtalya bu projeden ayrılırsa, İtalya´ya yönelik 2,8 ila 3,5-4 milyar avroluk bir ceza uygulanması bekleniyor.
STX Fransız Tersanesi: Fransa Cumhurbaşkanı Macron, STX Fransız tersanesinin çoğunluk hisselerinin İtalyan tersanesi Fincantieri´ye geçmesini engellemek için, tersaneyi geçici olarak kamulaştırma kararı almıştı. Fakat 4 Şubat 2019´da Trieste merkezli İtalyan grubuyla, hisselerinin yüzde 50´sine sahip olması ve yüzde 1´inin ise Devlet Katılımları Ajansı (APE) tarafından temsil edilen Fransız devletine borç verilmesi konusunda anlaşıldı.
İtalyan solcu teröristlerin İtalya´ya iadesi
Eski Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterrand 1985´ten itibaren (Komünizm İçin Silahlı Proleterler (PAC) örgütünün üyeleri de dâhil olmak üzere) eski solcu İtalyan teröristlerin mülteci olarak Fransa´ya kabul edilmesine izin vermişti. Bu militanların bazıları hâlâ Fransa´da yaşıyor. İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini bu aşırı solcu eski militanlarının İtalya´ya iade edilmesi çağrısında bulunuyor.
Fransa ile İtalya arasında her ne kadar tarihi ve sağlam bir dostluk olsa da, siyasal ve ekonomik gerginlikler nedeniyle, mevcut anlaşmazlık ciddi bir diplomatik krize dönüşmüş durumda. AB karşı karşıya olduğu krizlere kısa vadede çözümler üretemediği takdirde, üyeleri arasında benzer diplomatik krizlerin ortaya çıkması ve AB´nin dengeleme sisteminin ve neo-liberal düzenin daha fazla sarsılması kuvvetle muhtemel.
(*)Çalışmalarında siyaset teorisi ve Fransa´nın uluslararası ilişkiler ve göç politikaları konularına odaklanan Léonard Faytre SETA Avrupa Çalışmaları Bölümü´nde araştırmacıdır.