Başımı avuçlarımın içine aldım düşünürüm… Ve zihnimde binlere soru canlanıyor… Bir avuç ırkçı faşist yeryüzünün hâkimliğine soyunurken nasıl olur da Müslümanlar onurlarının çiğnenmesine müsaade edebilirler? Omurgası hak ve adalet gibi asli değerlerden müteşekkil olan bir dinin müntesipleri nasıl olur da işler yolundaymış gibi davranabilirler? Duygularımla aklım arasında gidip geliyor ve bu vahim durumu bir türlü kabullenemiyorum…
Düşünüyorum… Tarihin karanlık yüzü, şer güçler bilim ve teknolojide büyük bir yol kat ederken, Müslümanlar bu hususta neden kayda değer bir çalışma ortaya koyamadılar? İslam toplumlarının liderleri neden küresel güçlerin eteklerine tutunarak taviz üstüne tavizler verirler? Bütün bu sorular zihnimin sokaklarında seyir ederden, Müslümanların inanç ve kardeşlik ilkelerini zedeleyen ayrıştırıcı ve dışlayıcı tavırları ile karşılaşıyorum. Cenneti garantilemişçesine kasılan sözde hocalarımızın en büyük derdi oldu Kasım Süleymani’nin ahiret yurdundaki durumu. Kardeşim ebedi âlemde kulların durumu hakkında karar verecek olan Allah’tır peki size ne oluyor ki kendinize paye biçip ahkâm kesmeye devam ediyorsunuz…
Süleymani suikastının üzerinden neredeyse bir yıl geçti fakat bizimkiler Amerikan zihniyetinden daha Amerikancı olup birbirlerine kin kusmaya devam ediyorlar. Yok Ankara büyükelçilikte düzenleyecek anma programına nasıl olurmuş da Saadet Partisi’nden kişiler katılabilirlermiş, ölen kişi cehennemlikmiş, gittiği yer belliymiş… Adam ölmüş ama bizim sofi takımı dünyayı kan gölüne çeviren karanlık zihniyete karşı kuzu kesilirken, bu tarafa kin ve öfke kusmaya, ağza alınmayacak hakaretler yağdırmaya devam ediyorlar. Düşünüyorum… Acaba bu insanlar vicdani hassasiyetlerini tamamen yitirdiler mi? Akıl, izan, vicdan yok mu bunlarda? Bu kardeşlerimiz tekfircilik dışında bir şey bilmezler mi? Bu ne kadar lüzumsuz bir tartışma?
Kabul etmeliyiz ki, ülkemizde yapılan bu tür tartışmalar tamamen spekülatif haberlerden, maksatlı olarak üretilmiş dedikodulardan ibaret. Mezhepsel önyargılarla hareket eden malum kesim, karanlık zihniyetlerin medya ayağı tarafından servis edilen haberleri, hiç araştırmadan alıyor ve çatışmacı tavırları ile bilinçsiz kitleleri etkilemeye devam ediyorlar.
Burada ABD’nin İran üzerinde kurduğu baskılardan, uyguladığı ambargolardan ve Suriye’de yaşanan çatışmalarda kimin hangi safta yer aldığından bahsetmek, bu hususlara değinmek istemiyorum. Ancak Müslüman halklarla ilişkilerimizi İslam’ın öngördüğü bir yaklaşım ile değil ABD ve Siyonizm’in belirlediği bir dil üzerinden sürdürdüğümüzü ve kardeşlik bağlarımızı kopardığımızı ifade etmek istiyorum ki, bugün bu durum İslam toplumlarının en büyük sorunu haline gelmiştir.
Bilinçsiz kitleleri peşlerinde sürükleyen bazı hocalarımıza şöyle bir soru sormak isterim: Hayatta olmayan bir kişiyi yerden yere vurmanın acaba kime ne faydası var? Bu çatışmacı dili kim ihraç ediyor? Kasım Süleymani ile buluşabileceğiniz ortak bir noktanız olmasa dahi, kim olursa olsun küresel çetelerin karşısında yer alan kişi ya da kişilerin yanında yer almanız gerekmez mi? Ama buna cesaret edemezsiniz, çünkü söylemlerinizi ve düşünce kalıplarınızı küresel odaklar belirliyor ve siz birbirinizi yerden yere vurup tekfir ederken, İslam’ın düşmanlarına karşı müsamaha gösteriyor, onların önünde eğiliyorsunuz. Allah aşkına siz nasıl Müslümansınız?
Irkçı emperyalizme karşı direnen kişi ya da kişiler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar en azından gönlümüz onların yanında olmalıdır. Bu karanlık zihniyetlere ve onların yeryüzünde ektiği zulme karşı çıkanların kim olduğu değil kimin karşısında yer aldıklarına bakmak ve adalet için çaba gösteren her hareketi desteklemek gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki, burada bölgeye yerleşen ABD ve Siyonizm’in güçleri projelerini hayata geçirebilmek için işgaller yapıyor, bu gücün karşısında yer alan kişi ise ABD güçleri tarafından katlediliyor. Buna sevinen ahmağın, bölgesel denklemlerin neyin üzerine kurulduğundan, yaşanan çatışmaları kimin kaşıdığından zerre kadar haberdar olmadığını ve ağır bir gaflete düştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.
İslam coğrafyasının parçalanmasında ve düşmanın hedefi haline gelmesinde Müslümanların saplandıkları tekfircilik hastalığının büyük etkisi var. Müslümanların düştükleri yerden kalkıp yaralarını sarabilmeleri için ilk evvela bu ayrıştırıcı, ötekileştirici tavırlarından vazgeçip kardeşlik ekseninde bir araya gelmeleri gerekir. Fakat bu yakın tarihte pek de mümkün görünmüyor. Bilmiyorum siz ne düşünürsünüz.