Türkiye uzunca bir süredir istediği bir şeyi elde etti. Suriye sınırında genişliği ve derinliği henüz tam olarak belli olmasa da güvenlik endişelerini giderebilecek yapıyı kurmak için inisiyatif geliştirmesine karşı çıkan NATO müttefiki Amerika’yı ikna etti. Amerikalılar belli ki bu bölgenin oluşmasında ne köstek olacak, ne de destek. Ama eğer onlarla vardığımız mutabakatın sınırları ötesine geçecek olursa bize karşı –dediklerine göre- ekonomik yaptırım uygulayacaklar.
Verdikleri şartlı rıza da karşılıksız değil. Bölgedeki kamplarda ve hapishanelerde tuttukları IŞİD militanları, onların çocukları ve aileleri için çözüm üretmemizi bekliyorlar. Henüz bu çözümün nasıl gerçekleşeceğini, PYD kontrolü altında bulunan bölgelerden insanların ne şekilde çıkartılacağını bilmiyoruz. Muhtemelen devir-teslim bir koordinasyon sonucunda olacak, belki de kurulacak özel mahkemelerde bazıları yargılanacak.
***
IŞİD’liler sorunu da, Amerika’nın ikircikli tutumu da, PYD’nin elindeki silahların miktarı da dikkate ve ciddiye alınması gereken türev sorunlar olarak Türkiye’nin karşısında duruyor. Rusya ya da bir başka ülkenin PYD/PKK ile ittifaka girip girmeyeceğini kestirmek de güç. Trump’ın ne yapacağını, Amerikalıların başkanlarının verdiği söze uyup uymayacağını bilmek de öyle. Ayrıca AB’den de tahmin etmediğimiz bir tepki gelebilir.
Ancak şurası gerçek ki, Türkiye uyguladığı baskıyla, aldığı askeri ve diplomatik inisiyatiflerle, güvenliği için önemli olan bir adımı diğer alanlardaki çıkarlarına zarar vermeden attı. Yıllardır kayıtsız şartsız PYD’yi destekleyen ABD’yi Suriye sınırımızda güvenli bir bölgenin kurulmasına ses çıkartmamaya, tepki göstermemeye ikna etti. Kabul edelim ki, bu önemli bir aşama ve varılmaya çalışılan hedef açısından düşünüldüğünde de önemli bir başarı.
Bu başarının pekişmesi için Türkiye’nin yine aynı titizlikle hareket etmesi, güç kullanımını, güç kullanım tehdidinde bulunmayı ve gerekirse ittifak değiştirme uyarısını ayarında yapması gerekiyor. Bundan sonra çok daha etkili bir diplomasiye, beklentilerimizi çok daha etkin bir şekilde anlatmaya ihtiyacımız var. Bana öyle geliyor ki önceliğimiz çatışma değil gireceğimiz bölgeden PYD/PKK’nın çıkmasını diplomatik yollardan sağlamak olmalı.
Türkiye PYD ile çatışmadan da bu bölgedeki varlığını tescil edebilir. Çatışmanın ABD’nin de çıkarlarına hizmet etmeyeceğini hatırlatmasında yarar olabilir. Unutmayalım ki amaç güç kullanmak değil, belli bir alanı kontrol altında tutmak. Gerekirse tabii ki güç kullanılabiliriz ama tehditle arzuladığımız sonucu elde edersek, yerinden edilmiş, savaştan kaçmış insanların yerleşeceği, barış içinde yaşayacağı bir bölge yaratabilirsek neden güç kullanalım?
Bu bölge benim görebildiğim kadarıyla bir yandan Türkiye için “tampon” işlevi görecek, diğer yandan da Suriye sorununun çözümünü kolaylaştıracak. PYD’nin kontrol ettiği bölgeyle Türkiye arasında yeni bir demografik alan yaratmaktan, rejimle uzlaşması-barışması kuşaklar alacak ve muhtemelen Türkiye’nin etkin garantisi olmadan yeniden Suriye’ye dönmeyecek insanları ülkelerine entegre edecek bir projeden söz ediyoruz.
***
Böylesi bir projenin gerçekleşmesi için bizim tüm tarafların sürekli yenilenen rızasına, mali, siyasi, hatta askeri desteğine ihtiyacımız var. Bu desteği de dünyaya çıkarların kesiştiği bir noktada durduğumuzu anlatarak alabiliriz. Şimdiye kadar gelen ve gelmeyen reaksiyonlar anlatabildiğimizi, nerede durduğumuzu bir ölçüde fark ettiklerini gösteriyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda oluşabilecek kaygıları da muhtemelen Adana Mutabakatı temelinde çözebiliriz.
Ancak önümüzde zor bir süreç var. Bölgede çatışan çıkarların hepsini dengelemek hiç kolay değil. Muhatabımız Amerika’nın başkanın geleceği de belirsiz. Trump her geçen gün daha da fazla zorlanıyor. Ukrayna ve Çin ile yaptığı pazarlıkların onu başkanlıktan etmesi olasılığı güçleniyor. Kendini ve siyasi kariyerini korumak için Türkiye’yi feda etmesi bile mümkün. Ayrıca tüm bunlar Türkiye’nin yumuşak gücünün çok da fazla olmadığı bir zaman diliminde gerçekleşiyor…