İlahiyatçı Yazar Mehmet Göktaş Analiz Etti...
Başlığımıza girmeden önce konuyla alakalı başka bir giriş yapalım.
İnsan kazanma adına masa başında söylenen bir söz vardır;
“Herkes bir kişi kazansa...”
Motivasyon ve harekete geçirme adına söylenmiş bu sözün gerçekte fazla bir karşılığının olmadığını biraz geç öğrendim.
Genel olarak söylüyorum, gazetemize, dergimize abone bulma, derneğimize yeni üyeler kaydetme, cemaatimize adam kazanma, nihayet partimize birilerini dahil etme adına söylediğimiz veya duyduğumuz bir teşvik sözü.
Eğer bunun gerçekleşeceğini var sayarak bir hesap yapacak olursak müthiş bir şey, mevcut sayımızın bir anda katlanıverdiğini görürüz.
Fakat hesabın hiç bir zaman böyle gitmediğine şahitlik ediyoruz.
Aslında gençliğimizin heyecanlı yıllarında bu gerçeği bir ağabey söylemişti de duymazlıktan gelmiştim. Heyecanlı bir toplantımızda “Herkes bir kişi kazansa” demişti bir kardeşimiz, bizden büyük ve tecrübeli bir ağabey tebessüm ederek;
“Tamam, sen bir kişiyi kazanırsın amma, filan kardeşimiz de dokuz kişiyi kaçırır” demişti ve aslında söylediği doğruydu.
Başlı başına, ayrıca ele alınması gereken bir konu ama; bizden dolayı İslam’dan uzaklaşan kişilerin olup olmadığını düşünmemiz gerekmez mi? Öyle ya, boşuna mı “nefret ettirmeyin” diye uyarılmamız?
Bugünlerde siyaset dünyasının bir başka can simidine sarıldığını izliyoruz; rakiplerimizin bölünmesi.
İktidar cenahında yazıp çizenlerin Muharrem İnce’nin yeni bir parti kuracağı haberine kendilerini kaptırdığı gibi, o kadar olmasa da karşı taraf da İstanbul Sözleşmesinden kaynaklanan kutuplaşma üzerine atlayıvermiş durumdalar.
İster siyaset dünyasında olsun, ister daha küçük çaptaki sosyal hareketlerde olsun ”rakiplerin bölünmesine ümit bağlamak” çok sağlıklı ve ahlaki bir beklenti olmadığı gibi kendimizin doğru bir çizgide olduğumuzu göstermeye yetmez.
Özellikle rakiplerimizin bölünmesinde bizim parmağımızın olduğu hissedildiğinde bu defa her iki tarafı da töhmet altında bırakacak başka problemler ortaya çıkacaktır.