Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Hiçlik ve Utanç Yüzyılı

Atasoy Müftüoğlu muhafazakâr trollük, İran üzerine yapılan yanlış ve kasıtlı tartışmalar ve Türkiye’de son dönemlerde oluşan hukuksuzluklara dair bir değerlendirmede bulundu.

Hiçlik ve Utanç Yüzyılı

Kendilerini İslam’a nisbet eden toplumlarda/toplumlarımızda, otoriter/popülist/oportünist muhafazakarlıklar, oportünist dindarlıklar, eşi ve benzeri görülmemiş yabancılaşmalar, adaletsizlikler, radikal haksızlıklar, radikal ahlaksızlıklar ve radikal ihanetler üretiyor. Aziz ve mükerrem İslam, farklılıkları içselleştiren/kucaklayan karşılıklı bir müsamaha medeniyetini temsil ve tecrübe ederken, oportünist muhafazakarlık, oportünist dindarlık, muhalif olarak tanımlanan kesimleri düşman/terörist olarak etiketleyebiliyor, bu doğrultuda, muhalif kesimlere yönelik bir nefret ortamı oluşturmaya çalışıyor, muhalif politik figürleri, kültürel figürleri hapishanelerde rehin olarak tutuyor.

İslam toplumlarında, İslami düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatının ortak bir bilinç zemininde, aziz İslam’ı, oportünist muhafazakarlığın, oportünist dindarlığın, sistematik tasallutundan, İslam’ın kalbine yönelik taşralı saldırılarından acilen kurtarmaya çalışmaları gerekiyor. Dizginlerinden boşanmış otoriter oportünist muhafazakarlık ve dindarlık, bir yanda, yıllardır, İslam’ı, Filistin’i, Gazze'yi, Kudüs’ü politik bir istismar konusu olarak kullanırken, bir diğer yanda, bir bilinç düşmanlığı ve ahlaki hezimet sergileyerek soykırımcı İsrail'in geleceğini güvence altına alabilmek için, Haçlı Amerikan emperyalizmi ile birlikte İran’ı istikrarsızlaştırmaya, güçsüzleştirmeye, işlevsiz kılmaya çalışıyor.

İslam dünyası olarak tanınan, ulus-devletler, bağımsızlıklarını tamamlayamadıkları için, siyasal bir felç durumu yaşıyor, hangi konuda olursa olsun, emperyalist iradenin onayını alarak, emperyalist iradeyle uzlaşarak, bu iradenin çıkarlarını gözeterek, siyaset yapmaya çalışıyor. İslam toplumlarında oportünist muhafazakarlık ve oportünist dindarlık, gösterişli/pahalı propaganda camileri inşa ederken, camilerin her geçen gün cemaat kaybına uğradığını, özellikle de genç kuşakların İslam’dan uzaklaştıklarını görmek ve bu konuyla asla yüzleşmek istemiyor. Oportünist muhafazakarlık ve oportünist dindarlık tekelini ellerinde tutan iktidarlar, dini motifleri araçsallaştırarak, kitleleri kullanışlı nesnelere dönüştürüyor. İslam dünyası toplumlarında bunlar yaşanırken, diğer yanda, bilgi tekelini ellerinde tutan büyük teknoloji şirketleri de yapay zeka yoluyla, sömürgeci ve ırkçı bir dünya oluşturarak, kitleleri eleştirel bir varoluş bilincinden yoksun bırakmaya çalışıyor. Her şartta İslami dikkati korumaya çalışan genç kuşakların teknolojik yenilikleri eleştirel bir hassasiyetle takip etmeleri gerekiyor. Dijital teknolojilerin, insanların tercihlerini yönlendirdiğini, gözetim-denetim ve manipülasyondan oluşan araçsal bir sistem oluşturduğunu bilmek gerekiyor. Bireylerin/toplumun algılarını biçimlendiren dijital iletişim teknolojilerinin, teknoloji tekellerinin ürettiği kültürel çerçevelere maruz kalan bireylerin ve toplumların kendi düşünceleri ve kendi özgün tercihleri yok.

İslam toplumlarında, kitleler, bir yanda, dijital iletişim teknolojileri yoluyla düşüncesizleştirilir, araçsallaştırılırken, bir diğer yanda, bu toplumlar, dini ya da politik karizmatik tek adamlar yoluyla düşüncesizleştiriliyor, araçsallaştırılıyor. Düşüncesizleştirilen, araçsallaştırılan, Müslüman kitlelerin, küresel dijital sömürgecilik ve diktatörlük karşısında, Müslümanca bir tavır, eleştirel bir tutum geliştirmeleri gerekirken, bu asla yapılmıyor, kitlelerin İslami hassasiyetleri yoğun olarak yerel muhalefet hareketlerini terörize etme doğrultusunda yönlendiriliyor. Eleştirel düşünme yetisine sahip olmayan, ahlaki sorgulama yetisine sahip olmayan toplumlar, propaganda yoluyla iktidarların çıkarları doğrultusunda savruluyor. Propaganda yoluyla, iktidarların çıkarları doğrultusunda tercihler yapan oportünist muhafazakarlıklar, oportünist dindarlıklar, mezhepçi önyargılar, bağnazlıklar ve körlük sebebiyle, İran ve Hizbullah söz konusu olduğunda, Haçlı-Siyonist emperyalizmin dayattığı siyasal-sömürgeci çizgi üzerinde hizalanıyor.

Konformist kültürün, oportünist muhafazakarlığın din algısının kuramsallaştığı, resmi bir meşruiyet kazandığı toplumlarda, gerçek anlamda, İslami bir farkındalığın imkansız olduğunu görmek gerekiyor. Bir dönem seküler-otoriter tek adam figürüyle, bir başka dönem, içerisinde yaşadığımız dönemde olduğu gibi, muhafazakar-dindar tek adam, tek parti figürüyle özdeşleşen toplumlarda, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, ahlaki-entelektüel bağımsızlık, çok ufukluluk, çok boyutluluk gerçekleştirilemez. Akıllarını kullanmadıkları için, erken bunama sürecine giren toplumlar, mevcudiyetlerini, ancak sömürgeci vesayet, ya da hamaset kültürünün vesayeti altında sürdürebiliyor. Bu nedenledir ki, bu toplumlarda, ısrarla belirtmek gerekir ki, kesinlikle, evrensel zihinler yetişmiyor, ancak resmi söylemin hizmetinde olan küfürbaz troller ve aparatçıklar yetişiyor. Günümüz İslam toplumlarında, partilerin, tarikatların, cemaatlerin düşüncesizlikle, fikirsizlikle malul binlerce-milyonlarca taraftarı-müridi bulunurken, düşünen/akleden, fikreden, üreten sorgulayan bir tane bile, evrensel meşruiyet ve otoriteye sahip entelektüelleri yok. Bu nedenle İslam toplumları çok derin bir entelektüel kuraklık yaşıyor. Bu entelektüel kuraklıkla acilen yüzleşmeleri gereken yerli-milli iktidarlar bunu yapmıyor, yalnızca savunma sanayiinde kazandıkları başarıları gündemde tutmaya çalışarak zevahiri kurtarmaya çalışıyor. Sözünü ettiğiniz entelektüel kuraklık/çoraklık bir yana, yapay zeka'nın insanların yerini almaya başladığı, içerisinde yaşadığımız dönemde, bir daha eleştirel düşünme ve tefekkür de olmayacak.

Günümüz toplumlarında, yerel politik karşıtlık ve rekabet gündemiyle büyülenen İslami çevreler, daha doğru bir ifade ile muhafazakar çevreler, varoluşsal-evrensel meseleler hakkında referans olabilecek, radikal evrensel düşünürlere sahip olmamayı hayati bir sorun olarak görmüyor. Bu nedenle de radikal evrensel İslami tahayyüller, tasavvurlar, projeler, adanmışlıklar, yoğunluklar, derinlikler ve içtenlikler üzerinde çalışan kadrolarımız yok. İslam dünyası ülkelerinde yerel tiranlar, siyasal bağımsızlığa, etkiye, güce sahip olmadıkları halde, hep yükseklerde uçuyor görüntüsü vermek için büyük çabalar harcıyor, büyük yalanlar üretiyor, soykırımcı İsrail karşısında büyük bir hiçlik ve utanç yüzyılında yaşadıkları halde, bu ölümcül gerçekle yüzleşmek/hesaplaşmak istemiyor.

Günümüzde, İslami kültür ve düşünce hayatının, popülist kalabalıkların, popülist propaganda yoğunluklarının, popülist ihanetlerin neden olduğu karanlık/karamsar iklimi görmeleri gerekir. Büyük kalabalıklar, büyük popülizmler, insanların, toplumların kendilerini özneleştirme bilincini ve iradesini bütünüyle yok ediyor. Her alanda bağımsızlık ve özneleşme, ancak, direniş ve dayanışma ile mümkün olabilir. Sağlıklı bir toplum, düşünen, sorgulayan, dayanışan, üreten bireylerden oluşur. En büyük tehditler, en büyük korkular dayanışma yoluyla aşılabilir. Korkuya teslim olan toplum hiçbir değişim/direniş iradesi ortaya koyamaz. İslam toplumlarında, içerisinde yaşadığımız toplumda da politik-dini popülizmler, oportünist muhafazakarlıklar, hayatı ve toplumu radikal bir şekilde dönüştürebilecek anlamlı kılabilecek, kültürel inşa'ları bütünüyle imkansız kılıyor. Aziz İslam, evrensel İslam, yerli-milli-mistik oportünizmler, oportünist muhafazakârlıklar sebebiyle yerinden edilmiş, bir daha asli yerine dönememiştir. Yerinden edilen bir kültürü yeniden yerine koyabilecek vizyona ve misyona sahip evrensel ufku olan kadrolara sahip olmamız, hayati önemi olan bir konudur. Bugün, kaderci bir mevcudiyetle karşı karşıya bulunan İslam toplumları, bu kaderci mevcudiyet sebebiyle, hiçbir şey yapamıyor, hiçbir şey yapmak istemiyor.

Bugünün dünyasında, sadece kendilerini çok değerli ve vazgeçilmez bulan toplumlar-ülkeler, bu derin narsisizmleri ve patolojileri sebebiyle, hiçbir şekilde İslami bir dayanışmaya katılmıyor, emperyalistlerle ittifaklar geliştiren, dostluklar kuran İslam ülkeleri, birbirleriyle ittifaka yanaşmıyor. Dayanışma birbirlerinin varlığına değer veren topluluklar, toplumlar arasında gerçekleşir. Yalnızca çıkarın belirleyici olduğu toplum, iyiye de kötüye de aynı derecede kayıtsızdır. Yalnızca çıkarı gözeten toplum/siyaset, ilkesizliğin sefaletine katlanmak zorundadır. Patolojik yerli-milli bencillikler sebebiyle İslami bütünlük bilinci ve iradesi bugün, tuzla buz olmuş durumdadır. Bütün bencillikler, çıkarcı bencillikler, toplumlar arasındaki anlamlı iletişim-etkileşim imkanlarını yok ediyor. Hem yerel anlamda hem de küresel anlamda tek biçimliliği, tek renkliliği ve tek kültürü dayatmak eşsiz bir barbarlık biçimidir. Günümüz İslam toplumları, siyasetin başarısızlıklarını, etkisizliğini, hamaset söylemleriyle örtbas etmeye çalışıyor.

 

Devamı >>>



Anahtar Kelimeler: Hiçlik Utanç Yüzyılı

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER