"Kervan toparlanmaya başladı. Dün gece vardığımız Serahs’tan birazdan ayrılacağız. Kervanbaşı, Nişabur’a yaklaşık on gün sürecek ve yer yer zorlaşacak bir yolculuk yapacağımızı söyledi. Alıştım sayılır yola. Sadece geçenlerde iki gün boyunca yağmur altında yol almak zorunda kaldığımızda bayağı yoruldum. Yükü sanki develer değil de ben çekiyordum. İlk başta Merv’den ayrılmamızdan bahsedeyim. Nadr’ın dersine, yola çıkmamızdan bir gün önce de girdim. Helalleştik. Batı ilim merkezlerine dair tavsiyelerde bulundu. Vaktimin çoğunu Basra ile Kûfe’ye ayırmamı, imkân bulabilirsem Yemen’e de gitmemi söyledi. Bir de elde edilen rivayetlerle mutlaka yeniden kendi memleketime dönmemi ya da sünnet bilgisinin az olduğu Mısır gibi bir yere yerleşmemi tavsiye etti. İnşallah geri döneceğimi, ama Mısır’ın ilgimi çekmediğini söyleyince, Mısır’ı yanımızdaki Nuaym’a önerdi. Babamla yaptığımız programda Yemen yok aslında, ama belki bir yolunu bulup gidebilirim.
Sırasıyla Kenûkird, Dandanakan, Telestâne, Üştürmegâb gibi ufak yerleşim yerlerinden geçerek ve neredeyse hep çölde yol alarak geldik Serahs’a. Gerçekten de kervanbaşının işi zor. İnsanın gözü sürekli işaret taşlarında olmalı yol alırken. Sadece baharda akan tek bir nehir varmış bu şehirde. Bereketli toprakların bu nehir sayesinde yeşillendiğini sabah fark edebilecektim. Kervanbaşımız devesinden şikâyeti olanların burada değiştirebileceğini söyledi. Meğer çevre illere buradan deve gönderilirmiş. Serahs’taki ilmî durumla ilgili bilgim yok. Sabah namazının ardından girdiğim mescitte, orta yaşlı bir muhaddis, Hârice bin Mus’ab adlı birinden hadisler naklediyordu. Kural dışı olmasına rağmen, ders esnasında dinlediğim iki-üç kısa rivayeti yazdım, dersin ardından da nakletme izni aldım. Benim yaşlarımda Ubeydullah bin Saîd diye biriyle tanıştık. Kalkmak zorundayım, tellal kervanın çıkışını haber veriyor.”
Genç yaşında çıktığı ilim yolculuklarının farklı duraklarına dair izlenimlerinden bir parçayı böylece okuduğumuz kahramanımız, hicrî 11 Rebîülâhir 165’te Semerkand’da dünyaya gelmiş. Asya’daki İslâm fetihlerinin kalıcı olması çabalarına katkı sağlayan Arap bir aileye mensup olan kahramanımız, babasının da yönlendirmesiyle, Müslüman dünyanın daha batıdaki merkezlerine doğru üç büyük yolculuk yapmış. İlk seferine henüz 13 yaşındayken çıkmış. Bunu 16-20 yaşları arasını kapsayan ikincisi takip etmiş. Su sefer sırasında Semerkand’dan sonra sırasıyla Merv, Nişabur, Rey, İsfahan, Basra, Mekke, San’a, Mekke, Medine, Kûfe, Bağdat ve Vâsıt’a uğrayan kahramanımız, hicrî 184’te Bağdat’tan ayrılarak Semerkand’a dönmüş. 11 yıl sonra, bu defa üçüncü ve son yolculuk başlamış. Abbâsî halifelerinden Me’mûn’un tahta çıkışına denk gelen bu yolculuk, İslâm tarihinin en sıkıntılı süreçlerinden “Mihne” ile çakışınca, kahramanımız zor ama çok öğretici bir serüvenin içine dâhil olmuş.
Tüm bu yolculukları ayrıntılı biçimde anlatan kahramanımız, İslâm dünyasının 800’lü yıllardaki ilmî ve siyasî atmosferine güçlü bir ayna da tutuyor. Satır aralarında şaşkınlıktan küçük dilinizi yutmanıza ramak kalacak ayrıntılara denk geliyorsunuz.
“Kahramanımız” dedim hep. Çünkü ismi yok. Çünkü kendisi bir kurgu-karakter. Doç. Dr. Muhammed Enes Topgül, “Râvi” adlı son kitabında (Ketebe Yayınları, Ekim 2021), hadis âlimlerini bizzat dinlemek ve onların ilmî ortamlarında bulunmak için yolculuklara çıkan hayalî bir karakter üzerinden, İslâm ilim geleneğinin en önemli cüzlerinden “rihle”nin (ilmî seyahat) mahiyetini çok keyifli bir dille anlatmış. Roman tadında, konuya yabancı olanları bile sürükleyip götürecek bir üslupla.
Râvi’yi tam da geçen hafta Semerkand’dan yeni döndüğüm sırada okudum. Okur okumaz da yazarı Enes Hoca’ya mesaj gönderip tebriklerimi ilettim. Kendisine, akademik birikimin böyle vasıtalarla sıradan halka mal edilmesinin önemini ve kıymetini hatırlattım. Sohbetimiz sırasında, ulemanın seyahat olgusunu anlatan en tanınmış eser olarak Houari Touati’nin “Ortaçağda İslam ve Seyahat” de gündeme geldi. Topgül, “Evet, Touati’nin kitabı, hadis tarihi algısı bakımından sorunlu ise de oldukça keyifli bir metin. Onun farkı disiplinlerin yolculuklarını da gündeme alması çok değerli. Bakarsınız tasavvuf, Arap dili, fıkıh gibi sahalardaki arkadaşlar da Touati metnini yolculuk olgusu, benim metni de kurgu/sunum/dil tercihi bakımından dikkate alarak ara metinler işine katılırlar” şeklindeki temennisini iletti.
Benim de bir temennim var:
Râvi, tam bir film senaryosu gibi. Keşke himmet sahipleri el atsa da, film olarak da izlesek. Ortaya muhteşem bir işin çıkacağından eminim.