Siyasetin tanımı çoktur, ama benim en çok itibar ettiğim kazanma sanatı manasına gelen tanımdır. Bu yönüyle Türk siyasetine gelmiş geçmiş en iyi siyasetçi kuşkusuz açık ara Tayyip Erdoğan´dır. Kuralları keyfi biçimde genişletip daraltması ile eleştirilse de, önemli olan neticedir şeklinde özetlenebilecek siyaset oyunlarını hep birinci bitirmek, ödüle mazhar olmaya kafidir.
31 Mart seçimlerinde mızıklayan bir görüntü sergilemesi aslında en çok bu siyaset şampiyonluğunun özüne dair kuşku doğurdu.
Siyasetin kuralları kendine göre eğip bükmeyi de içerebileceğini benimsemesek de fiili olarak kabul etmemize karşın yine de sandığa itiraz dışarıya estetikten yoksun bir görünüm sunuyor.
Siyaset siyasetçilerin işidir. Siyasetçinin en önemli dostu ve düşmanı akıp giden yıllardır. Tecrübe biriktiren yıllar aynı zamanda yıpranma manasına gelir. Yaşlı politikacılar ?kurt? sıfatını alır ama malum ?yaşlı? kurt için de deyimler vardır. Velhasıl politikada hırs ve kazanma azminizin fiziksel kudretinizle de teyit edilmesi gerekir.
AKP´nin dışarı attığı siyasetçiler eğer gerçekten siyasetçi iseler kimsenin onlara siyasete devam ettikleri için kızmaya hakkı yoktur.
Siyasetçilik tam da budur.
Eğer siyaset yapma istekleri partiden ayrılınca sönüp yok oluyorsa onların bir zamanlar da siyasetçi olarak değil atanmış memur olarak halkın karşısına çıkmış olduklarını düşünürüz.
Bu konuda Sn. Mehmet Şimşek´in pılıyı pırtıyı toplayıp İngiltere´ye terki diyar etmesine dair söylediklerimi anımsıyorum.
Bu kavramsal çerçeve içinde meşhur sözle ifade edecek olursak ?kimse kusura bakmasın? AKP?de geçmişte siyaset yapmış Gül olsun, Babacan olsun, Davutoğlu olsun eğer siyasi bir oluşum için gayret göstermiyorlarsa şaşmak gerekir.
Siyasetçi iddiasını kimseye emanet etmez.
Onun tek bir emanet dükkanı vardır.
O da öz vicdanıdır.
AKP´nin en üst perdeden eleştirdiği kişileri yaftalaması aslında AKP´yi siyaset dışı konumlamakla alakalıdır. Bunu kabul etmesek de AKP için geçer akçe bir tanım olan ?siyaset ötesi?, ?bir erdem hareketi?, ?bir ideal?, ?gönül işi? vs ile konumlanmaya çalışılan bu yaklaşımlar seçime giren rekabetçi bir partinin çok da inandırıcı olmayan iddialarıdır.
Bu kabil kavramlara sırtını yaslamak aslında siyasi partiden ziyade ?devlet ebed müebbed? gibi hamasete takılan parti-devlet eşlenmesine karşılık gelmektedir. Bu yönüyle AKP´nin çok eleştirdiği tek parti Kemalistliğine yakınsadığını varsaymalıyız.
Bu ülkede gerçek bir demokrasinin adını anmak istiyorsak, ekonominin duvara tosladığı bir ortamda yeni bir parti hayalinin olmamasından çekinmeliyiz. Sorun yeni bir parti öngörüsü değildir.
Sorun ekonomidir, dış siyasettir, kültürel ve gündelik yaşama dair ağır faturalardır.
Bunları yokmuş gibi yapan bir basının hele ki sosyal medya çağında ipliği pazara çıkmış iken elbette kendine siyasetçi diyenler çözüm ve alternatif arayacaktır.
Sorun yeni partinin ya da partilerin kurulması ve kendisini halk tercihine sunması değildir.
Yeni bir oluşumun hayata geçmesi için bugünlerden daha iyi bir zaman yoktur.
31 Mart seçimlerinin sonrasını beklemek bir şekilde anlaşılırdı. AKP seçimde en azından İstanbul´u kazansa dahi yeni bir oluşuma gerek duyulacağı belli idi.
AKP´nin Pirus zaferine dönen seçim maceralarının kazanılacak bir seçimi daha kaldıramayacağını yazmıştım.
Yine de güç siyasetine olan yatkınlık gayrı ihtiyari bir biçimde seçim sonuçlarını beklemeyi zorunlu kıldı.
Seçim geçtikten sonra ortaya çıkan tablonun üzerine bir de seçimi dahi meşruiyet tartışmasına sokan iktidar partisi çifte standardı eleştiri için zemini daha da genişletti.
AKP ülkenin demokrasi adına neredeyse tek penceresini dahi kendi kafasına göre boyamaya kalktı.
Eleştirilerin artması ve bunun bir parti bünyesinde yeni oluşuma tahvil olabileceği konuşmaları yükseldi.
Parti kurmak ve halka umut tazelemek için bundan daha iyi zaman olamaz.
Bir gün dahi gecikilmesinin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Yeni bir oluşumun zamanı gelmiştir.
Sorun aslında zamandan ziyade zemine dairdir.
Yeni oluşum yada oluşumlar evini hangi arsaya dikecektir? AKP´nin değil Erdoğan´ın seçmeni gibi hareket eden kitlelerin yeni bir oluşuma sıcak bakmayacağını anlamak için siyaset bilimcisi olmaya gerek yoktur. Erdoğan´ın gövdesini ortaya koyarak dahil olduğu seçim sürecinin neticeleri en ince kılcal damarına ve bu damarlarda akan kanın tüm değerlerinin detayına kadar analiz edilmeden kimsenin parti kurmayacağına adım kadar eminim.
Parti oluşumunun zamanı doğrudur ama zemini bulunmalıdır. Bütün merkezlerde ve bütün çevrelerin merkezinde adı olmayan bir AKP´nin Erdoğan´ın seçmenlerine talip olmaktan başka hangi şekilde alternatif iddiasını tahayyül edebilirsiniz.
İYİ Parti bölmeden önce dahi görmediği %18,81´lik oy oranını zikreden MHP´yi böyle bir beyana sevk eden saikleri anlamadan kimse parti falan kurmaz.
Siyaset anlama sanatıdır.
Seçim sonuçlarının analizini en ince detayına kadar yapmak bir Picasso tablosu yapmakla eşdeğerdir. İpsos´un 24 Haziran için yaptığı analiz başvuru kitabım olmuştu.
Bir siyasetçi olmayan bendenizin başucu kitabının gerçek siyasetçinin amentüsü olacağına eminim.
Yeni Partinin kağıt üzerinde olmasa da ?de facto? var olduğunu ancak bunu resmiyete dökmek için arazi kadastrosunun devam ettiğini düşünüyorum.
Bunun son derece akılcı ve doğru strateji olduğuna inanıyorum.
Ülkenin 81 ilinin değil, büyük küçük 922 ilçesinin her birinde kim neye oy vermiş sorusunun yanıtı verilmeden kimse harekete geçmeyecektir.
Başarısız olmuş tüm partileşme hareketleri doğru zamanda ama yanlış zeminde kurgulanmıştır.
Başarılı olmak isteyenler için zemün etüdü elzemdir.
Şu anda yapılan tam da budur.