Yerellikte Türkiye Örnekliği-Sosyolojik Analiz
Din Devlet Toplum
Toplum merkezli yaklaşımlarda devlet anlayışının temelinde Marksist yorumlar vardır. Her ne kadar uzun bir süre olana değil de olması gerekene, olacak olanın kaçınılmazlığına ideolojik kısırlıkta takılmakla akademik literatürden dışlanan Karl Marks ve bu alanda çalışma yapan isimler 1950’lerden sonra tabiri caiz ise batı merkezli akademik dünyada akredite oldular.
Toplumcu teorilere kaynaklık eden Marksizm siyaset felsefesi bağlamında devlet anlayışında da katı bir ideolojik determinizme dayanır. Marksist doktrinde üretim araçları/ekonomi altyapı olarak görülür ve üstyapıyı şekillendirdiği kabul edilir. Yani altyapı ve üstyapı olarak arasındaki determinist ilişki gereği altyapının temel bileşeni olan üretim araçları merkezli oluşan ekonomik ilişkilerin gücü, üstyapı olarak tanımlanan siyaset, kültür, medya, sanat, hukuk gibi diğer tüm toplumsal kurumları belirleyicisi, şekillendiricisi olarak görülür. Toplumsal sınıfların çatışması ve egemen sınıfın sömürü/iktidarı üzerine kurulu devletin ancak geniş toplumsal tabanı oluşturan ve sömürülen kitlelerin-endüstriyel üretimin geliştiği toplumlarda işçi sınıfı, toprak egemenliği ve tarıma dayalı toplumlarda köylü sınıfı- sosyalist devrim bilinci ile örgütlü mücadelesi sonrası kurulacak sosyalist devlet ve sonrasında devletsiz ve sınıfsız evrensel komünist düzene geçiş idealine dayanır.
Marksizmin öngörüleri İngiltere ve Fransa gibi işçi sınıfının kitleselleştiği ülkelerde sosyalist devrim beklenirken Rusya’da Lenin önderliğinde bu ideolojinin temel değerlerinden ilham alınarak 1917’de gerçekleşti. Mao Zedung, köylü sınıfları aynı ideolojik dinamiklerle örgütleyerek 1949’da Çin sosyalist devrimini gerçekleştirdi.
Yaşanan deneyimler Marksizimin öngörüleri ile örtüşmedi. Sovyet Rusya’sı 1980 yılların ortalarından sonra yaşadığı çözülme ile yeni bir sürece evirilirken Çin devrimi küresel kapitalizmin belirlediği oyunun kurallarına boyun eğerek başka bir hikaye yazmaya devam ediyor.
Bu süreç içerisinde Marksizmin kendi içinde de önemli kuramcılar ve farklı ekoller marksizmin temel doktirinel yaklaşımlarına yeni açılımlar getirdi. Althusser, üstyapının da altyapıyı etkileyebileceğini savundu. Althusser’e göre günümüz kapitalist dünyasında gerçek manada iktidar devlet ideolojisi üzerinden sağlanır. Devlet iktidarını korumak için kendi ideolojisini ürettiği ve kontrol ettiği ideolojik aygıtlar üzerinden sağlar. Devletin ideolojik aygıtları okul, kilise/kurumsal din-diyanet, medya/haberleşme, siyaset, hukuk, sendika, kültür gibi üstyapı unsurlarıdır.
Marksizm’e bu bağlamda farklı açılım getiren önemli isimlerden biri de Antonio Gramsci’dir. Ekonomik determinizmin eleştirisini yapan Gramsci, Sovyet devriminin, sosyalist devrimin kapitalist güçler üretiminin tam gelişimini beklemek zorunda olduğu düşüncesini geçersiz kıldığını gösterdiğini belirtir. Bu onun, Marksizm’in deterministik bir felsefe olmadığı görüşünü yansıtıyordu. Buradan yola çıkarak hem ekonomik hem de kültürel değişimler temel tarihi süreçlerin ifadesi olarak tanımlar ve hangi alanın diğerinden öncelik taşıdığının belirlenmesinin zor olduğunu savunur.
Marksizm’e yönelik bu köklü kuramsal eleştiri üzerine geliştirdiği kuramsal açılım kapitalist düzen içinde devletin iktidarı, sadece şiddet ve ekonomik zor yoluyla değil aynı zamanda egemen sınıf olan burjuva değerlerinin herkesin içselleştirdiği ortak düşüncesi haline getirilmesini sağladığı egemen kültür yoluyla sürdürüyordu. Böylece bir uzlaşma kültürü gelişiyor ve işçi sınıfındaki kişiler kendi iyiliklerini burjuvazinin iyiliğiyle özdeşleştiriyor, karşı çıkmak bir yana statüko devamına yardımcı oluyorlardı. Bu bağlamda Gramsci, Althussere’de daha sonra ilham verecek şekilde kapitalist devlet düzeninin toplum üzerindeki iktidarı/hegemonyayı okul, sendika, medya vb. üzerinden kurduğunu ve egemen ideolojiyi bunlar üzerinden topluma aktararak, toplumda bir rıza üretimi gerçekleştirdiğini savunur.
Marksizm üzerinden yapılan açılımlar, Marksist ekol ve kuramcıların geliştirdiği eleştiriler günümüzde küresel dünyasında egemen olan neoliberal ve yeni sol arayışların değerlerin şekillenmesinde etkili olmuştur.