"Ümmet coğrafyacısı" olarak anılan, entelektüel birikimiyle Türk-İslam fikir hayatının son çeyrek asrına derin iz bırakan, Babıali'nin bilge kalemi Akif Emre, vefatının dördüncü yılında anılıyor.
Mühendislik okumasına rağmen yayıncılık yapan Emre, 1957 yılında Kayseri'de doğdu. 1983'ten itibaren bir süre Mavera dergisi ve Akabe Yayınları'nın İstanbul yöneticiliğini yaptı, ardından Pakistan'da bir üniversitede master programına katıldı. Burada Rusya'nın Afganistan işgalini yakından takip eden Emre, Afgan direnişinin Burhaneddin Rabbani, Ahmed Şah Mesud ve Gülbeddin Hikmetyar gibi önemli isimleriyle görüşüp onlarla röportajlar yaptı.
İslam kültür ve medeniyetinin izlerini sürdü
Türkiye’ye döndükten sonra askerlik görevini tamamlayan Emre, 1986-1987 yıllarında Seha Neşriyat bünyesindeki İslam Dünyası Ansiklopedisi projesini yönetti. Proje sona erdiği halde yayınevinin tasarrufu sonucu ansiklopedi yayınlanmadı. Bu görevinden sonra yine aynı yayınevinin çıkardığı İlim ve Sanat dergisinin yayın kurulunda bulundu.
1988-1991 yıllarında İngiltere'ye giden Emre Londra'da Tottenham College of Technology'de okutmanlık yaptı. İngiltere'de İslam dünyasının önemli isimleriyle bir araya gelen Emre, burada kurulan Association of Muslim Writers'ın (Müslüman Yazarlar Birliği) kurucuları arasında yer aldı. Türkiye'ye döndükten sonra iki yıl İnsan Yayınları Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüten Emre, ardından bir sanat galerisini yönetti.
Akif Emre, 1993-1995 yılları arasında Bilim ve Sanat Vakfı'nda idarecilik yaptı. Bu tarihten itibaren gazeteciliğe adım atan Emre, bir yandan Kanal 7'de Dış Haberler Dairesi'nde görev alırken, bir yandan da Yeni Şafak'ın kurucuları arasında yer aldı. Kanal 7'de İslam medeniyetinden izler taşıyan şehirleri konu alan belgesellere imza attı. Emre, bu proje kapsamında Selanik, Üsküp, Filibe, Kudüs ve Saraybosna'yı konu alan belgeseller çekti.
Küre ve Klasik Yayınları'nın kurucuları arasında yer alan Emre, iki yayınevini üç yıl boyunca yöneterek çok sayıda önemli eseri yayın hayatına kazandırdı. Bu görevi sırasında Bosna Hersek'in kurucu lideri ve önemli İslam düşünürlerinden Aliya İzzetbegoviç'in de eserlerini yayınladı ve editörlüğünü yürüttü.
İslam şehirlerine ilgisi
Akif Emre, 2006 tarihinden itibaren ise internet haberciliğine adım attı ve 10 yıl boyunca Dünya Bülteni haber sitesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. 2016'da bu görevinden ayrılan Emre, 2017 yılının Mayıs ayında ise Haberiyat isimli bir haber sitesi kurdu. Emre, bu projesini hayata geçirdikten 15 gün sonra Haberiyat'ın ofisinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.
Emre, İstanbul başta olmak üzere tüm İslam şehirlerine aşıktı. Gençlik yıllarından itibaren İslam coğrafyasında düşen her yaprakla, yaşanan her acıyla, parlayan her düşünceyle doğrudan ve yakından ilgilendi.
30 yıllık yazarlık hayatında binlerce köşe yazısına imza attı. Sağlığında bu yazılarının bir kısmını kitaplaştırdı, bazı çalışmalarının kitaplaşması için ise planlar yaptı. Ancak hazırlıklarını tamamlamasına rağmen birçok kitabının yayımlandığını göremedi. Yayına hazırladığı veya planını çıkardığı kitapları hala yayımlanmaya devam ediyor.
Endülüs İslam uygarlığından Filistin'e, Balkanlardan Pakistan'a kadar yazı ve belgeselleriyle izini sürdüğü İslam medeniyetinin sevdalı bir tutkunu oldu.
Daha çok dış haber ve dış politika ağırlıklı projelerde çalıştı ama Akif Emre için dış haberler hiçbir zaman savaş ve çatışma ve saldırılardan ibaret değildi. Kanal 7, Yeni Şafak, Dünya Bülteni ve en son çıkardığı Haberiyat haber sitesinde dünya Müslümanlarının sorunlarını, olayların belki de birkaç adım sonrasını tarihi perspektiften ve derinden bakarak yorumlamaya çalışıyordu.
Ona göre habercilik sadece savaş, çatışma ve ölüm sayılarını rapor etmek değildi. Yönettiği tüm haber mecralarında dünya Müslümanlarının hayat tarzını ve kültürünü Türkiye’ye tanıtmaya, Türkiye'deki Müslümanları ise dünyaya tanıtmaya çalıştı. Bunun için yabancı dilde haber portalları kurdu ve yönetti.
İslam şehirleriyle ilgili belgesel serisinde Kudüs, Kırım, Üsküp, Selanik, Bosna - Hersek gibi Osmanlı şehirlerinde Osmanlı ve İslam'ın izini aradı.
Akif Emre yalnızca yazdıklarıyla değil aynı zamanda görsel çalışmalarıyla da hatırlanacak. Estetik kaygılarını bütün imkansızlıklara rağmen çektiği belgesellerde, yüzlerce fotoğrafa yansıttı. Fotoğraflarında ışık ve gölge; hayat ve ölüm gibi karşıt fakat dengeli ve birbirini tamamlayıcıydı.
Akif Emre'nin vefatının ardından başta Balkan ülkeleri olmak üzere birçok İslam şehrinde gıyabi cenaze namazları kılındı. Ardından onlarca yazı yazıldı, televizyon programları yapıldı.
* Kitapları: "Küreselliğin Fay Hattı", "Göstergeler", "İzler", "Çizgisiz Defter", "Müstağrip Aydınlar Yüzyılı", "Aliya", "İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname", "Söyleşiler", "Portreler-Kitaplar ve Dergiler"
* Belgeselleri: Elveda Endülüs: Moriskolar (5 bölüm), Osmanlı Şehirleri Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik (İki Bölüm), Kudüs (İki Bölüm) ve Mimar Sinan (6 Bölüm)
"Eşim bana 'Akif'ten sonra sen ayar tutmuyorsun. Sen başka biri oldun' dedi"
1975'te üniversitenin ilk günlerinde tanıştığı Akif Emre'nin uzun yıllar en yakın dostlarından olan Ebubekir Doğan, Akif Emre olmadan geçen 4 yılı anlattı.
Doğan, Akif Emre'nin ümmetin sorunları üzerine kafa yoran biri olduğuna dikkati çekerek, "İstikamet üzere bir insandı. Akif Emre, gençlik yıllarından itibaren Malcolm X ve Aliya'yı çok önemsedi. Onları tanıtmak için çalıştı. Onun anlatmak istediğine talep olmadığı için herkes anlamak istediğini anladı. Nitekim Akif Emre'nin kendisini de kendi bulunduğu konumu destekleyecek şekilde anlama yönünde bir heves içinde. Akif Emre, büyük harflerle söylemek gerekir ki İslamcı idi. Akif Emre, devletçi, milliyetçi, muhafazakar değildi. Sadece İslamcı idi. Akif Emre Bosna, Orta Asya, Afrika ve Kafkasya'daki Müslümanların sorunlarıyla yakından ilgilenen bir insandı." ifadelerini kullandı.
Akif Emre'nin büyük bir boşluk bırakarak gittiğini anlatan Doğan, şu an kendisine daha çok ihtiyaç duyulan bir dönemde yaşadıklarını kaydetti.
Doğan, Akif Emre hakkındaki en soğukkanlı olduğu anın onu kaybettiği an olduğunu dile getirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Zaman geçtikçe bende bıraktığı boşluk daha da büyüyor. Daha geçen hafta eşim bana 'Akif'ten sonra sen ayar tutmuyorsun. Sen başka biri oldun.' dedi. Doğru söylüyor. Net olarak söylüyorum, bundan dolayı kompleks de duymuyorum. Ben herhangi bir teklifle karşılaştığım zaman, ki çok büyük teklifler gelmiştir. 'Akif ne der?' diye sürekli kendimi onun cetveline vurdum. 'Akif bunu öğrenirse... O buna nasıl bakar?' diye birçok teklifi reddettim. Akif bu bakımdan benim vicdanımdır. Onu vicdanım olarak atamasaydım çok önemli konumlara gelir, büyük hatalar yapardım."
Akif Emre'nin her siyasi görüşten insanla görüştüğünü, görüşebildiğini anlatan Doğan, "Akif Emre, vefatından sonra o kadar istismar edilmek istendi ki, artık kim olduğunu konuşmaktan ziyade kim olmadığını konuşmak zorunda kalıyoruz. İlişkilerinde belli bir meslekte birikimi olan insanların ideolojik duruşlarına bakmaksızın değer verirdi. Bazı insanlar Akif'in varisi gibi ortalıkta dolaştılar onların belli konularda birikimi olduğu için onlara değer verirdi. Akif, onlarla aynı dünya görüşüne sahip olmayabilir ama bunu bulandırarak soran insanları görüyoruz" dedi.
"Akif'in söyleyeceği sözlerin eksikliğini hissediyoruz"
Yapımcı-senarist-yönetmen Semih Kaplanoğlu ise Akif Emre'nin dünyadaki eksikliğinin bariz olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
* "Onun değerlendirmeleri, olaylara bakış açısı ve kurduğu düşünce-akıl değerlendirmelerine şu anda çok ihtiyacımız var. Dünyanın gidişatı, Orta Doğu, Türkiye ve yaşadığımız coğrafyada yaşananların akıbeti, buradaki durumların ele alınışı için Akif Emre gibi gönül ve akıl adamına ihtiyaç var. O bu ikisini çok iyi dengeleyen biriydi. Akif Emre'nin burada söyleyeceği şeylerin bugün eksikliğini hissediyoruz. Arif'in de eksikliği bu. Akif Emre aynı zamanda arif bir kişiydi. O anlamda da dostları onun dostluğunu da insani hasletlerini de özlüyoruz."
İstanbul'da erguvanları her gördüğünde, şehirde gezerken Akif Emre'yi hatırladığını belirten Kaplanoğlu, şunları söyledi:
* "Biz her ramazan buluşurduk. Sohbet ederdik. Ailece görüşürdük. Akif'in olmadığı bir ramazan da bana eskisi gibi gelmedi. O konuşmalar ve muhabbetler eksik kaldı. Şimdiki Kovid-19 süreci... Dünyada yaşanan bu sıkıntılar, Filistin'deki olayları görünce 'Akif acaba bunlara ne derdi?' diye düşünmeden edemiyorum. Düşünce serüveni ve yorumları umarım genç nesiller tarafından daha iyi algılanıp üzerine yeni fikirler üretilir. Bizi birleştiren noktaları, bütün şehirlerin Medine'sini, başka dilleri konuşsak da bizi birleştiren mayayı ortaya çıkardı. Mekan üstü mekanı bize hep hissettirdi. Görünmez haritaları dolaştı. Bunu da bize hissettirdi."
Devamı >>>