Birkaç gün önce, İkinci Dünya Savaşı’nın müzelerinden birisinin tanıtılması maksadıyla, insan derisinden, kemiğinden yapılmış eldiven ve sair eşyalar, bilmem kaç bininci kez televizyon kanallarında seyre sunuldu.
Zaman, İkinci Dünya Savaşı ve kastedilen insanlar da haliyle Yahudiler olunca, haberden elde edilmek istenilen sonucun “Ah, o zalim Hitler neler yaşatmış Yahudilere” sızlanışlanışlarını harekete geçirmekten ibaret olacağı malumdur.
Haberin çokça sürümünden hareketle, onun bizzat Yahudiler ya da dünyanın muhtelif merkezlerinde örgütlenmiş Yahudi muhipleri tarafından servise konulduğunu söylememiz mümkündür.
Öte yandan, bu haberin, İngiltere tarafından Filistin’de toplanan Yahudilere ve dolayısıyla İsrail olarak adlandırılan uydu-devlete karşı olumsuz imgelerin özellikle yoğunlaştığı, “Hitler zalimdir ama, orada bizzat maruz kaldıkları zulmü ezbere dönüştürerek tersinden süreklileştiren İsrail Yahudileri ondan geride değildir” kanaatlerinin pekiştiği zamanlara denk getirilmesi de zikrettiğimiz yargıyı güçlendirmektedir.
Zaten, otopsi raporu Yeni Şafak gazetesince yayınlanan, Doğu Kudüs’te mukim Muhammed Ebu Hudayr’ın, midesine doldurulan benzinin ateşlenmesiyle şehit edilmesi, tarz olarak, Hitler’in elinden kaçmış bir Yahudiden ya da onun tarafından özel olarak eğitilmiş birinden başka kim tarafından yapılabilirdi ki?
Yahudilerin Filistinde toplanmalarıyla başlayıp, daha iki gün önceki Han Yunus’ta mukim yirmi yedi yaşındaki Muhammed Ali El-Naim’in şehit edildikten sonra kepçeyle sürüklenmesine kadar vuku bulan binlerce zulüm örneği, bir Yahudinin derisinden yapılmış eldiven örneğinden daha az bir vicdani sızı değildir.
Bu nedenle Kudüs’te, Gazze’de, el-Halil’de, Beytlehem’de, Batı Şeria’da... kısaca Filistin topraklarında, son bir yüz yıldır İngiltere ve ABD korumasındaki Yahudiler tarafından yoğun şiddetle kesintisiz olarak yürütülen zulmün, Hitler zulmünün ilgililerince unutulmayışına denk olarak hiçbir karesiyle unutulmaması gerekir.
Bununla birlikte, bitmiş ve bitmesinin üzerinden seksen yıl geçmiş olan Hitler zulmünün, Yahudiler tarafından zikrettiğimiz haberden başka filmler, tiyatrolar, kitaplar... yoluyla sürekli sıcak bir gündeme dönüştürülmesi, son bir yüz yıldır süren ve bu gidişle modern dünyadaki vicdan kaybına tabi olarak daha da süreceği aşikar görünen, aynı tarz ve şiddetteki İsrail zulmünün tüm yönleriyle antatılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Zira, olan bitenin yanısıra, elan sürmekte olan mezkur zulüm çarkı, kadınları ve çocukları da içine çekmeye, fiili acıyı artırarak yaygınlaştırmaya devam etmektedir.
Bu bağlamda, Uluslararası Kudüs Eğitim Kültür ve Araştırma Derneği’nin (UKEAD) Hepimiz Meryemiz adıyla başlattığı ve kırk iki STK desteğinde aynı maksatla gerçekleştirdiği Fatih Cami – Saraçhane yürüyüşünü hatırlatmak istiyorum.
Dün de, bugün de ve daha bir vakte kadar yarın da “Hepimiz Meryemiz”. İçimizden bu gerçeği müdrik olan bir grup Filistin ve Kudüs sevdalısının diri tuttuğu bu hakikate dair geçen sene yükselen o ses, şimdi “Uluslararası Hepimiz Meryemiz Platformu”na dönüşmüş olarak, 27-28 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirilecek uluslararası bir konferansla sürdürülecektir.
Yine, söz konusu platforma öncülük eden aynı dernek, ilgili STK’lar desteğinde Mart ayı boyunca, bu kez Kudüslü annelerin ve Kudüslü çocukların yaşadıkları sıkıntıları ve destek yollarını gündeme getirmek için bir dizi faaliyet daha gerçekleştirecek, bu kapsamda 6 Mart 2020 Cuma günü Fatih Camii – Saraçhane yürüyüşü de tekrarlanacaktır.
Bu bağlamda genelde Filistin’i ve onu temsilen Kudüs’ü hatırda tutmak, Kudüs’ü hatırada tutmaya bitişiktir. Zira Kudüs hakkındaki geçmişe dair bilgi, onun geleceğinin inşasında etkili olan bir bilgidir.
Örneğin İngiltere’nin öncülüğünde Kudüs’ün yeni bir Haçlı Seferi’yle Osmanlı’dan kopartılışına, hemen akabinde Osmanlı devletinin yıkılışına ve Arap valiliklerinin kuruluşlarına dair her proje, plan ve uygulama, Kudüs’ün İsrail işgalinden kurtarılmasında izlenecek yolun fenerleri hükmündedir.
Bu esasta, geçmişte Haçlı Seferi’yle maruz kalınan zafiyet ve ricat, elan ümmet olarak maruzu olduğumuz olumsuzlukların tersinden başlanarak bertaraf edilmesiyle mümkün görülmektedir. Bunun şekli Müslümanların birleşmesi ve onun güçlü bir orduyu doğurmasıdır. Zira, maruz kaldığımız azgın bir gücü, ancak varlığı tarihi gerçeklerde, insani ve imani sorumluluklarda köklenen yeni bir güçle ortadan kaldırabiliriz.
Kudüs’ü hatırda tutmak, bu manada önceliklidir.