Türkler, büyük oranda Malazgirt ile birlikte, Anadolu topraklarına geldiler, Kürtlerle birlik olup Bizans’a karşı savaştılar ve daha sonra ise bu toprakların yerlisi oldular.
Onları karşılayıp bağırlarına basan Kürtlerle evlilikler inşa edip omların hem enişteleri ve hem de daha sonra yeğenleri oldular.
Kürtlerde, bu arada onların dayıları olarak bugüne dek gelen manzarayı oluşturdular.
Ailevi bir durum oluşmuştu.
Bu ailevi durum, günümüzde de, şekil ve içerik değiştirerek az, çok devam etmektedir.
Bu duruma bakıp, geçmişin nice acılarını, eza ve sıkıntılarını aşmak, galiz bir şekilde yapılan yanlışları yok etme, olumsuz durumları izale etme ve iki halkın kardeşliğinin “yeniden” tesisi adına, en son 1 Ekim tarihi itibarıyla başlayan çözüm sürecinde bu dayı-yeğen dayanışmasını görmekteyiz.
Bu durumu, kişileştirme yanlışından koruma refleksiyle ele alıp değerlendirdiğimizde, birçok insanın gayretinin yanında DEM Milletvekili ve meclis grup başkan vekili sıfatıyla, yeğen olarak Sırrı Süreyya Önder’in şahsında gözlemleyebiliriz.
Önder, siyasi düşüncesi, ideolojisi her ne olursa olsun, yeğen olarak (işin latifesi tabii ki!) aynı zamanda siyasi kimliğinin de etkisi ve katkısıyla dayıları ile yeniden bir arada ve tek millet olmasa dahi, bir millet olarak yaşamanın yollarını aramak için ortaya konan çabalara katkı sunmaya çalıştı.
Sırrı, bundan önceki çözüm sürecinde de oluşturulan ikili heyet içerisinde yer almış, görüşmelerde hazır bulunmuş ve konuya dair görüşlerini sunup kamuoyuyla paylaşmaya çalışmıştı.
Ama şimdikine benzemez bir şekilde yürüyen sürece, dönemin muhalefetinin tümden karşı çıkışı, olumsuz yaklaşımı ve bizzat Erdoğan’ın, karşı tarafların da olumsuz etkilerinden dolayı, tanımadığını belirtmiş olduğu Dolmabahçe süreci kesintiye uğrayınca, çözümde rafa kalkmış oldu.
Ama bu kez, CHP’nin de iktidardan uygulanmasını istediği bazı politikalar kabul görürse diye desteğini ilan ettiği ve bizzat Bahçeli’nin inisiyatifinde yürüyen şimdiki çözüm sürecine Önder’in sunduğu katlılarda önem kazanmıştı.
“Önem kazanmıştı” diyoruz, zira bugünden sonra ne olacağı şimdiden belli değil, ama böylesi önemli bir işin, bir kişinin, grubun, heyetin uhdesine bırakılmayacak kadar önem arz ettiğinden dolayı yürüyeceği umut edilir.
Sırrı Süreyya Önder’i, Allah’a inandığı bilinen, ideolojik olarak sosyalizmde karar kılmış, bir bütün olarak var olan değerleri şahıstan, aileye, toplumu ve ülkeye yaşamaya ve yaşatmaya çalışan kişiliği, duruşu ve eylemiyle sanatına ve siyasetine yansıtmak için çaba sarf eden bir insan olarak yaşamak istediği kabulüyle değerlendirmek gerekir.
Sırrı, esprili, hoş sohbet ve renkli kişiliğiyle belki de bugüne dek mecliste bulunup vekillik ifa etmiş ender kişilerden birisi ve belki de en önemlilerinden idi.
Zira o, Kürt halkıyla kader birliği yapmış bir ailenin, sülalenin, “belki de “ bir Türkmen aşiretin ferdi olarak yüzlerce yıldır Adıyaman ili’nde (Semsur) yaşayan bir kişi olarak, kendi gerçekliğinin farkına vardığı gibi birlikte yaşayıp kader birliği yaptığı Kürt halkıyla, bu kez siyasi bir kimlikle “güç birliği” yaparak çıtayı daha da yukarıya çıkarmaya çalışmıştı.
Bundan önceki İmralı ile partiler arasında, daha sonra ile AK Parti, iktidar ve en son CB. Erdoğan’dan randevu alınarak yapılan görüşmelerde Ahmet Türk’ün rahatsızlığı konuşulurken, bu kez yine heyetin önemli isimlerinden sayılan Önder’in bu rahatsızlığı söz konusu oldu.
Ameliyatın zorlu geçtiği, ama umutların henüz tükenmediği bizzat doktorları tarafından belirtilen Önder’in, süreç içerisinde eski sağlığına kavuşacağı varsayımı ve iyi niyetiyle, ona geçmiş olsun derken, karayağız olgun insan ve esprili tavırları, geleceğe umutla bakan gözleri ve dingin ruh haliyle bir yeğen olarak dayıları ile huzurlu ve mutlu bir geleceğe koşacak; biz de dayı ve yeğen olarak hep birlikte, dost la “dost” kalacak ve düşmanı da üzerek yaşayacağız inşallah.