30. 09. 2018 Pazar
nsanın mayası toprak olduğundan, toprağın suyu emip tutması gibi insanın da malı tutma özelliği vardır. Malı tutma özelliğinin cimrilik boyutu kötüdür ve ancak paylaşarak azalır.
Paylaştıkça da zenginle yoksul birbirine yaklaşır.
Zengin yardım etmenin sevincini yaşarken, yoksul da zengine karşı sevgi ve saygı duyar.
**
İnsan sosyal bir varlıktır. Toplum dışı kalarak yalnız başına yaşamını sürdürmesi insan yaratılışı ile çelişir.
Diğer yandan toplum bir bütündür.
Herkes gelir ve kazanç elde etmede birbirinden yararlanır.
Bu yüzden de meydana gelen servetlerde, başkalarının hakkı bulunur.
Zenginin servetinin meydana gelmesinde, içinde yaşadığı toplumun katkısını kim inkâr edebilir?
Böyle bir çevrede değil de dağın başında tek başına yaşasaydı bu servet meydana gelir miydi?
Yaşadığı topluma teşekkür borcunu ancak paylaşarak ödeyebilir.
**
Paylaşmak toplumsal barışı sağlar.
Paylaşmakla piyasalara giren taze para ekonomiyi canlandırır herkesin refah seviyesi artar.
Paylaşmak malı azaltmaz, bereketlendirir ve arttırır.
Çünkü paylaşmak baharda üzüm bağlarından fazla filizleri temizlemeye benzer.
Bunlar temizlenmezse bütün çubuklarda gelişen üzüm salkımlarını kök besleyemez, salkımlar zayıf ve verimsiz kalır. Paylaşılmayan servetin durumu da bunun gibidir.
Paylaşmak toplumu yoksulluktan, devleti zayıflıktan korur.
**
Hanefi mezhebinin imamı Ebû Hanîfe Hazretleri, ticaretle geçinen hayli servet sahibi zengin bir kimse idi.
Ancak ilimle meşgul olduğundan ticârî işlerini vekili vasıtasıyla yürütür, kendisi de yapılan ticaretin helâl dairesi içinde olup olmadığını kontrol ederdi.
Bu hususta o derece hassastı ki, bir defasında ortağı Hafs bin Abdurrahman´ı kumaş satmaya göndermiş ve ona:
?-Ey Hafs! Malda şu şu özürler var. Onun için bunu müşteriye söyle ve şu kadar ucuza sat!? demişti.
Hafs da, malı İmâm´ın belirttiği fiyata satmış, ancak ondaki özrü müşteriye söylemeyi unutmuştu.
Durumu öğrenen Ebû Hanîfe Hazretleri, Hafs´a:
?-Kumaşı alan müşteriyi tanıyor musun?? diye sordu.
Hafs´ın, müşteriyi tanımadığını belirtmesi üzerine İmâm, malın tamamını sadaka olarak dağıttı.
**
İyiliği tavsiye kötülüğü engelleme her insanın toplumsal vazifesidir.
Bu görevin önemi bir hadiste şöyle anlatılır; ?Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler ?Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım´ diye konuştular.
Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu anlatırlarsa, hem kendilerini, hem diğerlerini boğulmaktan kurtarırlar.?
**
Bu da pazarın hikayesi olsun;
Bir bilgenin ders halkasına devam edenlerden biri, nice seneler sonra, halkayı terk etmişti.
Haftalar, aylar geçip adam ortalarda gözükmeyince, bilge kişi kendisini ziyarete karar verdi.
Mevsim kıştı, adam evde yalnızdı ve evin salonundaki büyük ocakta gürül gürül odun yanıyordu.
Bilgenin kendisini niye ziyaret ettiğini tahmin eden adam, üşümüş olan bilgeyi ocağın başına davet etti, kendisi de bir şeyler ikram etmek için mutfağa yöneldi.
Ocağın yanı başında oturan bilge, gelen ikramı kabul etti, fakat adama hiçbir şey demedi.
Sanki adam evde yokmuş, sanki kendi evinde tek başına oturuyormuş gibiydi.
Bütün dikkatini ocağa vermiş görünüyordu.
Bilge, birkaç dakika sonra maşayı aldı, iyice köz haline gelmiş odunlardan birini ocağın bir kenarına koydu.
Sonra minderine oturdu.
Hâlâ bir şey söylemiyordu.
Kenara konmuş olan közün ateşi yavaş yavaş azaldı, sonra da söndü.
Odada çıt çıkmıyordu.
İlk baştaki selamlama hariç, bir kelime bile konuşulmuş değildi.
Bilge, gitmeye hazırlanırken, sönmüş közü aldı ve yeniden ateşin ortasına koydu.
Köz, ateşle ve yanan odunların ısısıyla çabucak parladı.
Bilge ayrılmak için kapıya yöneldiğinde, ev sahibi ?Sebeb-i ziyaretinizi anlıyorum? dedi.
?Ateş dersiniz için de teşekkür ederim. Bundan sonra sohbetlerinizi hiç aksatmayacağım.?
Bu bilge sana faydalı olan değer verdiğin bir insan olabildiği gibi seni geliştiren herhangi bir kitap da olabilir.