Öncekİ yazımın sonunu, ?Başkanlık neymiş okuyalım!? başlıklı bir bölüm ve bilgi ile bitirmiştim. Orada kastedilen elbette yeni ?Başkanlık Sistemi? ve 24 Haziran sonrasında artık o sistem ile yönetileceğiz. Biz bu konuda diyeceğimizi dedik ama dinletemedik; hayırlı olsun!
Tevafuk diyeyim?
İki hafta öncesindeki haftalık iki ana yorum konumuz da buydu. Birincisi ?Teşhis? Adaylara soruyorum?? ve orada adaylara detaylı yedi soru soruluyor?
İkincisi de ?TEDAVİ? VE MEYDAN OKUYORUM?? başlıklıydı ve bu yazımızın konusu da bu çalışmamızdaki ?başkanlık yapmaya kimler layıktır´ bölümü olacak.
Bu bölümü istifade edilmesi dileklerimle özetleyerek sunuyorum.
Bir yöneticinin çok bilgili olması gerekmez. Bugün ilimler zaten o kadar çoğalmışlardır ki kimse her şeyi bilemez. Bu sebepledir ki başkanlar yönetmez; sorumlu bakanlar vardır, işleri onlar yönetir. Hatta onlar da yönetmez, müsteşarlar yönetir.
O halde kimler başkanlığa layıktır?
a) Başkanların birinci görevi bilenleri bulmak ve görevi onlara tevdi etmektir. Bu işi en iyi kim yapar, mesela bugünlerdeki Dolar yükselişini en iyi kim dizginler, onu bulup görevi ona vermek ve Merkez Bankası´na onu yerleştirmek başkanın görevi olmalıdır. Bu kolay bir iştir. Önce yetecek kadar bilgin olacak, sonra da çevrende tanıdığın kimseler bulunacak. Sermaye bunu bildiği için belli kadrodan olanları uzak tutar, sonra da kimseyi başkana yaklaştırmaz. Kendisi kimi isterse onu getirir. O halde Türkiye´de başkanlık yapmak çok kolaydır! Sen hiçbir şeye karışmazsın! Listeyi o yapar, sen izlersin, sen gelip başkan olursun! Var mı içimizde gölge başkan olmayacağını söyleyen ve kadrosu olan birisi? Salla başını, al maaşını kabilinden bir başkanlığa talipler gibi geliyor. Birisi içinizden çıksın da ben varım, kadrom da vardır desin. O başkanları tanıyalım da onlara oy verelim... Mesela, Temel Karamollaoğlu bunu yapabilir, Akevler Adil Düzen kadrosu ile bunu gerçekleştirebilir...
b) Başkanların ikinci vasfı şudur: Birisi bir şey söyledi mi onu anlayacak seviyede olmalıdır yani ?bu doğru söylüyor´ diyebilmelidir. Başkan bilgi sahibi herkese kulak vermeli, onların içinden kendi içtihadı ile doğrusunu seçmeli ve ona göre uygulamanın yapılmasını istemelidir. Bu hususta en yetenekliler olmalı. Demirel ve Özal´da bu yetenek kısmen vardı. Erdoğan başlangıçta güçlü kadro kurdu, şimdi ise tasfiye etmekte veya etti!..
c) Başkan adil olmalıdır, tarafsız olmalıdır. Tebaa onun adaletine inanmalıdır. Kendisi adil olmasa bile halk onu adil bilmelidir. Erdoğan cumhurbaşkanlığı ile birlikte parti başkanlığını da yüklenince görünürde adaleti bırakmıştır. Bugünkü seçim sisteminde adalete dayalı olarak bir tercih yapma imkânımız maalesef yoktur...
d) Başkan azim sahibi olmalıdır. Başkan karar alırken çok düşünmelidir ama karar aldıktan sonra artık geri dönüş yoktur, onun kararı mutlaka gerçekleşmelidir. ?Başkan söyledi´ dendiği zaman akan sular durmalıdır. O zaman herkes onun kararını ciddiye alır ve onu gerçekleştirir. Bu sebepledir ki başkanlar çok az konuşurlar. Bir söylerler pir söylerler?
e) Başkanlar sade hayat yaşarlar. Hatta Kur´an asgari hayat şartları içinde yaşamaları gerektiğini söyler. Hazreti Muhammed Peygamber Medine´de Devlet Başkanı olduğu dönemde de öyle yaşamıştır. Devlet, çalışsın çalışmasın insanların asgari geçim imkânlarını sağlamakla yükümlüdür. Bu seviyeyi yükseltmek yönetimin işidir. Başkan bizzat kendisi de o şartlar içinde yaşayacak ki halkından fedakârlık istesin. İşte, bir aşiret/ocak başkanlığında gözü olan kimse bile kendisini buna göre yetiştirmelidir. Bir bucak başkanı böyle başkan olmalıdır. Devlet başkanı da kendi bucağında böyle yaşamalıdır.
Dikkat edildiyse, çalışmamızın ana başlığında ?meydan okuyorum´ ifadesi var ve o ifade çalışmanın en sonundaki paragrafa istinat ediyor; Üstad´ın o meydan okuması da aynen şöyle: ?Ve meydan okuyorum. Ekonomiyi benden daha iyi bilen varsa çıksın da karşımda faizi savunsun. ?Evet, yeryüzünde ekonomiyi en iyi bilen benim´ diyorum. Olmadığımı biliyorum ama beni muhatap kabul etmeyenlere de böyle meydan okuyorum.?