04.10.2018 Perşembe
Hollanda Dışişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanımızın dün verdikleri resim ve bu resmi tamamlayan diyaloglar bizi Hollanda ile yaşanan sürreel kriz günlerine götürdü. Çavuşoğlu´nun ifadesi ile Hollanda´ya Nazi denmemişti ama Nazi Artığı dendiğini Google unutmamış. Neyse biz geçmişi unutmaya razıyız. Yeter ki bugün söylenen de yarın unutulmasın.
Esasen Sn. Cumhurbaşkanı´nın son Almanya ziyaretinin sonunda değerlendirmelerinde gözümüze takılan ince husus da dünkü resmin de dahil olduğu konulara dahildi. Bunlar bizim için fazlasıyla kıymeti harbiyesi olan vize serbestine dair ifadelerdi.
Basına yansıdığı kadarıyla konu şu şekilde ifade olundu:
İlerletmekte kararlı olunan Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci kapsamında reformların devam edeceğini, vize serbestisi konusunda kalan 6 kriterin en kısa sürede yerine getirileceğini belirten Erdoğan, ?Türkiye´nin Avrupa Birliği üyelik süreci belli çevrelerin kaprislerine ve siyasi engellemelerine maruz bırakılmamalıdır. Almanya´nın bu konuda Türkiye´ye vereceği desteği önemsiyoruz? dedi.
Yukarıda zikredilen 6 kriter haberde belirtilen başlıklardan oluşuyor. Yılın başlarında Şubat ayında inkıtaya uğrayıp buzdolabına kaldırılan görüşmeler Türk insanına vizesiz Avrupa hayallerini başka bahara bırakmayı tavsiye ediyordu. Havuz gazetesine bakarsak Avrupa bizden terörle mücadeleden vazgeçmemizi istiyordu aslında. Türk vatandaşını Desperate Housewives misali, çaresiz vatandaş konumuna terk eden terör mü istersin vizesiz Avrupa mı ikilemi havuz ağzından 40 defa söylenerek gerçeğe dönüşüyordu.
Nasrettin Hoca´dan ip isteyen komşusu ipe un serildiğini duyunca nasıl hayal kırıklığına uğrar ise, ?vize için terörle mücadeleden vazgeçmemizi istiyorlar? lafı da bende aynı duyguyu uyandırıyor. Gerçi Şubat´tan bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Avrupa´ya vizesiz gitsek bu euro kuru ile su dahi içemeyiz endişesi daha ağır bastı. Bizim 1 liralık suya Avrupa´da 1 Euro versek (ki 2 Euro´ya satılıyor çoğu yerde) 8 ile 16 lira ediyor. Yanında 3 Euro´ya kahve 5 Euro´ya çörek alsak 65 lira. Kahve, çörek ve suya 80 lira bayılınca akşam yemeğinden Allah korusun demek lazım.
Yine de ilerleme ilerlemedir. Para biriktirir 3 ay akşam dışarı çıkmayız ama dünya gözü ile Paris´i görür Louvre´u gezeriz. Vize için annemizin nikahı, babamızın şeceresi istenmez. Umut dünyası işte.
Yine hikayedeki gibi eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek de değil niyetim. Ama herkesin herkesle aynı dilde konuştuğundan emin olmak istiyorum. Nitekim biz bunları düşünürken Erdoğan´ın ?medyasız demokrasi bal gibi de olur? demeci geldi. Bu demeci ayrı bir fasıla da bıraksak Avrupa´da basın özgürlüğü için sağlanan mutabakatı ister istemez aklımıza getiriyoruz.
Neyse biz konumuza dönelim?
6 kriter nedir ? Bunlar, şunlar?
Ne yapmak lazım ? Bunu, şunu?
Ne yaptınız ? Bunu, şunu?
Ne fazla ne eksik. Ne isteniyorsa o. Kıvırmadan, sağa sola dönmeden.
Çok şey mi istiyoruz? Bence değil. Havuz basınını çok da şey yapmamak lazım. Onlar için ak ve kara verilen işarete göre değil mi zaten. Bugünün akı yarının karası, yarının karası bugünün akı.
Tek dileğimiz havanın içinde sarımsağın, hem de emsalsiz Kastamonu sarımsağının olduğundan emin olmak. Havanda suyu döve döve ne elde kaldı ne avuçta. Oysa havanda dövülen sarımsağın rahiyası Brüksel´den duyulur. Sizde yeter ki inanç olsun.
Ne dedik. Bu zamana kadar ne yaptıysanız vazgeçin tersini yapın. Kazanan siz olacaksınız. Bu da benden günün tüyosu.