Yol Hikayelerine Devam

Veysi Dündar'ın yazısı;

Yol Hikayelerine Devam

 

Bugün doğu seyahatimin 3.günü. Mardin merkezde uçurtma festivali, tarihi Dara harabelerinin olduğu yerde ise Hava Balonları festivali yapılıyor. İç turizm benim davet makalelerimden sonra olsa gerek hareketlenmiş gibi duruyor. Makaleyi Mardin’in en yüksekçe yerlerinden Artukbey Cafede yazıyorum. Gece kapkaranlık adeta siyah örtü serili, gündüz ise alabildiğine kahve ve sarı rengiyle Mezopotamya, sizi bambaşka diyarlara götürüyor. Kışın da kızıl toprağı ve yeni yeni yeşeren bitki örtüsüyle başka bir görsel şölen sunar.

Ben makaleyi neşr ederken sağlı sollu Türkü barlardan en güzel parçalar seslendiriliyor. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice dillendiriliyor türküler. Herkeste mükemmel derecede etkileniyor ve eğleniyor.

Ola ki, bölgeyi en iyi tanıyan insanlardan biri olarak davetime icabet edip gelirseniz, İpek Yolunda gece yarısı aracı sağa çekip park edin. Sıfır sessizliği hissedin. Eşiniz ya da sevgilinizle gökyüzünde serili ay ve yıldızları seyre dalın. Unutamayacağınız bir an olacağına söz veriyorum.

Bölge ülkelerinin mimarisi hep birbirine benziyor. Güneydoğu illerinden bilhassa Mardin, Urfa, Antep, ve biraz da Diyarbakır, Halep, Şam, Bağdat, Kudüs, Beyrut, Filistin az da yukarı doğru gitsek, Fas, Morocco, Casablanca, Tunus, Cezayir hep aynı ustaların elinden çıkmış bir mimariye sahiptir. Bölge insanları birbirinden hep etkilenmiştir. Bu arada Mardin’den Lübnan’a özellikle Beyrut’a Hristiyan ve Müslüman 50 bin civarında göçün gerçekleştiğini belirteyim. Öyleki dünyaca ünlü Hristiyan kadın şarkıcı Feyruz aslen Mardinlidir. Genel kültüre bir katkım olsun. 

Filistin’in başkenti Kudüs’te Süleyman Mabedi olarak üç dine ev sahipliği yapan tek mimari, Doğu ve Güneydoğu’da ayrı ayrı ibadethaneler olarak her din mensubuna hizmet sunar. Mardin’de Keldani inanışında insanlar da vardır. Dünya genelinde 3 ila 5 milyon arası insan bu inanıştadır. Taksimden de komşu aynı zamanda hemşehrim Remzi Diril, Türkiye’deki Keldani inanışın tek Peder’idir. İnternette araştırırsanız elimizdeki bu değerin maalesef geçen aylarda henüz belirlenemeyen sebeplerden dolayı anne ve babasının vahşice katledildiğine tanık olacaksınız. Ne büyük acı. Diril ailesine yüceler yücesinden çok büyük sabırlar diliyorum mükerreren. 

Babam için Mardin’den Diyarbakır yoluna doğru Sultan Köyüne hareket ediyoruz. Sultan Şeyh Musa Külliyesi var burada. Babam ziyaret etmek ve buradaki mescitte namaz kılmak istedi. Sergi alanında 1957-58 yıllarına ait ceviz ağacından olsa gerek tahta 2 adet balyoz Türk bayrağı ile teşhir edilmiş. O yıllarda Kore’de kullanılan savaş aletiymiş bunlar. Bilginize sunulur.

Mardin’in yeni şehir kısmında görünce şaşırdığım ve anlam veremediğim bir görsel var. Paylaşmak isterim. Merkeze alınan son vali Mustafa Yaman’ın marifeti olsa gerek. Erdoğan’a yaranmak adına böyle bir şeyi yaptığını tahmin ediyorum. Alt ve üst geçitli bir yol yapılmış. Yol boyunca on metrede bir ışıklı görsellerde hep Erdoğan resmi asılı. Erdoğan’ın ismi çok güzel bir parka, valinin de adı çok güzel bir okula verilmiş zaten. Fakat fotoğraf olayını çok abartılı, gereksiz ve manasız buldum. Kutlamalardan dolayı asılı ise şayet, son 2 yılda beş defa gelmiş bulunuyorum Mardin’e. Yerinde asılı duruyor fotoğraflar. Bu forsalarda Atatürk’ün resmi neden yok ve sadece Erdoğan var, bu da başka bir bakış açısı. Ya ikisi ya da hiç birisi daha doğru bir uygulama olsa gerek.

Makalenin sonlarına doğru gelirken, akşam saatlerinde STK’lı kıymet verdiğim bir arkadaşım bana, bir e-mail iletti. Taleplerine destek istedi. Talepleri de şu; “İktidarın en büyük korkusu; muhalefet partilerinin, temel demokratik ilkeleri kabul eden hiçbir siyasal eğilimi dışlamadan oluşturacakları demokratik ittifaktır. Güçlü bir ittifak kitlelerin güvenini kazanabilir, umutları yeniden yeşertebilir." özetinde ve HDP’nin dışlanmaması şeklinde.

Yazı hayatına geri döndüğüm bu son 4 yılda yazdığım 1500 civarı makalenin herhalde yarısında ve satırları da eklersem milyon defa bu gerçeği dillendirmiş bir gazeteci olarak, açıklamayı geç bulduğumu belirteyim. Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Diyalog Grubu, Doğu-Güneydoğu Dernekler (Dgd) Platformu, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Hak Ve Adalet Platformu, Sivil Siyaset Platformu, Yurttaş Girişimi ismimi 8.STK olarak yazmayı unutmuş olsalar gerek. “Veysi bey siz ısıttınız, biz de pişirdik” demişler içten içe, fakat ismimi zikretmemişler. Balık bilmezse, Halik bilir, ne diyeyim. Erdoğan’ın deyişiyle siz hepiniz, ben tek başıma. İşin latifesi bir yana hemfikiriz açıklamayla.

Geçen hafta da başka bir gerçeği yazdım. Bunu da atlamayalım. Saadet Partisi iktidardaki partinin aksine mahallenin namusunu kurtarmış, Millet İttifakında yer almakla en doğru hamleyi yapmıştır. Temel Karamollaoğlu’nun etkinliği yadsınamaz. Erdoğan’ın SP’yi kendi ittifakına çekme girişimi yazmıştım. Ve finali şu cümle ile yapmıştım. “SP Millet İttifakında Kalması Elzemdir”

Bir diğer çağrıma Sn. Mithat Sancar da gün içerisinde eşlik etti. HDP ile muhalefetin rahat hareket edebilmesi için, şiddetten yana olmadıklarını, halktan cesaret alıp sadece halka hesap verdiklerini açık bir şekilde dillendirdi. “PKK ile hiçbir ilişkimiz yok, bu kadar net söylüyorum. HDP, PKK’nın uzantısı diyorlarsa demek ki 6 milyon insan da PKK’ya oy veriyor. Peki o zaman onlar terörist mi olacak? Biz siyasi partiyiz.” dedi. 

Nedense Milli Görüş’ün 93 kongresi geldi aklıma. Necmettin Erbakan’ın “şiddet olmadığı sürece her şeyi konuşabiliriz” demişti o gün. Metni ise Recai Kutan ve Ali Bulaç yazmıştı.

Aradan 30 yıl geçmiş. Konu aynı dert aynı. 

Türklerin derinleri ve Kürtlerin derinleri bu çözümü istemiyor. Buradan nemalanıyorlar. Çözüm çok basit; “Kürt’ün haysiyetini korursak ve Türk’ün korkusunu yenersek bu birliktelik tarihteki gibi devam eder.” Son asırdaki kavgalar derinlerin işi...

 Veysi Dündar