Bir TV programında karşılıklı tartışırken rahmetli Mehmet Şevki Eygi, 12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında yaşadığı bir hayal kırıklığını anlatmıştı. Türkiye’de, hakkında davalar açılınca Suudi Arabistan’a siyasi mülteci olmaya karar vermişti. Oradaki yasaklardan baskılardan yılmış ve sanırım bir senenin sonunda Batı ülkelerini yani Avrupa’yı tercih etmişti. Uzun yıllar orada yaşamıştı.
Rusya lideri Putin, 2007 yılında toplanan Bişkek Zirvesi’nde, “Tek kutuplu dünya kabul edilemez” diyerek Şangay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) temel felsefesini yıllar önce ortaya koymuştu. Yani “ABD ve Avrupa’ya karşı Asya” diye özetlenebilecek bir çıkış yapmıştı. Sovyetler Birliği döneminde, böyle bir açıklama şöyle yorumlanabilirdi: “Moskova, kapitalizme karşı sosyalizmi, emperyalizme karşı bağımsızlığı savunuyor.”
Ortada sosyalizm kalmadığına göre geriye ne kaldı? Egemenlik alanları… Rusya, eski egemenlik alanlarındaki hegemonyasını sürdürmek istiyor. Kafa kaldırmaya niyetlenen ülkeleri ezmeyi devam ettiriyor. Batı’nın da dünyanın özgürlükçü tepkilerinin de karşısında durarak, “Ben öteki kutubum, bana karışmayın” demek istiyor. Demokrasiye karşı otoriterlik, halkların özgürlük taleplerine karşı müdahalecilik…
İçeride Uygurlar, dışarıda Ukrayna örneklerinde görüldüğü üzere, Putin’in hedeflediği “çift kutuplu dünya”nın “Doğu Kutbu” şöyle tarif edilebilir: “Batılı evrensel değerlerin içinde yer almadığı, her türlü despotik ve hukuk dışı müdahalenin yapılabildiği etrafı demir parmaklıklarla örülü bir dünya.”
Zengin-yoksul-demokrat-otoriter
Şurası bir gerçek ki, dünya zengin ve yoksul ülkelere bölündüğü gibi, demokrat ve otoriter zihniyetlerin egemen olduğu bir kutuplaşmaya da gidiyor. Otoriterliğin kendi varlığına tehdit olarak gördüğü olgu ise; Batı ölçütlerinde bir hak hukuk sisteminin kurulması. Bu nedenle esebilecek tüm özgürlük rüzgarlarına karşı bir an önce pencereleri, kapıları kapamaya çalışıyorlar.
Putin, dünyayı ikiye bölerek bir bölümünde kendisi gibi olanların borusunun ötmesini istiyor. Kendisine benzeyenlerin katıldığı bir topluluk yaratmak istiyor. Moskova’dan, Türkiye’nin ŞİÖ’ye üye olabilmek için NATO’dan çıkması gerektiği yönünde açıklamalar geliyor. Yani “Batı kampını terk edip öyle gelin” diyorlar. Tabii NATO bir savunma paktı olmanın ötesinde bir değerler bütünlüğünü de içeriyor.
Batı ile sorunlu bir dönem yaşadığımız ortada. Aslında bugünkü iktidardan önce de çok uzun zamandan beri demokrasi ve insan hakları konusunda Türkiye Batı ile hep sorunlar yaşıyor. Ancak Ankara hiçbir zaman “Avrasyacı” modellerin takipçisi olmaya niyetlenmedi. Bugün de böyle bir niyetin olduğunu düşünmüyorum.